“Kapitalizmin Dönüştürme Süreci ve Cemaatler” Paneli

“Kapitalizmin Dönüştürme Süreci ve Cemaatler” Paneli

Özgür-Der tarafından gerçekleştirilen “Türkiye’de Modern Cahiliye” üst başlıklı panel serisinin “Kapitalizmin Dönüştürme Süreci ve Cemaatler” başlıklı paneli Hüseyin Alan ve Musa Üzer'in sunumuyla gerçekleştirildi.

Özgür-Der'in, "Türkiye'de Modern Cahiliye" ana başlığı altında, her ayın ilk çarşambasında Zübeyde Hanım Kültür Merkezi'nde düzenlemiş olduğu aylık panellerin bu ayki halkasını "Kapitalizmin Dönüştürme Süreci ve Cemaatler" Hüseyin Alan ve Musa Üzer tebliğ ederken, Bahattin Urlu konuşmada yönetici olarak söz aldı.

Daha önceki üç ay boyunca, kapitalizmin dönüştürme sürecinde dindarlık, kadın ve gençlik konularını ele alınmıştı. Bu ay ise, cemaatlerin bu süreç ile ilişiği üzerinde duruldu.

Sözlerine "Liberal siyaset teorisinin ekonomik doktrini kapitalizmdir." Tanımıyla başlayan Hüseyin Alan, kapitalizmi anlamak için öncelikle liberalizmin temel parametreleri üzerinde konuyu değerlendirmeye başladı. Birey ve serbest Pazar ekonomisi üzerinden hareketle konuyu açmaya devam etti. "Birey kimdir?", "Talebi nedir?" gibi sorulara üretilen cevapları ve tanımları eleştiren Alan, bireyin sadece bir varlık olduğunu ve bir kimliğe ihtiyacı olduğunu ifade ederek biçilen kimlik çeşitleri üzerinde durdu. Bu tanımlarda insanın; kendisinin ve mülkünün efendisi olarak değerlendirdiğini belirtti.  Ayrıca birey olarak tanımlanan ve yeni kimliği ile kendini yeniden keşfeden bu varlığın, içindeki aidiyet arayışı ile dahi, vahiydeki 'insan'a tekabül etmediğini sözlerine ekledi. Daha sonra İslam'ın insanı nasıl donattığını ve ne gibi sorumluluklar yüklediğine genel itibariyle dikkat çeken Alan, halifeliği görev alan insanın hak uğruna mücadele edeceği, bozulma ve değişimi kabul etmeyeceği dile getirdi.

Kapitalizmin sermaye ile ilişkisinden ötürü akla ilk olarak para, üretim araçları, toprak, mal, emek gibi sadece ekonomik ve iktisadi ilişkilerin gelmemesi gerektiği noktasında uyarıda bulunan Alan, ne yazık ki bugün, içinde bulunduğumuz toplumlarda hukuki, siyasi, kültürel ve ahlaki değerlerin dahi iktisadi değerlerle belirlendiğini belirtti. Ardından kapitalizmin değiştiriciliği sürecinden bahsetti. Değişimin nasıl gerçekleştiğini, birey ve toplum değerlendirmeleri ile irdeleyen Alan, değişimin temel parametrelerini üçe ayırdı: Resmi bir tarih yorumu, resmi bir kültür üretimi, resmi bir ideoloji. Değişimin araçlarını ise şu maddelerle özetledi: tek dilde yapılan eğitim, yeni kurumlar ve kurumsal işleyiş, tüketim toplumu- kültürü…

Bireyin toplumla olan ilişkilerini kapitalizmin parametreleri üzerinden değerlendirmeye devam eden Alan, bilgiyi disiplinize eden din, devlet, cemaat, okul gibi düzenlerin modern akıl tarafından iptal edildiğini yahut dönüştürülerek yeniden üretildiğini ve böylece zararsız hale getirildiğini ifade etti. Bu sistem içinde insani-ideolojik değerlerin hatırlanıp başka bir yaşam biçimi ve özgün bir topluluk üretilemeyeceğini dile getirerek sistematik bir muhalefet, değerler üzerinden bir karşı koyuş, pratik işleyiş ve süreklilik olmadığı takdirde tüketici köleliğinin devam edeceğini vurguladı. Bir Müslüman için ise, karşıtına benzememek, karşıtını üretmek yerine onu tahlil edip değersizleştirmek ve kendi varoluşunu anlamlandırmanın önemli olduğunu belirtti.

