Özgür-Der Seminerleri Devam Ediyor...

Özgür-Der Seminerleri Devam Ediyor...

Özgür-Der’in Ayetler Işığında Hayat ve Türkiye’de İslami Dergiler dersleri sürüyor. Hamza Türkmen’in “Namazın Öncelikli Fonksiyonları” ve M. Beşir Eryarsoy’un “Şura, Tevhid ve Hicret Dergileri” başlıklı sunumlarıyla Alternatif Eğitim Dersleri’ne devam edi

"Namazın Öncelikli Fonksiyonları"

Özgür-Der'in Zubeyde Hanım Kültür Merkezi'nde devam eden "Ayetler Işığında Kur'an" dersi programına bu hafta Hamza Türkmen'in anlattığı "Namazın Öncelikli Fonksiyonları" başlıklı ders ile devam edildi. Kur'ani kavramların önemini belirterek konuya giren Türkmen, kavramın dua, yardım, tebrik, tezkiye, yüceltme anlamlarına gelen lugat kullanımları yanında, "Vakitli bir ibadet" anlamına gelen formel ibâdî yanı hakkında da açıklamalarda bulundu ve Farsça Namaz ifadesinin bu kavramın yerini nasıl aldığını izah etti. Salat kavramının bilinen bir kavram olduğunu ve Bakara Suresi 83'de de belirtildiği gibi İsrailoğullarının çoğunun misaklarına uymamasına rağmen, misaklarına uyarak az miktarda da olsa namazlarına devam eden Ehl-i Kitab'ın ve diğer Hanif'lerin varlığından bahsetti.

Kur'an'da ibâdî form olarak teşvik edilen namazın (akıymussalat) İkame'sinin ön plana çıkartıldığını hatırlatan Hamza Türkmen, İkame'nin bir şeyi düzeltmek, dikmek, doğrultmak, devamlı yapıp itibarlı hale getirmek anlamları üzerinde durarak, bu kavramı en çok Müminun Süresi'nin ilk ayetlerinde belirtilen "Huşû" kavramının karşılayacağını belirtti ve namazın amacı üzerinde durdu. Taha Suresi'nin 14. ayetinde belirtilen "Zikir için namaz kıl" hitabını vurgulayan Türkmen, namazın diğer bir amacının ise vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl hitabı ile, bilinçli namaza yöneltildiğimizi ve bilinçli namazın da Ankebut Suresi'nde belirtildiği gibi insanı hududullahı aşmak anlamında gelen her türlü fahşadan koruyacağını belirti. Ve namazın Kur'ani mesajın sosyalleşmesi ve tevhid akidesinin kurumlaşması için çok önemli bir ibâdî araç olduğunu, namaza Allah'ın ihtiyacı olmadığını ama biz kulların doğru tanıklık yapabilmek ve dengeli olabilmek için ona ihtiyacımız olduğunu söyledi.

Ayetlerin ışığında Adem'in soyundan gelenlerin namazı nasıl kaybettikleri ve Beyt'te İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinmenin önemi üzerinde duran Türkmen, namazın kıyam, kıraat, rüku, secde gibi rükunlarıyla ilgili esasların ve vakitlerinin aslının Kur'an'da belirtildiğini, Lut, İshak ve Yakub gibi Hz. Muhammed'in de bu esaslara uyduğunu ve aslı Kur'an'da olan bu hüküm ve ilahi teklifi usvetu'n hasene olan Rasullullah'ı örnek alan tüm tarihten bu yana yaşayan İslami ekollerin namazın farzlarını ve vakitlerini müteselsilen ve ihtilafsız olarak günümüze kadar taşıdıklarını belirtti. Salat kavramını sadece dua olarak ela alıp, rükûnları üzerinde spekülasyon yapmaya çalışan kişilerin ise, Kur'an eksenli bir "Örnek Peygamberi Uygulama" ölçüsüne kavuşamadıkları, bu nedenle de İslam'ın en önemli formlarından olan namazı restore edip amacından saptırdıklarını vurguladı.

Namaz'ın ibâdî form olarak hayatla irtibatını kuran en önemli yükümlülüğün huşû'ya erme mükellefiyeti olduğunu belirten Türkmen, bunun için de namazda kıraat edilenin anlaşılması gerektiğini, anlaşılana saygı duyulması, kalp huzuruna erilmesi ve kullukla ilgili kusurlarımız dolayısıyla da mahcubiyet duyulması sorumluluğunu ayetler ışığında izah etti. Vakitli namazın günlük yoğunluk içinde bize Allah'ı hatırlattığını, O'nun bizi gözetlediğini fark ettirdiğini, hayatımızı disiplinize ettiği ve Allah'ı unutturacak durumlar karşısında koruyucu siper olduğunu belirtti. Ayrıca beden temizliği kadar kalbi arındırmaya yönelttiğini, huşu'nun kıraat edileni idrak kadar tövbe niteliğini de kapsadığını söyledi.

