İslami Hareketlerin Ortadoğu İntifadasındaki Yeri

İslami Hareketlerin Ortadoğu İntifadasındaki Yeri

Ortadoğu İntifadasında, İslami Hareketlerin konumlandığı yer ve önümüzdeki süreçte etkisi ve durumu konuşuldu.

Özgür-Der'in bu sene "Ortadoğu'da Ne-Neden Oldu?" üst başlığıyla düzenlediği aylık panellerin üçüncüsü olan "İslami Hareketlerin Ortadoğu İntifasındaki Yeri, Etkisi ve Geleceği” konulu programMesut Onat, Murat Ayar ve Murat Koç’un sunumuyla gerçekleştirildi.

İlk konuşmacı Mesut Onat; 17 Aralık 2010’da Tunuslu Muhammed Buazizi’nin kendini yakmasıyla başlayan rejim karşıtı gösteriler. Kısa zamanda Zeynel Bin Abidin’in ülkeyi terk etmesiyle sonuçlandı. Tunus’ta başlayan bu hareketlilik domino etkisi yaparak bölgedeki diğer ülkelere de sirayet etti. Tunus’u, Libya ve Mısır izledi. Mısır ve Libya’da da diktatörler tasfiye edildi. Bu sürecin bir devamı olan Suriye’de 2 yıla yakın bir süredir şanlı bir direniş sürdürülmektedir. Tüm gelişmeleri anlık öfke patlaması, açlık, yoksulluk ile izah etmek yıllarca düşüncelerinden dolayı şehadete ulaşan İslami Hareket öncülerine, mensuplarına ihanet etmektir.

“Rejim karşıtı bu hareketler bir hak ve adalet arayışıdır.”

Bu hareketliliğin yaşandığı coğrafyalarda Müslümanlar çoğunlukta olmakla beraber kendi öz yurtlarında parya haline gelmiştir. Bu yüzden bu rejim karşıtı hareketler bir hak ve adalet arayışıdır. Bu bölgedeki en örgütlü yapı Müslüman Kardeşler hayatın her alanındaki örgütlü yapılarda karşımıza çıkmaktadır. Devrim sonrası oluşan yönetimlerle her durumda bastırılan, yeraltına itilen İslami Hareketler ilk defa legalleşerek siyasi arenaya çıkma imkanı görür gibi oldu. Bu sayede İslami hareketler; siyasetin ve ülkenin geleceğinin nasıl şekilleneceği konusunda belirleyici olmaya başladılar.

“Fildişi kulelerinde İslamcılık oynayanlar, canlarıyla bedel ödeyenleri eleştiriyorlar.”

Bu intifada süreçlerini karalamaya dönük bazı iddialar var. Bunlardan bazıları:

1) Yaşanan gelişmeleri birilerinin oluşturduğu tasvirlere benzetip, bu tasvirde bizlere düşen rollerin oynandığıdır.

2)Bölgedeki Müslüman halklar demokrasiye ve kapitalizme doğru evrildiğini dillendirilmektedir.

 3) Tüm varoluşumuzun dünya sistemine entegre olmaktan geçtiğini ve Kadir-i Mutlak gücün ABD olduğu anlayışıdır. Bütün bu anlayışlar Allah’ın hesabını göz ardı eden kendisine saygısı olmayan dünyaya adanmış hayvandan aşağı karakterlerin yaklaşım biçimidir.

Yine  bu kişiler Suriye muhalefetinin Paris’te Fransa, ABD tarafından oluşturulduğunu, namusu kirlenen demokrasiyi Müslüman haklara sunmaya çalıştığını, bu hareketlerde tek bir  anti emperyalist hiçbir söylem olmadığını, Libya kurtuluşa erişmedi bu şekilde işgal edildiğini ve aynı şeyi Amerika Türkiye eliyle Suriye’de yapmaya çalıştığını iddia etmektedirler.  Bütün bu söylemler intifada fıkhını okuyamamaktan kaynaklanmaktadır. Tunus’ta ve Mısır’da yaşanan değişimle başa gelen iktidarlar İslami duyarlılıklarını gizlemezken bu iddialar bir gerçekliğe tekabül etmemektedir. Yine bu eleştiri sahipleri Türkiye’de başörtüsünden dolayı okula alınmayanlar, işlerinden atılanlar, Müslüman kimliği yüzünden ötekileştirilirken bir itirazı olmayanlar kendisini kurtardığını zannedip fildişi kulelerinde İslamcılık oynarken,  bu uğurda canlarıyla bedel ödeyenleri eleştiriyorlar. Bunun hayatta bir karşılığı yoktur. Eğer bizim toplumu dönüştürme ve ıslah çabamız sokağa taşmıyorsa biz nerelerde vahyin şahitliğini yapacağız. Sonuç olarak bu intifadaları geçiş süreci olarak görmeliyiz. Bu şekilde sınırları aşan istişari birlikteliklere dönüştürmeye çalışmalıyız. Bunun güzel bir örneği 15 Kasım 2012’de Sudan İslami Hareketi 8. Genel kongresine davet edilen Nahda Hareketi lideri Gannuşi, Hamas Lideri Meşal, Müslüman Kardeşler yöneticileri ve 170 katılımcı ile birlikte Ortadoğu İntifadasını istişari zeminlerde tartışma imkanı vermiştir diyerek sözlerine son verdi.

