Müslüman Kadının Gelişen Rolü Tartışıldı

Müslüman Kadının Gelişen Rolü Tartışıldı

Özgür-Der'in her ayın son Çarşambasında İstanbul Fındıkzade’de bulunan ZHKM’de gerçekleştirdiği “Mücadele Sürecimizde Kazanımlar” konulu aylık panellerin altıncısı yapıldı. Paneller zincirinin bu ayki halkasında “Müslüman Kadının Gelişen Rolü” tartışıldı.

25 Mart Çarşamba akşamı gerçekleştirilen bu ayki panelin konusu "Müslüman Kadının Gelişen Rolü" idi. Panele Murat Özer başkanlık yaparken, Zehra Ç. Türkmen ve Hülya Şekerci de konuşmacı olarak katıldılar.

Kadın-erkek birbirinin alternatifi değil, birbirinin velisidir

Program akışı hakkında dinleyicileri bilgilendiren Murat Özer, İslami mücadelede kadın konusunda zikzaklı bir sürecin yaşandığını, nihai olarak da konunun anlaşılıp teorik zeminde aşılmaya başlandığını belirterek "Kadın-erkek birbirinin alternatifi değil, birbirinin velisidir." dedi.

1960'lara Kadar Yerleşik Müslüman Kadın Tipolojisi

İlk konuşmacı olarak söz alan ve tebliğini Türkiye'deki İslami uyanış sürecine paralel olarak gerçekleştiren Zehra Çomaklı Türkmen, Cumhuriyetin kuruluşundan 1950'li yıllara kadar ki dönemi özetleyerek bir arka plan tasviri yaptı. Bu meyanda Müslümanların Osmanlı sonrası çökmüş bir sosyal yapı ve bulanmış bir kültürlerinin bulunduğunu kaydeden Türkmen, yeni kurulan rejimin de batılı yaşam tarzını dayatmaya başladığını ve bütün yetersizliklerine rağmen halkın buna karşı uzun bir süre direndiğini söyledi. Bu dönemde izlenen politikalar sonucunda Müslüman kitlelerin kızlarının ötesinde erkek çocuklarını bile "gâvurlaşma" endişesiyle okula göndermekten çekindiklerini belirten Türkmen, 1950'lilere gelindiğinde sistemin baskı politikalarından bunalan mütedeyyin halkın DP'nin değişim söylem ve vaadlerine kanarak süreç içerisinde sisteme eklendiğini ve sağcılaşma rüzgârına kapıldığını söyledi. Yine bu dönemden itibaren 1960'lara kadar mütedeyyin kesimlerin en büyük idealinin kadrolaşarak yönetimi ele geçirmek olduğunu ifade eden Türkmen, kadro algısının da yetişmiş insan unsurunun inşasından öte mesleki gelişime tekabül ettiğini söyledi. Bu dönem boyunca kadınların mezkûr kadro arayışına dâhil edilmediğini de kaydeden Türkmen, söz konusu dönemde yerleşik olan kadın algısını şu şekilde tespit etti: "1960'lı yıllarda bayan tipolojisi erkeğe hizmet eden, evine bağımlı, ihtiyaç duyulmadıkça sokağa çıkmayan, tüm ihtiyaçları eşi tarafından eve getirilen bir kadın modeliydi." 

Müslüman Kadın Kimliğinin Oluşumu

1960'lı yıllardan itibaren Müslüman kadın kimliğinin oluşmaya başladığını kaydeden Türkmen, bu dönemde kentlerde bulunan Müslüman aileler için en önemli sorunun kimliği ifade eden kıyafet sorunu olduğunu söyledi. Müslüman kitlelerin bunu aşmaya dönük geliştirdikleri modeller ve dönemin örtünme biçimlerini özetleyen Türkmen, Şule Yüksel Şenler'in çabalarına dikkat çekerek onun 1960 ve 70'li yıllar boyunca hidayet romanları, filmleri ve ayrıca konferanslarıyla Müslüman kadınları bilinçlendirmeye çabaladığını ve fiyonklu ya da yarım baş örtü modelinin onun etkisiyle aşılıp sıkma baş modelinin gündemleştiğini ifade etti.

