"Devlet, Şeyh Said İçin Özür Dilesin!"

"Devlet, Şeyh Said İçin Özür Dilesin!"

Şehadetinin 87. yıldönümünde Şeyh Said Fatih’te rahmetle anılırken, devlet kirli tarihiyle yüzleşmeye ve özür dilemeye davet edildi.

Özgür-Der tarafından düzenlenen gösteride Kemalist zulüm tarihinin cinayetleriyle yüzleşme, Şeyh Said’in Cumhuriyet tarihinin diğer mağdurlarının mezarlarının bulunması, İstiklal Mahkemesi arşivlerinin açılması gibi taleplerde bulunuldu. Şeyh Said’in İslami kıyamının haklılığına vurgu yapılan eylemde mağdurlardan özür dilenmesi çağrısında bulunuldu.

Eylemde TBMM Başkanlığına İstiklal Mahkemesi kararlarının yok sayılmasını ve Şeyh Said’in mezarının bulunmasını talep eden bir mektup gönderildi.

Murat Ayar’ın sunuculuğunu yaptığı eylemde “Ali Şükrü Bey’den Şeyh Said’e, Atıf Hoca’dan Esad Efendi’ye; Zulüm Tarihiyle Hesaplaşılsın!”, “Şeyh Said’in Mezar Yeri Açıklansın!”, “Dersimiz: İnkılâp Tarihi, Kazanımlarımız: İstiklal Mahkemeleri; Tehcir, Tenkil, Tedip Harekâtları, Takrir-i Sükûn, Yasaklar, Baskılar…”, “Zulüm Tarihiyle Hesaplaşılsın!”, “İstiklal Mahkemesi Hükümleri Yok Sayılsın, Mağdurlardan Özür Dilensin!” dövizleri tutulurken “Şehadetinin Yıl Dönümünde Şeyh Said’i Rahmetle Anıyoruz! Laik Sistem Zulüm Tarihiyle Hesaplaşsın!” pankartı açıldı.

Özgür-Der yöneticilerinden Hamza Türkmen yaptığı konuşmada Şeyh Said’in iade-i itibara ihtiyacı olmadığını bilakis iade-i itibara devletin ihtiyacı olduğunu ifade etti. Türkmen konuşmasının devamında;

"87 yıl önce bugün Şeyh Said ve dava arkadaşları, İslam’ı azaltmak isteyen, İslami değerleri yasaklamak isteyen, Müslümanlara zulmeden Batıcı - laik – Türk ırkçısı/ulusçusu kimlik dayatmasına karşı çıkmışlar ve kıyam etmişlerdi. Sonunda İslami aidiyetleri savundukları için Fransızların da yardımıyla yakalanmışlar, M. Kemal’ın atadığı Şark İstiklal Mahkemesi çetesi tarafından keyfi olarak idam edilmişlerdir. Hepsine Allah’tan rahmet diliyorum.

İdam sehbasına vakur adımlarla ilerleyen Şeyh Said, orada bulunan bir gazeteciye küçük bir kağıda yazdığı notu vermiştir. Bu not idam sehpasına çıkan Şeyh Said’in son cümleleridir. “Değersiz dallarda beni asmanıza pervam yoktur. Muhakkakki ölümüm Allah ve İslam içindir.”

87 yıl sonra biz burada niçin toplandık?

Şeyh Said ve arkadaşlarına iade-i itibar kazandırmak için toplanmadık. İnanıyoruz ki onlar zaten şehittir ve Allah katında itibarlıdırlar. İade-i itibara ihtiyacı olan bizleriz. Biz burada Şeyh Said’e ve tüm Müslüman halka, halklara yapılan zulümleri hatırlamak ve devleti bu zulümlerle yüzleştirmek için toplandık.

Bizler İslami izzet ve birikim sahibi binlerce alimi ve kanaat önderini idam eden ve halkımızı rehbersiz - çaresiz bırakan İstiklal Mahkemeleri kararları ile, çeteleri ile ve bu çeteleri atayan zihniyetle yüzleşmek ve hesaplaşmak niyetiyle buradayız.