“Ortadoğu’da yaşanan olayların ana dinamiği İslami Hareketlerdir.”

Mesut Onat’dan sonra söz alan Murat Ayar, bu devrimler ilk başladığı zaman işsizlerin, yoksulların veya sosyal medya devrimi olarak tanımladılar. Buradan yola çıkarak intifadanın başladığı Tunus’taki işsizlik rakamlarına bakmak gerekir. Tunus’ta olayların patlak verdiği yıl işsizlik oranı: yüzde 14,05 bu oranı 2009 yılı oranına kıyasladığımızda Tunus’ta bu oranın % 2 azaldığını görüyoruz. Bu durumda bize gösteriyor ki yaşanan durumu açıklamak mümkün değildir. Yine bu olayların sosyal medya devrimi olduğu iddia ediliyor. Fakat Tunus’ta internet kullanımı yüzde 15, Mısır’da yüzde 5, Suriye’de binde 1 gibi rakamlar karşımıza çıkmaktadır. Bu da bize yaşanan süreci bir açlık devrimi veya sosyal medya devrimi olarak görmenin yanlış bir yorum olduğunu gösteriyor. Ortadoğu’da yaşanan olayların ana dinamiği İslami Hareketlerdir.  Buradaki en belirgin İslami hareketlerden birisi de İhvan-i Müslim’indir.

“Mısır’da İslami hareketler ciddi bir ağırlığa sahip”

Olaylar Mısır’da ilk başladığında İhvan’ın eylem alanında olmadığı iddia edilmektedir.  Fakat İhvan’ın tüm barolarda, tüm sendikalarda, üniversitelerde, toplumun her alanında güçlü olan bir kitleye sahip olduğunu seçimlerde gördük. 18 gün süren bu eylemlerde İhvan’ın olamadığını söylemek biraz haksızlık olur. İhvan kurulduğundan itibaren toplumu dönüştürmek için onlarca farklı yöntem denediği için gelişen süreç karşısında temkinli açıklamalarda bulunmakla beraber sahadan da desteğini çekmemiştir. Bunun en güzel örneğini eylemin kırılma noktası olan Baltacı adlı grubun rejim karşıtı gösterilere saldırısını İhvan önlemiştir. Bu bizzat Tahrir’e katılan göstericilerin televizyonlara verdiği röportajlarda da dile getirilmiştir. Tabi İhvan ile birlikte yine 6 Nisan Gençlik Hareketi gibi bazı liberal gruplarda vardı. Yaşanan seçimlerde Selefilerin ve İhvan’ın toplamda yüzde 77 oy aldığını görüyoruz. Buda bize Mısır’da İslami hareketlerin ciddi bir ağırlığa sahip olduğunu göstermiştir. 

“Mısır’da elinen nokta Laik- Anti Laik çatışmasına döndü.”

Son yaşanan olaylarda Mursi’ye karşı eski rejim artıkları yani Mısır Ergenekon’u ile yaşanan bir çatışmadır. Mısır’da gelinen noktada kamplaşma Laik- Anti Laik çatışmasına döndü. Bir tarafta eski rejim artıkları ve bu çatışmadan iktidar koparmaya çalışan Liberaller ve diğer yanda devrimi korumaya çalışan İhvan var. Medya’nın da gücünü arkasına alan ve Tahrir’in sahibiymiş gibi lanse edilen eski rejim artıkları ve Ergenekon yapılanmaları Mursi’yi diktatörmüş gibi tanıtarak devrimi sahiplenmeye çalışmaktadırlar.  Bu durum halkın seçimlerle ortaya koyduğu değişim talebini ters düz etmekten başka bir şey değildir. Halkın seçimiyle başa gelmiş Müslümanların iktidara gelmesinden rahatsızlık duymaktadırlar. Bütün çatışmanın sebebi iktidarı elinden kaçıran azınlığın kopardığı fırtınalardır.