Konuyu cemaatler başlığı altında değerlendirecek olan Alan, "Klasik cemaatleri; ilkeleri, tezleri, bilginin referansını ve mevcut içinde duruşları itibarı ile ciddiye alamayız" diyerek bu gibi cemaatlerin zaten her toplumda mevcut olduğunu söyledi. Cazibe görmelerinin nedenini ise modern toplumda yalnız kalan ve acze düşen bireylere terapi merkezi olma işlevlerinden ileri geldiğini sözlerine ekledi. Burada önemli olanın ise; İslamcılık, İslami cemaatler ve oluşumlar olduğunu ifade eden Alan, Kur'an ve sünnete dönüş çağrılarına, sistemli örgütlenmelere, özgün yorumlara, toplumsal değişim hedeflerine vurgu yaptı. İslamcılığın zaman zaman inişli çıkışlı seyir izlese de iddiası bakımında kayda değer olduğunu ifade etti.

Daha sonra parça bütün ilişkisinde puzzle örneğini veren Alan, İslami hareket ve cemaatlerin bütünü oluşturan birer araç olduklarını ama yan yana olmanın bütünü meydana getirmek için yeterli olmadığını; puzzle'da olduğu gibi sistemli ve düzenli olunması gerektiğini söyleyerek cemaatlerin faaliyetlerini, hedeflerini ve maksatlarının ciddiyetini irdeledi.

Hâkim düşünce ve toplumsal yapıdan etkilenmeden, cahiliyyeden ayrışarak, arınmış ve özgün bir toplum oluşturma gayemizin hayatımızın tamamını kuşattığında anlamlı olacağını; ayrıca bunun ete kemiğe bürünmüş halinin cemaat olacağını ifade ederek değerlendirmelerine son verdi.

İkinci konuşmacı olarak söz alan Musa Üzer ise tebliğinde Müslümanların liberal kapitalist sistemden etkilenme süreçlerini irdeleyerek gelinen noktada tüketim kültürünün İslami camia üzerindeki dönüştürücü tezahürlerini çeşitli örnekler üzerinden tahlil etti.

Öncelikle öteden beri süre gelen bir eleştiri olarak Müslümanların kapitalistleştikleri eleştirisinin tutarlılığına çekince koymanın önemini vurgulayan Üzer, bu eleştirideki genellemeciliğe dikkat çekerek bunun objektif koşulları göz önünde bulunduran nesnel bir tespit olmaktan ziyade cemaat içi ilişkilerde kafası bozulan tiplerin kaçışa bir mazeret, kılıf olarak dillendirildiğini söyledi. Yine "Allah rızası A.Ş." vb. müstehzi kavramsallaştırmaların da daha çok bu mantıktan sudur ettiğini belirten Üzer, bu tarz ölçüsüz eleştirilerin zayıf ve güdük kalmaya mahkûm olduğunu ifade etti.

Diğer yandan Türkiye'deki geniş İslami cemaatlerde diğer birçok sorun gibi elbette liberal kapitalist ideolojiden ve bunun dayattığı tüketim alışkanlıklarından çeşitli alanlarda etkilenmelerin de bulunduğunu kaydeden Üzer, bunun ise diğer birçok sebeplerin yanı sıra en önemli faktörünün İslami kimlik algısındaki yetersizlik ve bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak yerel ve küresel sistemi doğru okuyamamaktan kaynaklandığını söyledi.

Birinci Kırılma: Özalist Liberal Süreç

Cemaatlerin kapitalist temelde dönüştüğü eleştirilerinin görünürde AK Parti iktidar süreçleri ile birlikte gündemleşmiş olsa da aslında bu yönde eleştirilerin öteden beri yapıla geldiğini belirten Üzer, özellikle de Özallı yıllara müteakiben bunun tezahür ve yansımalarının görülmeye başlandığını ifade etti. Ancak Sol jargonun bunu 12 Eylül Cuntası'nın İslamcıları palazlandırdığı iddiasının ötesinde bunun doğal bir süreç olarak algılanması gerektiğini belirten Üzer, çünkü bu dönemde oluşan kısmi yumuşama ve liberalleşme atmosferinin öteden beri ezilen, büyümekten yoksun bırakılan geniş İslami kesimlerde de büyüme iştahını, imkânlarını ve vasatını oluşturduğunu söyledi. Üzer, bu vasattan istifade ederken gelişen büyümenin kendisiyle birlikte kapitalistleşme yönünde dönüşümler meydana getirmesinin nedenin ise İslami kimlik yetersizliğine bağlanması gerektiğini kaydetti.

