Başörtüsüne özgürlük süreci tartışıldı

Başörtüsüne özgürlük süreci tartışıldı

13 Şubat 2008 akşamı Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’nde Özgür-Der tarafından "Başörtüsüne Özgürlük Sürecinin Neresindeyiz?" konulu bir forum düzenlendi.

13 Şubat 2008 akşamı Zübeyde Hanım Kültür Merkezi'nde Özgür-Der tarafından "Başörtüsüne Özgürlük Sürecinin Neresindeyiz?" konulu bir forum düzenlendi.

 

Kötü hava koşullarına rağmen yoğun bir katılımın gözlendiği ve yöneticiliğini Özgür-Der Genel Başkanı Hülya Şekerci'nin yaptığı panelin konukları Mazlumder Genel Başkan Yardımcısı Av. Gülden Sönmez, Ak-Der Genel Başkan Yardımcısı Av. Fatma Benli, Hukukçular Derneği Başkanı Kamil Uğur Yaralı ve ASDER Genel Başkanı emekli tuğgeneral Adnan Tanrıverdi'ydiler.

 

15 ve 5.er dakikalık olmak üzere 2 oturum  halinde gerçekleştirilen panel başörtüsü yasağı ve direniş sürecinin yer aldığı bir sinevizyonla başladı. "Başörtüsüne özgürlük  mücadelesi devam ediyor" cümlesiyle dikkat çeken gösterim izleyicilerde duygusal anların yaşanmasına sebep olurken, direnişin sürdürüldüğü mekanlar olarak İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Van vb. gibi illere ilişkin görüntülerse heyecan yarattı.

 

Sinevizyonun ardından Fevzi Zülaloğlu'nun okuduğu Kur'an'da örtünmeyi konu alan ayet ve meallerinden sonra program H. Şekerci'nin yaptığı açılış konuşmasıyla devam etti.

 

Konuşmasına başörtüsü tartışmalarının uzun geçmişine vurgu yaparak başlayan Şekerci, kadın kıyafetinin tartışılmasının modernleşme süreciyle birlikte başladığını ve bu durumun sürdüğünü söyledi. Bu sürecin başörtüsü yasağı despotluğuyla tırmandırıldığını saptayan Şekerci, bulunulan süreçte başörtüsü üzerinden korku ticaretinin yapılmakta olduğunu, despotizmin muhatabı olarak bizlerin susturulmaya ve sindirilmeye çalışıldığını, anayasa değişikliği sürecinin kansız olmayacağı teraneleriyle kaosun üretilmek istendiğini ve rektörlerin son çıkışında da anlaşıldığı üzere oligarşik azınlığın provokatörlüğe soyunduğunu belirterek; tahrik ve provokasyonlara gelmeyeceğimizi, seviyemizi koruyarak mücadelemizi her alanda sürdürme azmi ve kararlılığında olmaya devam edeceğimizi ve mücadelemizin özgürlük mücadelesi olduğunu söyleyerek sözü F. Benli'ye verdi.

 

Yapılan Düzenleme Yetersiz!

 

Sunumunu ağırlıklı olarak yasağın hukukî meşruiyeti ve meclisin son düzenlemesinin değerlendirmesine hasreden F. Benli, Türkiye'de mevcut yasal mevzuatı herkesin kendisine göre değerlendirdiğini, oysa mevcut durumun aslında mevzuattan kaynaklanmadığını, kanunlarda ve yasalarda başörtüsünün yasak olduğuna dair somut bir hükmün bulunmadığını söyledi. Buna rağmen gelişen 28 Şubat post-modern darbesinin aslında olağanüstü hukukî bir durum olduğunu belirten Benli, malum süreçte uygulanan fiili yasağın sadece üniversitelerle sınırlı olmadığını, bu süreçte adaletten yana tavır alan birçok kişinin de baskı altına alındığını, birçok hakimin bile sırf eşi başörtülü olduğu için ya açığa alındığını, ya da soruşturmalara maruz kaldığını ifade ederek; fiili uygulamanın iç hukuk ve uluslar arası sözleşmeler bağlamında tutarsızlığını değerlendirdi. Buradan hareketle meclis düzenlemesini sözü getiren Benli, sanal/keyfî bir yasakla karşı karşıya bulunduğumuzu, sorunun fiili uygulamadan kaynaklandığını, hükümetin son girişiminin de bu durumun zorlamasının bir sonucu olduğunu söyleyerek "varolan düzenleme yeterli değil", dedi.