 

“Suriye halkının kendi çabalarıyla oluşturdukları Kuran nüveleri ve cami merkezli yapılar vardır.”

Olayların yaşandığı diğer bir ülke olan Suriye’de ise bir örgütlenmeden bahsetmemiz mümkün değil. Çünkü burada muhalif bir örgütlü yapıya üye olmak idam sebebidir. Bunu daha iyi anlamak için 1982 Hama katliamına bakmak gerekir. Burada 30bin kişi katledilmiştir. Bu yüzden 800 bin kişi Suriye dışına hicret etmek zorunda kalmıştır. Bu o dönem Suriye nüfusunun yüzde 10’una tekabül etmektedir. Bu yüzden Mısır’daki gibi Suriye’de bir tabela bir örgütten bahsedemeyiz. Suriye halkının kendi çabalarıyla oluşturdukları Kuran nüveleri ve cami merkezli yapılar vardır. Bu anlamda Ortadoğu’da Suriye halkından daha fazla İslami hareketleri sahiplenen halk yoktur. Suriye’de yaşanan eylemlere baktığımızda camiden çıkan kalabalıkların rejime karşı sloganlar attığını görüyoruz. Yeni bir takım oluşumlarla yavaş yavaş bir araya gelindiğini görmekteyiz diyerek sözlerine son verdi.

“Nahda hareketi İslami hassasiyet ve değerleri merkeze alan bir harekettir”

Üçüncü konuşmacı Murat Koç,  Tunus eski bir Fransa sömürgesidir. Fransa Tunus’u her anlamıyla kuşatmıştı.  Bu anlamda Fransa, Tunus’un kültürünü, eğitimini, bütün bir neslini asimile etmiştir. 1910’da Tunus’un sembolü Zeytune Üniversitesinde İslamiyetle alakalı bütün dersler kaldırılmıştı. Sömürgeciliğin sona ermesiyle birlikte Fransa çekilirken yerine yerli işbirlikçisi Burgiba’yı bırakmıştır. Belli vakitlerin dışında camide namaz kılınması yasaklandığı gibi İslami taleplerinden dolayı birçok kişi tutuklandı. Çalışma verimliliğini düşürdüğü gerekçesiyle oruç tutmak dahi yasaklandı. Burgiba’nın bu  tutumları karşısındaki Zeynel Bin Abidin Ali halkın tepkisini arkasına alarak darbe gerçekleştirerek yönetimi ele aldı. Başlangıçta reform yapma vaadinde olan Bin Ali durumunu sağlama aldıktan sonra vahşet yönetimini hakim kılarak sokakta dahi başörtüsünü yasakladı. Tunus’ta İslami Yöneliş’in ileri gelenlerinden birçok kişiyi tutukladı veya sürgüne gönderdi.  17 Aralık 2010’da Tunus’ta Bouzazi’nin kendisini yakmasıyla başlayan olaylar Batı’nın gözünde işsizlik gibi gerekçelerle tanımlanarak, liberal ve batı değerlerinin peşinden koşmak olarak nitelediler. Bu yaşanan olaylar sadece işsizlik sorunundan kaynaklanmıyordu. İnsanlar Bin Ali’nin kurduğu diktatörlüğe ve iktidarın nimetlerinin belirli bir çevre tarafından yağmalanması ve halkın değerlerinin yok sayılmasının haklı öfkesini de beraberinde taşıyordu. Bin Ali’nin devrilmesinden sonra yapılan seçimlerde Gannuşi’nin liderliğini yaptığı Nahda hareketi yüzde 56 oy alarak birinci parti oldu. Nahda hareketi İslami hassasiyet ve değerleri merkeze alan bir harekettir ve İhvan’dan etkilenmiştir. Bütün seçim meydanlarında Gannuşi hiçbir zaman Laiklik vurgusu yapmamıştır . Sadece İslami değerlerinden dolayı eski rejim tarafından cezalandırılması bile Nahda hareketi hakkında atılan ithamların haksızlığını göstermeye yeterlidir.