İkinci Kırılma: RP'li İktidar Süreçleri

İkinci önemli bir kırılma noktasının RP'nin 1989 yerel seçimlerinde 4 belediyeyi kazanmasıyla birlikte oluştuğuna dikkat çeken Üzer, RP'nin 1994 yerel seçimlerinde İstanbul, Ankara vb. büyük şehirleri kazanmasına müteakip de bu sürecin doruğa çıktığını belirterek yansıma ve sonuçlarına ilişkin şunları kaydetti: "Belediyeleri kazanan Refah partisi yetişmiş insan unsuru eksikliğini cemaatler üzerinden telafi etmeye çalıştı. Zaten cemaatler de dünden bu duruma razı idiler. 'Mücahitti müteahhit oldu!' sözü herhalde ilk defa bu tarihlerden itibaren kullanılmaya başlandı. Bu süreçte sadece alternatif finans kurumları değil, şirketler, okullar, hastaneler, mağazalar, restoran ve benzeri mekânlar ortaya çıktı. Yeni mekânlar yeni ilişki biçimlerini doğurdu. Farklı cemaatler farklı alanlara el atarken kendi aralarında rekabetler de oldu. Ancak güçlenip iktidara doğru yaklaştıkça cemaatler arasındaki farklılıklar da kaybolmaya başladı… Burada normal karşılanması gereken bir durum var aslında. En geniş anlamda Türkiye'de cemaatlerin başından itibaren sisteme muhalif, sistemi ve toplumu değiştirme hedefi ve perspektif noktasında zaten arızi bir durum vardı. Geleneksel cemaatlerden tevhidi ya da radikal cemaatlere kadar birçoğu siyasal mücadeleyi, değişimi Milli Görüş partilerinin üzerine yıkmıştı. Söylenecek sözü, atılacak adımı zaten parti yapıyordu onlara göre. Parti siyasetiyle arasında kalın duvarlar örmeye çalışan cemaatler ise siyasal ve toplumsal mücadelenin şartlarını yerine getirmekten uzak dar perspektif, yanlış ya da gerçeklikle alakası olmayan örgütlenme ve yetersiz pratikler içerisindeydiler.

Dolayısıyla Kapitalizm gibi önemli bir olguya ilişkin ciddi söylem, ideolojik yaklaşım ya da mücadele perspektifinin o dönemlerde de olmadığı kanaatindeyim. Ama önemsenmesi gereken hassasiyetler, duyarlılıklar vardı. Bugün en fazla darbe alan maalesef bu hassasiyetler oldu."

Üçüncü Büyük Kırılma: AK Parti İktidar Süreçleri

Üçüncü büyük kırılmayı AK Parti iktidar süreçleri olarak belirleyen Üzer, özellikle bu süreçlerde kapitalistik temelde dönüşümlerin yoğun şekilde oluşmaya başladığını belirterek bunun hala süren bir süreç olduğunu ifade etti. Bu bağlamda 28 Şubat darbe sürecinde yaşanan teorik-pratik mağlubiyete ve bunun getirdiği yılgınlık psikolojisine dikkat çeken Üzer, bunun kendisiyle birlikte geleneksel cemaat ve tarikat modellerinin ötesinde bir zamanlar siyasal-toplumsal bir İslami dönüşüm perspektifine sahip olan bazı İslami kesimlerde de ciddi moral bozuklukları yarattığını, bunun savunulan hedef ve iddialarda kırılmalar oluşturduğunu ve dolayısıyla din algısından savunulan hedeflere, eğitim modelinden cemaat tipine, sisteme bakıştan mücadele yaklaşımı vd. değin bir dizi alanda çok belirgin ve köklü savrulmaları meydana getirdiğini kaydetti. Bu dönüşümlere çeşitli örnekler üzerinden açıklık kazandıran Üzer, bunların ortaya çıkardığı tezahürleri tespit ederek sonuçlarını tahlil etti. Bu meyanda Üzer'in tespit, tahlil ve değerlendirmelerined özet olarak şu saptamlar dikkat çekti:

-Tutarlılık ve yeterliliği tartışılsa da geçmişte sahip olunan hassasiyetlerin yitirilmesi; bu cümleden olarak helal ve haramların bile neredeyse bireyler tarafından tanımlanır hale gelmesi…

-Popüler kültürün mekânı, estetik algıyı ve mimariyi bile etkiler hale gelmesi; bu bağlamda İran örneğinde Amerikan tipi "açık mutfak" mimarisi ve coca colaya sözde alternatif olarak "zemzem cola"…

-İktidarın sunduğu "nimetler"e zahmetsiz, risksiz, fütursuzca uzanma ve "Zaten bu nimetler hakkımız!" algısıyla meşrulaştırma…

-Sisteme bakışta ve ilişkide eleştirellikten uyuma geçiş; bu cümleden olarak ideolojik bilinç ve hassasiyetten uzak olarak salt büyüme refleksiyle kurumsallaşma; kurumsal çıkarları merkeze alarak sosyal-siyasal gelişmelere, haksızlıklara bu kurumsallaşmaya zarar vermediği sürece sessiz kalma…

- Bütünsel bir ideolojik eğitimin küçümsenerek ve tali eğitim/uzmanlaşma alanlarında ideolojik eksene bağlı kalmayı öteleyerek kariyerizm, kişisel gelişim çalışmaları, başarılı ve etkili olmaya yönelik eğitim kurslarının öne çıkması… Bu meyanda yayıncılık politikasında İslami mücadele perspektifinin yitirilerek popülizmin ve kişisel gelişimin görünür hale gelmesi…