1970'li yıllarda özellikle de Düşünce, Talebe, Kriter vb. dergi, kadro çevreleri ve Ercüment Özkan ile arkadaşlarının çabalarıyla oluşmaya başlayan İslami uyanış çabalarının da bir süre kadın mefhumunu netleştiremediklerini ve dolayısıyla kadınları bu çalışmalara dahil etmediklerini kaydeden Türkmen, kısa bir süre sonra Kur'an ve Siyer'den elde edilen açılımlarla bu durumun sorgulanmaya başlandığını söyledi. Ayrıca bu sürecin oluşum ve gelişiminde Kur'an ve Siyer'den elde edilen çıkarımların yanı sıra çağdaş İslami hareket ve öncülerinin çalışmalarının tercüme edilmesinin de rol oynadığını kaydeden Türkmen, özellikle de İslam devrimi sürecinin televizyonlara yansıyan görüntülerinin de bunu beslediğini ifade etti. Elde edilen birikimin Şura, Tevhid, Hicret ve İslami Hareket dergileriyle yaygınlaşma imkânını elde ettiğini de kaydeden Türkmen, bunun kadınlara hitap eden Rayet dergisi gibi somut bir kazanıma dönüştüğünü ve başta şehirlerdeki mütedeyyin aile kızları olmak üzere İHL gençliğini etkilemeyi başardığını söyledi. Sürecin etkileri ve gelişimine dönük örnekler de zikreden Türkmen, alternatif Kur'an Kursları yönünde girişimlerin oluştuğunu ve bu sürecin Süreyya Yüksel ve arkadaşlarının Suffa isimli eğitim evini inşa etmelerinin de bunun tezahürlerinden olduğunu söyledi. Türkmen ayrıca bütün zaaflarına rağmen bu sürecin daha geniş ölçekteki getirilerinin Nurcu hareket ve Milli Görüş çizgisindeki parti çalışmalarının kadın kollarında tezahür ettiğini söyledi.

Kadın Sorunu Bağlamında Kazanımlar

Genel olarak iki kazanımdan söz edilebileceğini belirten Türkmen, bunları eğitim sürecine katılma ve şehirlerdeki konumlarını tanımlama olarak açıkladı. Ayrıca gelinen aşamada teorik zeminde de birçok kazanım ve açılımlardan söz edilebileceğini kaydeden Türkmen, kadın konusunun İslami dergi ve kitaplarda olumlu işlenişine örnekler verdi.

28 Şubat süreci üzerinde de duran Türkmen, kadın bağlamında daha önce elde edilen birçok kazanım ve teorik açılımın bu süreçte çok hızlı bir eylemleşme sürecini doğurduğunu belirterek gelişen bu durumu Müslüman kadının sosyalleşme süreci olarak nitelendirdi.

Bütün olumluluklara rağmen kazanımların daha çok ferdi ve konjonktürel boyutlarda kaldığını ve sürdürülebilir bir tanıklığın hala da oluşturulamadığını kaydeden Türkmen, "kazanımlarımız henüz modelleşemedi." dedi. 28 Şubat sürecinde başörtülü kadınların yasaklanan haklarını savunmak için babalarından, ağabeylerinden daha fazla meydanları doldurduklarını kaydeden Türkmen, bu sürecin olumlu yönde getirileriyle ilgili olarak şunları söyledi: "Bu sosyal açılımlar kadın konusundaki Kur'anî vurguların sosyalleşmesine alan açtı… Mesela kadının sesinin haram olduğu gerekçesiyle eylemlerde yer alması, konuşma yapması, slogan atması konusundaki itiraz ve eleştiriler 28 Şubat eylemliliğiyle kısmen aşılmış oldu."