Bugünden baktığımızda Şeyh Said, kıyamında, hukuki olarak da tamamen haklıdır. Çünkü 1924 Anayasasında “Devletin dini, din-i İslam’dır.” Fakat Türk inkilabı olarak yapılanlar, İslam’ı ortadan kaldırmaya veya en azından alt kimliğe indirgemeye matuftu. Bu da zaten bir anayasa ihlali veya anayasa darbesiydi. Oysa Şeyh Said fıtri ve İslami sorumluluğu yanında, en azından anayasal olarak da İslami değerlere sahip çıkmıştı.

Bizler darbelere ve darbecilere dün için de bugü için de bütün olarak karşıyız. Zira darbecilik müstağniliktir, ilahlaşmaktır, despotizmdir.. Tekrar edecek olursam, Şeyh Said’i anmak Kemalist ideolojinin yalanlarıyla devleti yüzleştirmek demektir.

Şeyh Said’i anmak İslami mücadele ve onur çizgimize sahip çıkmak demektir, Şeyh Said’i anmak tevhid, adalet, özgürlük sancağımızı dalgalandırmak demektir. Şeyh Said dedemize ve zulme ve zalime karşı hakkın ve adaletin savunusuna yapan tüm şehitlerimize, şahitlerimize Allah rahmet eylesin. " sözlerini kaydetti.

Haksöz Dergisi editörlerinden Bahadır Kurbanoğlu konuşmasında inkılâp tarihi derslerinde anlatılan tarihin geçersiz olduğunu ifade ederken, tarihin gerçek kaynaklarından öğrenilmesini istedi. Kendisine güvenen bir devletin tarih arşivlerini açması gerektiğini ifade eden Kurbanoğlu Şeyh Said’in mezar yerinin açıklanmasının ve vasiyetinin ailesine ulaştırılmasının gerektiğini söyledi.

Eylemde “İstiklal Mahkemesi Zorbalığın Adresi!”, “Mezar Yeri Açıklansın!”, “Arşivler Açılsın, Özgür Dilensin!”, “Şehidlerin Yolunu Sürdüreceğiz!”, “Şeyh Said Kıyamı, Ümmetin İftiharı!”, “Şehid Şeyh Said Yolun Devam Edecek!”, “Kemalist Devrimler Lağv Edilsin!”, “Kemalizmin Celladı İstiklal Mahkemeleri!”, “Tevhid, Adalet, Özgürlük!” sloganları atıldı. Eylem tekbirlerle sona erdi.

Haksöz Haber
Fotoğraf: Ali İmran Durman-Gökhan Ergöçün

 

20120629_fatih_seyh-sait_01.jpg

20120629_fatih_seyh-sait_02.jpg

20120629_fatih_seyh-sait_03.jpg

20120629_fatih_seyh-sait_04.jpg

20120629_fatih_seyh-sait_05.jpg

20120629_fatih_seyh-sait_06.jpg

20120629_fatih_seyh-sait_07.jpg

20120629_fatih_seyh-sait_08.jpg

20120629_fatih_seyh-sait_09.jpg

Şeyh Said'in Bilinmeyen Fotoğrafları İçin Tıklayınız!

Basın Açıklamasının Tam Metni:

İslami Kimlik ve Değerlere Düşmanlığa Karşı Kıyam Eden
Şeyh Said’e Yapılan Zulümler İçin Özür Dilensin!

29 Haziran 2012

Son dönemlerde Türkiye’de devletin sorunlu geçmişiyle yüzleşmesi adına olumlu adımlar atıldığına şahit oluyoruz. Bu çerçevede gündemleşmesi gereken en önemli başlıklardan biri de Şeyh Said hadisesidir. Arkaplanını ve tarihsel gelişimini yok sayarak Şeyh Said olayını “irticai ve Kürtçü/bölücü bir ayaklanma” olarak yaftalamakta ısrar etmenin artık terk edilmesi gereken bir hastalık olduğu açıktır. Bu klasik devlet söylemi hem gerçekleri örtmeye hem de resmi ideolojiden kaynaklanan kriz alanlarını meşrulaştırmaya çalışmakla Türkiye toplumuna karşı mütemadiyen suç işlemektedir.