-Yardım derneklerinin cemaat yerine ikame edilmeye başlanması; bu cümleden olarak kapitalizmi, tüketim kültürünü, yerel ve küresel sistemi geriletmeyecek hatta belki de açıklarını kapatmaya yarayan emniyet sübabı görevi gören bu kuruluşların mücadelenin asli kurumları ve pratikleri olarak görülmeye başlanması…

-Bilhassa AK Parti sürecinden sonra kapitalist dünyanın imkânlarıyla yeni tanışan Müslümanların aynı zamanda kapitalist dünyanın değerleriyle de tanıştıklarını görmek istememeleri…

- Sistem ve belli bir kesim nezdinde itibar görme çabasının, diğer bir deyişle adam yerine konmak için kendinde olanı ya da İslami olanı göstermeme gayretinin veya benzemeye çalıştıkları kesimde varolanların kendilerinde de varolduğunu gösterme yarışının belirginleşmesi…

-Daha önce israf olarak görülen tüketim alışkanlıklarının meşrulanır hale gelmesi; bu cümleden olarak pahalı ve egzotik tatiller, lüks arabalar, kapıları kapalı sitelerde villalar, en tanınmış markalı giyim kuşam tarzı vd. yaşam biçimine dönüşmesi…

-Daha önceleri savunulan "Batı'nın ilmini, fennini alalım ama kültürünü almayalım" yaklaşımının "Kültürünü alalım ama içeriğini biz dolduralım." noktasına gelmesi. Bu meyanda doğum günü, evlilik yıl dönümleri vb. özel günlerin İslami hayat ve varoluş alanında yer bulmaya başlaması; Hippilerin giyim biçimi olan Hırpani tarzın vb. genç Müslüman erkek ve bayanlarda da görünür hale gelmesi ve bunların ferasetten, basiretten, değerlerin sembolik çatışmasından uzak olarak salt kültüre indirgenip kendince İslami argümanlarla meşrulaştırılması….

-Gündelik hayatın estetizasyon çerçevesinde kapitalist kültürün sembol ve değerlerine eklemlenme… 

İslam Hayata Eklemlenmeyi Değil, Müdahil Olmayı Öngörür!

Konuşmasının sonlarına doğru kapitalizmin dönüştürme süreçlerine tavır almaya çalışan kişi-kesimlerin yaklaşımlarını kısaca irdeleyen Üzer, bu meyanda İhsan Eliaçık'ın son zamanlarda kamuoyunda gündem bulan "abdestli kapitalistler" terkibini değerlendirerek Eliaçık ve taifesi "Sosyalistik İslam" arayışçılarının çabasının da bütün parça doğrularına karşın ifrata karşı tefriti ifade ettiğini, söz gelimi Eliaçık'ın aynı zamanda Türkiye'deki kapitalist sistemin kurucusu Mustafa Kemal'e dönük vurgularını hatırlatarak eleştirdi.

Sonuç olarak Üzer konuşmasını şu vurgularla noktaladı: "Siyasal ve toplumsal değişim hedefi olmayan ama varmış gibi hareket eden bir cemaat zaten baştan kapitalizmin değiştirici ve dönüştürücü çarkının içine girmiş demektir. Kapitalist kültürün güçlü, boğucu-kuşatıcı yapısına rağmen siyasal ve toplumsal değişim hedefi olan, muhalefet iddiası olan bir yapı en azından "devrimciliğin" sağladığı dinamikle zararı aza indirebilir… İslam hayata, tarihe, insana müdahil olan anlayışı öngörür eklemlenmeyi değil. Bunun için defalarca Allah elçiler göndermiştir. Belki muhafazakârlık temelinde konumlanmış bir cemaat kapitalizme ayak uydurabilir ama İslam temelinde konumlanmış bir cemaat asla! Allah mü'minler arasındaki ilişkiyi velayet temelinde anlamlandırmıştır. Ve bu velayetin ete kemiğe bürünmüş hali de cemaattir. Bu cemaatin akaid umdelerinden biri de emri bil maruf nehyi anil münkerdir. Bu ilke aynı zamanda bedenin, sermayenin, mekânın, kılık kıyafetin, düşüncelerin vs. kişinin kendisine ait olduğunu ve yalnızca kendisi söz sahibi olarak tasarrufta bulunabilir, diyen tüketim ideolojisine de bir cevaptır."

Üzer'in tebliğine müteakip 15 dakikalık bir ara verilen panel ikinci turda dinleyicilerden gelen soruların konuşmacılarca cevaplandırılmasının ardından son buldu.

Haber: Fatma Turan

Önceki ve Sonraki Haberler