Ancak teoride netleştirilen birçok konunun çeşitli nedenlerle pratikte aşılamadığını, cenaze namazına kadının katılımının da ancak Ercüment Özkan'ın cenazesinde lokal çapta aşılmaya başlandığını ve 2003 yılında Körfez krizine bağlı Beyazıt'ta gelişen eylemlilikte Müslüman kadınların gıyabi cenaze namazına katılarak bu süreci aşma yolunda mesafe kaydettiklerini belirten Türkmen, "Kelamî ve ontolojik tartışmalarla izah edilemeyen durum sosyal inisiyatifle aşılmış oldu." dedi.

Sürdürülebilir Bir Sosyal Tanıklığın Yokluğu ya da Kazanımları Modele Dönüştürememe Zaafı

Sonuç olarak genel anlamda uyanış süreci gibi kadın mevzusunda elde edilen kazanımların da sürdürülebilir bir sosyal tanıklık kıvamına henüz ulaşamadığını belirten Türkmen, "kazanımlarımız henüz modelleşemedi" saptamasında bulunarak ayrıca süreci tehdit eden çeşitli temayüllerin de varlığına dikkat çekti. Müslüman kadınların her ne kadar artık seminer, panel, konferans, eylem vb. etkinliklerde yer alsalar ve hatta televizyon kanalları ve gazete köşelerinde boy gösterseler de sağlıklı ve bütünsel bir hayat-mücadele perspektifinin ciddi tehditler altında olduğunu kaydeden Türkmen, özellikle de kadın sorununun salt özgürleşme bağlamında ele alınmasının İslami kimliğin örtüp liberal değerlere ve feminizme sürüklemeye mebni bir riske mündemiç olduğunu söyledi. Kapitalist tüketim kültürü ve yaşam tarzının cazibesinin ise erkeğiyle-kadınıyla tüm Müslümanlar için ciddi bir imtihanı ifade ettiğini kaydeden Türkmen, özeleştiri mekanizması ve sürdürülebilir bir sosyal örneklik oluşturulma yönündeki dirayet ve ısrarın kazanımlarımızı koruma ve geliştirmenin olmazsa olmazı mesabesinde olduğunu ifade etti.

"İslam'da Kadın Hakları" Kavramı Salt Batı'ya Tepkinin Ürünü mü?

İkinci konuşmacı olarak söz alan ve tebliğini teorik zeminde söylemsel inşa ile pratik alanda örneklikler oluşturma alanlarına yayarak ele alan Hülya Şekerci, kadın mevzusu ekseninde Türkiye ve İslam dünyasının diğer ülkelerinde oluşan İslami hareketler menşeli literatüre dönük özet bilgilendirmelerde bulundu. Modernleşme süreçlerine paralel olarak İslam dünyasındaki hemen her kesimden aydının mutlaka kadın konusunda bir şeyler söyleme ya da yazma gereğini duyduğunu belirten Şekerci, batılılaşma-modernleşmenin kadını özgürleştirme ya da metalaştırma üzerinden gerçekleşmesine dönük bir tepki ve cevap arayışının da bu çabalarda rol oynadığını söyledi. Bu meyanda İslam'da kadın hakları gibi kavramların oluşumunda da Batıya tepkinin rolünün bulunduğunu kaydeden Şekerci, ancak kavramın sadece buna indirgenemeyeceğini de belirterek "Batı'nın etkisi var ama daha çok bizim kendi iç dinamiklerimizden kaynaklı bir durumdur bu." dedi.