Cemaat namazının ise ırk, dil, soy ve statü ayrımını giderici kolektif bir bilinç aşıladığını belirten Türkmen, huşû'ya ererek namaz kılanın, kıraat ettiği Kur'an'ın amacı doğrultusunda sürekli bir eğitim ve iç muhasebe içinde olacağı için de, fahşaya sapmayacağını ve hududullahı aşan her türlü fuhşiyata karşı tavır sahibi olacağını belirtti. Ve beş vakit namazı, kulluk görevi için beş defa günlük içtimaya benzeten Mevdudi'nin yaklaşımını izah etti. Zulme, şirke, cahiliyyeye karşı tanıklık ve mücadele azmi yüklenmeyen bir musallinin namazının, huşûya erememiş dar bir ritüel düzeyinde kalacağını belirten Türkmen, Türkiye'de 2-3 yıldır gündeme taşınan Namaz Platformu çalışmalarının şeklen İslamla ilgili olduğunu, ama Kur'an'ın amacını ve Tevhidin hakikatlerini dile getiren, bölgemizdeki ve dünyadaki fahşayı ifşa etmeyen bir namaz çağrısıyla muhteva olarak bazı bulanıklıklara da sebebiyet verdiklerini belirtti.

Türkmen, son olarak Hud Suresi'ndeki Şuayb (as) örneğini verdi. Cahillerin, malları konusunda dilediklerince hareket edemeyecekleri ikazını "Sana bunu namazın mı emrediyor" diye sorduklarını söyleyen Türkmen, bu soruya "Evet" diye cevap verdi. "Çünkü, bunu, namazı emreden aynı vahyi kaynak emretmekteydi. Ve namaz kılanı bu uyarıya, yani vahyin tebliğ ve şahitliğine yine aynı vahiy hazırlamaktaydı, namaz bu hazırlığın en önemli iç eğitimlerinden birisiydi. İki dünya saadetinin yolu da bu şekilde oluşacaktı. Yoksulu doyurmaya teşvik etmeyenleri, en küçük yardımı bile çok görenleri uyaran vahiydi. Ve Maun Suresi'nde belirtildiği gibi bu hususlara dikkat etmeyen bir namaz eylemi de kınanmaktaydı." dedi ve konuşmasını şöyle noktaladı:

"Namazı dosdoğru kılanlar, Kitab'a sımsıkı sarılacaklar ve kıraat ettikleri ayetlerin hayatla irtibatını kurmak için salih amellerde bulunacaklardı veya ilahi ikazın muhatabı olmamak için bulunmalıydılar." 

"Şura, Tevhid ve Hicret Dergileri"

'Türkiye'de İslami Dergiler ve Etkileri' başlıklı diğer dersi ise "Şura, Tevhid ve Hicret Dergileri" başlıklı konuyla M. Beşir Eryarsoy verdi. 1976 Nisan'ında çıkmaya başlayan Düşünce Dergisi geleneğinden gelen Eryarsoy, bu üç dergide de değişik inceleme ve araştırma yazıları yazmış ve son olarak da haftalık Hicret dergisinde kendi dönemi içinde büyük ilgi gören Istılahlarımız köşesini büyük ölçüde kendisi hazırlamıştı.

M. Beşir Eryarsoy, 1960'lı yıllarda İmam Hatip Okulu eğitimini bir Mardinli olarak Mardin'de tamamlar. Bu dönemlerdeki İslam'a olan ilgisini Müslümanlık ve milliyetçilik renginin birbirine karıştığı Büyük Doğu, Serdengeçti gibi dergilerden ve bu düzlemde okuduğu kitaplardan karşılar. En önemli açılımı ise, İslam dünyasından yapılan çeviri çabalarının ve Hilal Yayınları'nın iptidai formda çevirdiği eserler ellerine ulaştıkça yakalamaya başlarlar, sonra da İstanbul seyahati , diyalog, araştırma ve mücadele safahatı başlar.

Haftalık Şura dergisi önce Yılmaz Yalçıner tarafından Kasım 1977 tarihinde Ankara'da çıkartılır. Yalçıner 1970 öncesinde milliyetçi-Türkçüdür. Karikatür çizer. Sonra İslam'a yönelir. Kadir Mısırlıoğlu'nun haftalık Sebil gazetesinde bir yılı aşkın çalışır ve kabiliyetini geliştirir, 1976'larda Ankara'da dizaynı güzel olan Vesika dergisini çıkartır.