 

Baskı Altında Tutulanlar Bizatihi Başörtülüler..!

 

2. konuşmacı olarak söz alan K. Uğur Yaralı da sorunun mevzuattan kaynaklanmadığını hatırlatarak bu yüzden "düzenleme gereksiz", dedi. Sorunların özünün Tanzimat sürecine dayandığını, bu laik-Batıcı zihniyetin halkın geleneksel değerlerini ve İslam'ı hedef aldığını söyleyen Yaralı, Kemalist zihniyetin laiklik anlayışının laikliğin beşiği olan Avrupa'yla  kıyasını yaparak  Türkiye egemenlerinin laiklik iddiasına rağmen dini kontrollerinde tutmak istediklerini ve doğrudan inkar sonuç getirmeyince de kendilerine uygun tanımladıklarını ve bu tanımı kitlelere dayattıklarını söyledi. Bunun bir sonucu olarak "bilimin olduğu yerde dine ne hacet" diyenlerin bu   tutumlarının başarısızlığı sonucunda bu gün "dinde başörtüsü yok" deme yetkisini kendilerinde bulabildiğini ve dolayısıyla gücü elinde bulunduranların her yerde şampiyon psikozunda olduklarını ifade etti. "Mahalle baskısı" tartışmalarına da temas eden konuşmacı, aslında mahallenin sosyal bir otokontrol mekanizması olduğunu, bunun anlam ve fonksiyonunu "Allah'tan kork, değilse kuldan utan" vecizesinde bulduğunu; ancak modernleşme süreciyle birlikte değer yargılarının değiştiğini ve mahallenin de baskı altına alınarak bundan nasiplendiğini, zira statükonun  kendisini her şeyin üstünde ve mutlak belirleyen pozisyonunda gördüğünü ve bunu da katı yasalarla sağladığını belirterek "başörtülülerin kendileri bizatihi baskı altında tutulan insanlar", dedi.

 

Darbeci Oligarşi Sorunun Kendisi..!

 

3. konuşmacı olarak söz alan A. Tanrıverdi sistem analizi ekseninde yaptığı sunumunda Türkiye'de temel iki akımın bulunduğunu ve bunların da yasakçılar ve özgürlükçüler olarak tasnif edilebileceğini söyledi. Yasakçı kanadın temsilcisi olarak geleneksel seçkinlerin iktidarı tarih boyunca fiili darbe ve psikolojik harp yöntemleriyle istedikleri istikamette tuttuklarını ve maalesef Türkiye'de siyasi seçkinlerin de bu oligarşik gücü gözeterek siyaset yaptıklarını söyledi. Oligarşinin tepe noktasında TSK'nın bulunduğunu söyleyen Tanverdi YÖK, AM vb. gibi kurumların bunun bünyesinde olduklarını ve oligarşinin özellikle de Cumhurbaşkanlığı makamını çok önemsediğini söyleyerek AK-Parti iktidarı sürecinde oligarşinin gücünü kaybetmeye başladığını, militarizmin kısmen gerilettirildiğini ifade ederek siyasi iradenin oligarşi karşısında cesur olmasının gerektiğinin altını çizdi ve darbelerin ancak halkın tepkisizliği ve siyasi erkin iradesizliği sonucunda gerçekleşebileceğini, bu yüzden de halkın ve siyasi iradenin cesarete çağrılmasının gerektiğini söyledi. Hükümetin yeni düzenleme girişimini de bu bağlamda özgürlükçü kanat lehine bir kazanım olarak değerlendiren konuşmacı, düzenlemenin olumlu bir havayı yansıttığını ve militarizmi geriletecek daha cesur ve iradeli adımlarla pekiştirilmesi gerektiğini söyledi.