Şeyh Said ve dava arkadaşlarını idama sürükleyen süreç nasıl işlemiştir? Laik-Türk ulus devletini inşa adına Kemalist kadrolar tarafından İslam ve ahlak düşmanı politikaların Müslüman halka dayatılmasına itiraz eden Şeyh Said ve beraberindekiler İstiklal Mahkemesi marifetiyle idam edilmişler ve bugüne kadar da mezarsız bırakılmışlardır. Mesele idam sehpalarının kurulmasıyla son bulmamış ve barbarca intikam duygularıyla on binlerce insan bizzat devlet eliyle uzun yıllar süren ciddi haksızlıklara maruz bırakılmıştır.

Despotizmin infaz müessesesi olarak kurulan ve bu doğrultuda ülkede bir devlet terörü estiren İstiklal Mahkemeleri bu ülke halkına tarifi ve telafisi imkânsız acılar yaşatmıştır. Esasen şimdiye kadar İstiklal Mahkemesi zabıtlarının halktan gizli tutuluyor olması da devletin kibri kadar arkasında durulamayacak bir utancı işaretlemektedir.

Toplumu ve devleti İslamsızlaştırma girişimlerinde kullanılan zor ve zorbalık yöntemlerinin yol açtığı mağduriyetlere daha fazla tahammül edilemez. Türkiye’de İslami kimliği toplumsal bünyeden ve kamusal alandan kazımaya yönelik itirazları görmezden gelerek adaleti ve barışı temin etmek mümkün değildir. Tarihin belli bir döneminde işlenen fakat boyutları zamanı ve mekânı aşan devlet zulümlerinin unutulması veya kabullenilmesi beklenilmemelidir.

Asıl olan her hâlükârda hakkın ve hukukun gereğini yerine getirmektir. Şeyh Said’in kıyamı sırasında binlerce insanın ölümü, yaralanması, hapsedilmesi, tenkil ve mecburi ikamete tabi tutulması söz konusu olmuştur. Yaşatılan maddi ve manevi kayıpların listesini tutmak mümkün değildir. Fakat bazı sembolik adımların atılması zulümden geri durmayı ve mağduriyetlerin bir kısmını giderme yönünde kararlılık sergilemeyi beyan edecektir.

İlk olarak İstiklal Mahkemesi kararlarını ihtiva eden arşivlerin tamamının kamuoyuna bir an önce açılmasını talep ediyoruz. Ayrıca Şeyh Said ve arkadaşlarının idamına hükmeden İstiklal Mahkemesi kararlarının yok sayılmasını ve mezarları gizlenen şehitlerimizin mezarlarının açığa çıkarılmasını istiyoruz. Yine eğitim kurumlarında Şeyh Said ve Kemalist sistem muhalifi diğer insanların nefret unsuru ve kötülük odağı şeklinde anılmasından vazgeçilmesi gerektiğini hatırlatıyoruz.

Resmi ideolojiye uyumlu kafalar üretmek idealiyle toplumsal gerçekliğe savaş açarak adalet ve kardeşlik duygularını çökerten bütün politikalardan vazgeçilmelidir. Bu yol yakın siyasi tarihin kirli ve kanlı sayfalarıyla önce yüzleşmekten sonra da özür dilemekten geçer. Bu yüzleşme ve özür girişimine 29 Haziran 1925’te Diyarbakır Dağkapı Meydanı’nda asılarak idam edilen Şeyh Said ve arkadaşlarından başlamanın akla, hukuka ve ahlaka uygun olacağı açıktır.

Özgür-Der

 

Önceki ve Sonraki Haberler