Eryarsoy, Şura dergisinde sürekli köşe yazarlığını Ali Bulaç, Hüsnü Aktaş ve yine Sebil dergisinden gelen Selahaddin Eş'in yaptığını belirtti. Derginin kapak konuları ile sürekli Kemalizme ve sisteme meydan okuyucu bir tansiyon ürettiğini belirtti. Özellikle İslami değerleri TCK'nın yasakçı 163. maddesine rağmen savunmaya çalışan dergi, adeta bir komplo ile Cumhurbaşkanı tarafından tahrik edilmektedir. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün Rize'den başlayan yurtiçi gezilerinde şeriatı tahfif eden, Müslümanları tahrike yönelen hakaret içerikli konuşmalarına Yılmaz Yalçıner editörlüğündeki dergi farklı yöntemlerle karşı çıkar. Şeriat eleştirilerine M.E.B. ve Diyanet yayınlarındaki kitaplardan yapılan şeriatı tanımlayan alıntı yazılarla mektup ya da yazı biçiminde cevap verildiğini anlatan Eryarsoy, dergi yöneticilerinin TCK 163. madde gereğince bir çok konuda yargılandıklarını ve hapsedildiklerini belirtti. Gerek bu baskılar gerek yerleşik din algısı nedeniyle yükselen tepkiler sonucunda dergi kapandı.

Eryarsoy, Şura'dan sonra bu sefer benzer yazı, muhabir ve yönetim kadrosu ile İran İslam Devrimi arefesinde haftalık Tevhid dergisinin çıktığını, harf ve takvim inkılaplarına karşı kökenimize atfen hep kapağında hangi hicri yılda olduğumuzun büyükçe yazıldığını belirtti. Tevhid dergisi de sisteme, emperyalizme, Kemalizme tepkisini hep kapağına yansıttı ve dünyadaki İslami hareketleri yakından takip etti. En çok Akıncı gençlik hareketine hitap eden bu derginin o zamanki trajının 40 bin civarında olduğunu belirten Eryarsoy, satış gelirinden elde edilen kârın özelde mi paylaşılacağı yoksa Afganistan cihadına mı yollanacağı konulu tartışma sürecinden sonra, derginin kapanmak zorunda kaldığını belirtti. Dergideki Istılahlar Köşesi'nin o dönem için okuyucuyu Kur'ani kavramlarla buluşturmak konusunda çok fonksiyonel olduğunu, İslami kavramları daha ziyade Ragıb İsfihaniye dayanarak kendisinin, çağdaş kavramları da Ali Bulaç'ın işlediğini anlatan Beşir Eryarsoy, bu köşenin itibar gördüğünü, daha sonra bu tarz çalışmalara ağırlık vererek kitaplaştırma yoluna giden kişilerin örneklemleriyle açıklamaya çalıştı.

Tevhid dergisinde o zamanki Müslüman gençliğin ve Akıncıların yaptığı eylemler ve gündemleşen sloganlar oldukça yer bulmuştu. Bu sloganlardan birisinin de Akıncıların Sakarya'da yaptıkları mitingte taşınan pankarttaki yazı olduğunu belirten Eryarsoy, bu yazıyı hatırlattı: "İran, Pakistan Sıra Sende Müslüman". O zamanki Akıncı gençlik arasında abartılı bir çoşkunun var olduğunu, bu çoşku içinde mevcut devlete, heyecanlı gençlerin 2-3 ay, daha mutedil Akıncı gençlerin ise 3-4 yıl ömür biçtiklerini anlattı. Aslında ömür biçilen siyasi yapıydı, komplolar vardı ve 12 Eylül 1980'de Kenan Evren adlı bir paşanın diktatörlüğünde ordu iktidara gelmişti. Burada Eryarsoy, 12 Eylül darbesinin akabinde Yılmaz Yalçıner, Mekki Yassıkaya ve Ömer Yorulmaz'ın kaçırdığı Diyarbakır uçağı hakkında da bilgi verdi.

Tevhid dergisinin kapanmasından sonra Selahaddin Eş'in haftalık Hicret dergisini çıkarttığını belirten Eryarsoy, bu dergide Kur'ani çalışmaların daha fazla olduğunu örnekledi, kendisinin de Eş'in ısrarı ile Hicret konusu ve kavramıyla ilgili bazı yazılar yazdığını, o zamanki devrimci öykünme içinde Genel Seçimler'de "Düzenin Partilerine Oy Yok" kapağıyla çıktığını belirtti. Bu kapak dolayısıyla MSP ve MSP ile irtibatlı gençlik örgütlerinden oldukça iade alındığını, ayrıca TCK 163'den yüzlerce davaya muhatap olunduğunu ifade eden Eryarsoy, dava süreçleri başladığında istenilen ceza yekûnu müebbet hapsi oluşturduğundan Selahaddin Eş'in dergiyi kapatarak İran'a iltica ettiğini belirtti. Zaten peşinden 12 Eylül darbesi olmuştu.

M. Beşir Eryarsoy, bu üç derginin de İslami kimliği kazanma konusunda bir çaba içinde olduğunu, doğruları bildikleri kadarıyla eğmeden ve bükmeden ifade etmeye çalıştıklarını, İslam'la ve Müslümanların maslahatıyla taban tabana zıt hiçbir tutum ve anlayış içinde olmadıklarını ve bir arınma sürecini ifade ettiklerini vurgulayarak sözlerini tamamladı.

HAKSÖZ-HABER

Önceki ve Sonraki Haberler