“Katledilen bir halka yardım edemeyen Müslümanların ‘Neden ondan yardım alıyorsun’ söylemini ahlaki bulmuyorum.”

Gelişmelerin yaşandığı bir diğer ülke de Libya’ydı. Libya 6,5 milyon nüfusa sahip bir ülkedir. İtalya sömürgesi altında yaşadığı dönemlerde yapılan mücadelede de nüfusun yarısını kaybetmiştir. Libya’nın bağımsızlığını kazanınca İdris Es Senusi kral ilan edildi. 1969’da Senusi’nin idaresine bir darbeyle son veren Muammer Kaddafi 42 yıllık iktidarda kalmıştır.  Libya hareketin merkezi cami merkezlidir. Libya aşiretlerin güçlü olduğu bir ortamdı. Devrim sürecinde Muammer Kaddafi tarafından 60 bin insan katledilmiştir. Kaddafi ve oğlu Seyfülislam kendilerine karşı çıkanları “sıçanlar, fareler, uyuşturucu müptelası” olarak görmektedir. Sürecin devamında Nato müdahalesiyle gücü kırılan Kaddafi direnişçiler tarafından öldürülmüştür. Nato’nun Libya’ya müdahalesi birçok zihinleri karıştırmaya yetmiştir. Fakat olaya baktığımızda Kaddafi’nin tankları insanlar üzerine geliyor ve insanlar katledilmeyle karşı karşıya iken, bu durum karşısında Müslümanların bir müdahalesi olamıyorsa da “Neden Nato’nun yardımını istediniz ?”  sorusu pek ahlaki durmamaktadır. Kaddafi’den sonra yapılan seçimlerde İhvan 27 sandalye kazanabildi.  İhvan’ın adayı Başbakan olarak hükümeti kuramadı. Çünkü aşiretler talepleri yerine getirmeyince destek vermediler. Yerine sol ve liberal ittifakı hükümeti kurmuştur. Buna rağmen Tayip Erdoğan’ın Mısır’daki Laiklik vurgusuna ilk tepki Libya’dan gelmiştir.

 

“Yemen’de hareketin dinamiği İhvan’dır.”

Son olarak Yemen’e bakarsak bölge halkları arasında en fakir olan halkın yüzde 40’ı günlük  2 dolara çalışmaktadır. Yüzde 40’ı Zeydi, yüzde 59’u Şafi’dir. Yüzde 70’i Gat denen uyuşturucuyu çiğnemektedir. Nüfusun tamamına yakın büyük bir çoğunluğu İslami hassasiyetlere sahip ve namaz kılan insanlardır. 26 Ocak 2011’de başlayan olaylar ile 1978 yılından beri başlarında bulunan Ali Abdullah Salih’e karşı durmuşlardır. Yemen’de hareketin dinamiği İhvan’dır. İhvan yemende 1948’den beri faaliyetlerini sürdürmektedir. 1990 yılına gelindiğinde İhvan’ın Yemen’de 1000 yakın okulu olduğunu görmekteyiz. Yemen direnişi 2000’e yakın şehit vermiştir. Bunlardan büyük bir çoğunluğu İhvan’a aittir. Bu da İhvan’ın halkta nasıl bir tabanı olduğunu göstermektedir. Seçimlerde yüzde 55-60 alabilecek bir potansiyele sahiptir. 14 Şubat 2013’te Yemen’de bir Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacaktır. Bu seçimle 10 yıllık süreyle kurucu bir hükümet kurulacaktır. Yemen belirli bir devlet kurumunun olmadığı bir ülke olduğu için İhvan burada tek başına seçimlere katılma taraftarı değil. Çünkü bir devlet geleneği yok. Hukuk, sağlık, sanayi, alt yapı vb. hiçbir yapı yoktur. Son dönemde ABD Yemen’de El Kaide’ye karşı operasyonlar yapmaktadır. Seçim süreci işlemeye devam ediyor. İnşallah Yemen’de İhvan süreçten kazanan olarak çıkacak ve 10 yıllık süreçte güzel gelişmelerle karşılaşacağız, diyerek sözlerine son verdi. 

Panele katılanların katkı ve sorularıyla panel sona erdi.

Haksöz-Haber: Kürşat Okur

img_3235.jpg

img_3208.jpg

asd.20121213122113.jpg

img_3211.jpg

img_3212.jpg

img_3219.jpg

img_3226.jpg

Önceki ve Sonraki Haberler