 

Örtünme Şeklini Kesinlikle Pazarlık Konusu Kılmamak Gerekiyor!

 

Son konuşmacı olarak sözü alan G. Sönmez mevcut düzenlemeyle konunun kazandığı boyutları ve içerdiği risklerin İslami kimlik açısından muhasebesini yaptı. Bu bağlamda mevzuat değişimi üzerinden tartışmakla konunun kritik bir noktaya vardırıldığını söyleyen Sönmez, sorunun mevzuattan kaynaklanmadığını hatırlatarak anayasanın mantalitesi ve kurumlara egemen olan zihniyetin değiştirilmemesi durumunda başörtüsü üzerinden mevzuat değişikliğinin pek de anlamlı olmadığını belirtti. Yeni düzenlemeyle birlikte örtünme şeklinin de tartışmaya açıldığını belirten Sönmez, bunu büyük bir risk olarak niteledi ve şekil-şema dizayn edilerek Müslüman kadının edilgenleştirilmek istendiğini ifade etti. Başörtüsünün giderek içeriksizleştiğini de hatırlatan konuşmacı, Müslüman kadınların örtünmeden amaçlarını netleştirmelerinin ve özgüven kazanmalarının önemini vurguladı. Kimlik buharlaşmasını temel sorun addeden Sönmez, Müslümanların sürüklendikleri savunma kompleksini aşmaları gerektiğinin altını çizerek yeni düzenlemeyle değişen bir şeyin olmayacağını, üniversiteye girişte aynı sorunların yaşanmaya devam edeceğini ve dolayısıyla İslami kurumların buna hazırlık yapmaları gerektiğinin altını çizerek özgürlük mücadelesinin genişletilerek memur hakları gibi diğer alanları da kapsaması gerektiğini belirterek "Başörtüsünü değil, T.C'nin Hukukîliğini tartışmalı" dedi ve "örtünmenin şeklini kesinlikle pazarlık konusu kılmamak gerekiyor" diyerek sözlerini tamamladı.

5.er dakikalık süreyle gerçekleştirilen ikinci turdaysa başörtüsüne özgürlük mücadelesinin oturtulması gereken zemini ve ne yapmanın gerektiğini muhasebe eden konuşmacıların şu vurguları öne çıktı:

 

-          Savunma psikolojisini aşmak ve kimlik düzeyinde netleşmek,

-          Yasakçıların yargılanarak cezalandırılması talebini yükseltmek,

-          Uluslar arası düzeyde benzeri sorunları yaşayan Müslümanlarla dayanışmak,

-          Yeni süreçte hukukî tedbir görmek ve Müslüman kadınları bilinçlendirme yönlü faaliyetler,

-          TSK içinde Kemalist ideolojik kadrolaşma ve militarizmi püskürtme yönünde siyasi iradenin sorumluluk ve cesarete çağrılması,

-          Hak ve özgürlük mücadelesinin kitlesel düzeyde yükseltilerek anayasa gibi kısmi değişimlerin desteklenmesi ve egemenlerin çözüme zorlanması,

-          Özgürlük mücadelesinin uzun soluklu olduğunun bilincinde olarak kuşatıcı ve bütüncül bir tutum içerisinde olmak.

 

Konuşmacıların ikinci tur değerlendirmelerinden sonra panel H. Şekerci'nin başörtüsü direnişçilerini tebrik ve selamlayan konuşmasının ardından sona erdi.

 

Abdulvedud Ay / HAKSÖZ-HABER

Fotoğraflar: Sabiha Çimen

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Haberler