Usulî Yenilenme Zihinsel Anlamda Kadın Konusunda da Olumlu Katkılar Yaptı

Çağdaş İslami hareket ve öncü isimlerin usulî alandaki açılımlarının kadın konusuna da yansıdığını belirten Şekerci, Ortadoğu ve Türkiye'de konu hakkında ele alınan çalışmalar ve yapılan sınıflandırmalara dikkat çekerek "usul konusunda değişim zihinsel anlamda kadın konusunda da olumlu yansımalar yaptı." dedi. Yine bu meyanda geleneksel kesimlerin Kur'an'ı parçacı algısı ile ıslah çabalarının Kur'an'ı bütünsel kavrama çabalarının kadın konusuna dönük yansımalarına örnekler de veren Şekerci, ıslah çabalarının kadınla ilgili ayetleri Kur'an bütünlüğünde algılamaya ve kadın telakkisini salt şahitlik ve kavvamlık meselesinin ötesine taşımaya çalıştıklarını, geleneksel kesimlerin ise kadın telakkilerini parçacı bir zeminde bu iki mevzuyu konu edinen ayetler üzerine inşa ettiklerini söyledi. Şekerci, ıslah çabalarının teorik zemindeki kadın konusuna dönük en büyük kazanımının da Tevbe Suresinin 71. ayetindeki "mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velisidirler." vurgusunu kavrayıp gündemleştirmelerinde aranmasının gerektiğini ifade etti.

İdeal Kadın Modelimizi Oluşturmada Önemli Birikimimiz Var

Geleneksel kesimlerde ve kaynaklarda yeterli netlik ve usulî yeterliliğe erişemeyen bazı İslami çevrelerin özellikle de sahihliği tartışılır muhtelif hadisler temelinde öne çıkardıkları yaklaşımlara karşın aslında ilk dönem Tabakat kitaplarında ve Siyer'i konu alan diğer birçok çalışmada da konuya dair çok önemli bir teorik zeminin oluşturulduğunu kaydeden Şekerci, gerek öncü kadın sahabi portrelerinin ve gerekse de çağdaş İslami hareketlerde kadının etkinliklerinin öğretici olduğunu söyledi. Asiye, Belkıs, Meryem üzerinden sağlanan açılımların artık geleneksel kesimleri bile etkileyip gündemleşmeye başlandığını da kaydeden Şekerci, bunun daha geniş ölçekte sorunun aşılmaya yüz tuttuğunun göstergesi olarak kabul edilebileceğini söyledi.

28 Şubat'ta Pratik Teoriyi Zorladı!

Var olan birikim ve kazanımları muhasebe edip sağlıklı bir teorik zemin inşa etmenin öneminin yanı sıra bunu takip eden pratiğin de ihmal edilmemesi gerektiğine dikkat çeken Şekerci, şahitliğin eylemsel boyutu ve kazanımları sürdürülebilir sosyal bir modele dönüştürme hususunda yetersizliklerin hala da yoğun olduğunu söyledi. Her şeye rağmen başörtüsü direnişi sürecinin bu bağlamda oldukça öğretici ve eğitici olduğunu kaydeden Şekerci, bunun çok hızlı gelişen bir süreç olduğunu, bu süreçte mücadelenin dilini İslami kimlikten ziyade insan hakları üzerinden liberal değerlere göre oluşturma yönünde temayüllerin de oluştuğuna dikkat çekerek bilinç düzeyindeki eksiklik ve kararlılık oluşturmada irade zafiyetinin bulunduğunu söyledi. Ayrıca kapitalist tüketim kültürü ve geleneksel içe kapanmaların da tehditkar yapısını hala koruduğunu hatırlatan Şekerci, hayatın çok yönlü olduğunu ve dolayısıyla mücadelenin  de çok yönlü pratik açılımlar gerektirdiğini söyledi. Sonuç olarak sağlıklı teorik zemin inşa etmek kadar sürdürülebilir pratik örneklikler oluşturmanın belirleyici olduğunu vurgulayan Şekerci sözlerini şu vurgularla tamamladı: "28 Şubat'ta ortaya konan pratik teoriyi zorladı. Çünkü pratik her zaman teoriyi zorlar!"

Sonuç olarak panel, dinleyicilerin yazılı-sözlü katkı ve katılımlarıyla mini bir foruma dönüştü. Soruların da değerlendirilip cevaplandırıldığı bu bölümde İslami mücadele ve kadın konusunda çeşitli açılımlarda bulunuldu, sürdürülebilir bir sosyal şahitliğin imkânları üzerinde duruldu.

Haşim Ay / Haksöz-Haber

Önceki ve Sonraki Haberler