‘Şahitlik Çabamızda İki Temel Mesele; Samimiyet ve Sorumluluk’

‘Şahitlik Çabamızda İki Temel Mesele; Samimiyet ve Sorumluluk’

Özgür-Der Eynesil Temsilciliği’nde ‘Şahitlik Çabamızda İki Temel Mesele; Samimiyet ve Sorumluluk’ konusunu Eğitimci-Yazar Şefik Sevim sundu.

Özgür-Der Eynesil Temsilciliği'nin 'Mücadele Sorumluluğumuz' ana başlıklı seminerler dizisinin ilki olan 'Şahitlik Çabamızda İki Temel Mesele; Samimiyet ve Sorumluluk' konusunu Eğitimci-Yazar Şefik Sevim sundu.

'Şahitlik Çabamızda İki Temel Mesele; Samimiyet ve Sorumluluk' konulu seminerde Eğitimci-Yazar Şefik Sevim şunları söyledi;

"Allah sizin bedenlerinize ve şekillerinize bakmaz; niyetlerinize, kalplerinize amellerinize ve davranışlarınıza bakar." (Müslim, Birr 33)

Gaybî yardımları celbedip, ortaya çıkaran unsur; ihlastır, ihsandır, samimi gayretlerimizdir.

"Din samimiyettir." hadisi konumuzun çerçevesi açısından belirleyici bir tespittir. "Kime karşı?" diye sorulunca, peygamberimiz: "Allah'a, Kitabına, Peygamberine, Müslümanların yöneticilerine ve bütün Müslümanlara." diye buyurmuştur.

Ahlaki kavramlar üzerinde yoğunlaşan Konfüçyüs de insanlık için su ve ateşten daha  önemli gördüğü erdem kavramının özünde de samimiyet kavramını arar ve onun olduğunu söyler. Çünkü halkın, ancak samimi olanlara güvenebileceklerini belirtir.  Güven duygusunun temellendirilmesine en fazla katkı sağlayacak temel davranışların başında; samimiyet ve hakkaniyet gelir. Müminlerde olmazsa olmaz bir sermaye olarak bulunması gereken bu vasıflarla, Al-i İmran süresinde vurgulanan; "insanlığın en hayırlısı olan ümmetin" oluşmasına katkı sağlayacaktır.

Güven temelli bir toplumun esasını samimiyet oluşturur

Samimiyet mütevazılık ilişkisi önemlidir. Bu bağlamda Samimiyetin tohumu da  meyvesi de mütevazilik olduğu unutulmamalıdır. Samimiyete asıl ruh katan herkese ve her şeye karşı dürüstlük ve mütevazılıktır. Dolayısıyla güç zehirlenmesi imkân ve yeteneklerin beslediği mustağnilik samimiyet vasfı için zehir hükmündedir.

Samimiyet, hikmetle beraber hakkaniyeti oluşturur

İnsan olarak yaratılışımız, kimlik itibariyle bize evrensel bir sorumluluk yüklemektedir. Öncelikle Rabbimizin bize verdiği akıl, duygu, sezgi, ilim gibi imkân ve dinamikleri işlevselleştirme sorumluluğumuzun olduğunun idrakinde olmalıyız. Dolayısıyla sorumluluğumuzu ifa, imanımıza olan borcumuzun gereğidir

Rabbimiz izzetli bir yaşam için şahitliğimizin yol haritasını işlerken ilahi gündemine aldığı İstişare ve aidiyet  gibi iki kavram aslında bize bir anlamda  sorumluluk almayı öğretiyor.

Zorlu süreçler sorumluluklarımızı artırır. Ümmet, tarihinin en zorlu sürecini yaşadığından sorumluluğumuzun bu oranda arttığı bilinmelidir

Yerel ve küresel güçlerin gittikçe güçlenen kurumsal bir işleyişle gösterdikleri ifsada karşı Müslümanların sorumluluklarının da bu tonda ve bu yoğunlukta artması gerektiği bilinmelidir.

Manevi olarak çok güçlenmeliyiz ki, aradaki açığı kapatabilme imkânımız olsun. Beşeri sistemlerin her türlü albenili malzemeyi kullanarak yaymaya çalıştığı ifsad dalgasına karşı; ancak bizim payımıza düşen sorumluluğun çok üstünde bir sorumluluk yüklenme azim ve iradesiyle bu dalganın karşısında durabiliriz.

Unutulmamalıdır ki, salih amellerimizi bereketlendirecek olan sorumluluk duygusudur.

"Ey insanlar! Allah karşısında takva sahibi olun" yani sorumluluğunuzun bilincinde olun.

Sorumluluğu ifanın en temel yolu sahadan geçer. Sahada olmak da bedel gerektirir.

Sorumluluktan kaçma veya sorumluluğu başkasına yükleme kurnazlıklarını terk etmeliyiz.

Sorumlulukta samimiyet esastır. Bireyselciliği tetikleyen keyfilikler, sorumluluk duygularımızı körelten tutumlardır.

Sorumluluk duygumuzla ilgili en temelde tevhid ve adalet hassasiyetimizi merkezde tutmamız lazım. Sorumluluklarımızla ilişkisi açısından önceliklerimizde belirleyici kriter; anın sorunlarına uygun bir fıkhın geliştirilmesidir.

Sorumlulukla ilgili yük alma ve yük olma sorunumuzu iyi görmeliyiz. Yük alma bir işleyişe bereket katar. Yük olma da tıkanmayı ve süreç içinde müzminleşen sorunları besler.

Sorumlulukla ilgili ıskalanmaması gereken önemli bir konu da ne idealler adına gerçeklikten vazgeçmek, ne de gerçeklikler adına ideallerden uzak durmak.

Sorumluluk almak veya talip olmak kolay o sorumluluğu taşımak zor. Bu çerçevede sorumluluğu taşımada süreklilik esas olmalıdır.

Değerlerimize karşı en büyük sorumluluğumuz Tevhidi hassasiyetlerimizi korumak ve Mümin kardeşlerimize karşı birbirimizin kusurları üzerinden değil birbirimizin güzellikleri üzerinden bir ilişki geliştirmektir.

Sorumluluklarımızın neticesi olan amellerimizin bereket bulması, hesabını veremeyeceğimiz söylem ve mantıklardan beri olmakla orantılıdır. Sorumluluklarımız gereği yaptığımız amellerimizin hesabını verebildiğimiz oranda şahitliğimiz, toplumsal bir meşruiyet kazanır.

Sorumluluk duygusunu en temelde şekillendiren endişedir. Endişe ise, bir şeyi görme ve okumayla başlar. Mümin olarak sorumluluklarımızın merkezinde Allah'ı razı etme endişesi yatmalı. Müslümanca sorumluluklarımızı basiretle görüp, imani bir endişe olarak algılamadığımız takdirde, sorumluluklarımızın hayata ve amellerimize tekabüliyet noktasındaki bereketinden bahsedemeyiz. Şahitliğimiz ve samimiyetimiz oranında muhatapları kuşatabilir ve bu muhataplarımıza bir anlayış kazandırabiliriz. Kim ki sorumluluklarını yerine getirmezse, Allah sorumluluklarını hakkıyla yerine getiren bir toplum var etmeye muktedirdir.

Program çay sohbeti ile ilerleyen vakitlere kadar devam etti.

sefiksevim1-001.jpg

sefiksevim2-002.jpg

 

Önceki ve Sonraki Haberler