Özgür-Der Seminerlerinde 20. Hafta

Özgür-Der Seminerlerinde 20. Hafta

Özgür-Der Alternatif Seminerleri, Lütfi Çiftci'nin sunduğu “Allah'a, Ana Babaya Şükretmek” ile Esra Çifci Dindar'ın sunduğu "İslami Araştırmalar ve İslamiyat Dergileri" başlıklı seminerler ile devam etti.

Ayetler Işığında Hayat üst başlıklı ilk derste Lütfi Çiftci "Allah'a, Ana Babaya Şükretmek" konusuyla bağlantılı olan Lokman Suresinin 14. ayetini değerlendirdi. Ayeti öncelikle surenin siyak ve sibakı ile değerlendiren Çiftci, Lokman Suresi hakkında genel bir anlatımla konuya giriş yaptı. "Kur'an'ın anne babalarla çocuklar arasındaki inanç çatışmasını Hz. Lokman'ın oğullarına verdiği öğütler dolayısıyla ele aldığını anlarız." diyen Çiftci iman etmiş çocuklarla onlara karşı çıkan anne babalar arasındaki ilişkiyi düzenleyen ayetlerin bu surede yer aldığına dikkat çekti.

Surenin en göze çarpan özelliğinin söz üzerine olduğunu ifade eden konuşmacı, Lokman'ın nasihatlerinden örnekle, iyi söze, iyi sözün insan ruhundaki etkisine, terbiye için kullanılabilir özelliğine değinerek, 27. ayete nispetle sözün en güzelinin Allah kelamı olduğunu belirtti.

Çiftci "Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması 2 yıl içindedir… 'Hem bana, hem anne babana şükret, dönüş yalnız banadır." (Lokman 14) ayetinden hareketle ailenin önemine ve aile içi ilişkilere değindi.

Anne Baba İlişkilerinde Vahyi Ölçü

Aile toplum hayatındaki ilk basamaktır. İyi kötü, sevap günah gibi pek çok kavramı insanlara öğreten ailedir. Mensuplarından hiçbir sosyal grubun istemediği kadar bağlılık ve fedakarlık isteyen aile aynı zamanda otoriter bir yapıya sahiptir. Bu otoriteyi ya ataerkil aile yapısından kaynaklanan bir baskıyla ya da çocuğa karşı duyulan aşırı sevgi ile oluşturulan aşılması güç bağlarla kurar. Ancak kişi, kendisine ulaşan bir tebliğ ya da kendi çabaları sonucunda sorgulama sürecine başladığında birçok problemle karşı karşıya kalabilir. Aile ile bu kaçınılmaz karşılaşmada, kaçınılmaz tavrın vahyi ölçülere uygunluğu üzerinde durulması gereken önemli bir husustur.

Geleneksel anlayışı sorgulama sürecine giren müslümanlardan belki de ilk nasibi aileleri alır. Kur'an'la tanışan, müşrik-mü'min kavramlarının ne anlama geldiğini öğrenen, fakat henüz yeterli birikimi olmadığından Kur'an'a bütüncül yaklaşamayan müslümanlar, aileleriyle girdikleri tevhidi mücadelede çok kırıcı bir söylem geliştirirler. Kişinin en az çevresiyle ilgilendiği kadar ailesi ile diyaloga girmesi gerekliliği gözardı edilerek, İbrahimî tavır almak gerekçesiyle bazen ailelerle bütün ilişkiler koparılır.

Kur'an-ı Kerim'de ana babaya iyi davranmak konusu birçok ayette Allah'a ibadet etme ya da O'na şirk koşmamanın emredilmesinin ardından zikredilmektedir: "De ki: Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım; O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anne babaya iyilik edin." (2/83, 4/36, 17/23)

Lokman 14'te Rabbimiz özellikle annenin çocuğu büyütürken çektiği sıkıntılara değinmiş ve yaşlandıklarında sahip olacakları hassas psikolojiye dikkat çekerek onlara şefkatle davranmamız gerektiğini bildirmiştir. "Şayet onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara öf bile deme ve onları azarlama, onlara güzel söz söyle..." (17/23)

Lokman suresi 14. ayet aynı zamanda müşrikler tarafından 'anne babayı evlattan ayırıyor' suçlamasına da verilen en güzel cevaptır. Ayırıyor mu kıymet mi bildiriyor? Ayıran Kur'an ve peygamber değil asıl ayıran şirktir. Lokman 15. ayette ise Rabbimiz "Bununla birlikte onların ikisi, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana şirk koşman için, sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda onlara itaat etme ve dünyada onları iyilikle sahiplen ve bana yönelenin yoluna tabii ol." ifadesi ile anne babaya iyilikle davranılmasını emretmekle birlikte, şirk koşma konusunda itaat edilmemesi, fakat dünya hayatında onların sahiplenilmesini istemektedir.

Bu açıklamalardan sonra İbrahim peygamberin müşrik babasına karşı tutumunu ve üslubunu ayetler (19/24, 19/45, 19/46, 9/114) ışığında değerlendiren konuşmacı, onun müslümanlar için örnekliğine değinerek tebliğde nasıl bir yol çizilmesi gerektiğinin de altını çizdi. Tartışmalı, emrivaki, vaaz verici, sabırdan uzak bir üslupla yaklaşımın hiçbir yere varmayacağını belirten Çiftci, sözlerini şöyle bitirdi: "Her şeye rağmen aile ile ilişkilerimizde herkesi bağlayan genel geçer formüller sunmak mümkün değildir. Ailesini en iyi tanıyan kişinin kendisidir. Dolayısıyla nerede nasıl tavır alacağını kişinin kendisi belirleyecektir. Tabii ki bu belirleme anne babaya gösterilmesi gereken ihsan ile, gerektiğinde aileye karşılık Allah ve Rasulünün tercih edilmesi noktasında sahih tavırlarla ortaya konmuş olacaktır."

İslami Araştırmalar ve İslamiyat Dergileri

"80 Sonrası İslami Dergiler" üst başlıklı 2. derste İslami Araştırmalar ve İslamiyat dergilerini aktaran Esra Çifci Dindar öncelikle her iki derginin de Ankara İlahiyat merkezli olduğundan Ankara İlahiyat'ın tarihsel süreci ve Cumhuriyet'in yüklediği misyona değindi. 1933 yılından 1949 yılına dek Türkiye'de dini eğitim veren resmi hiçbir kurumun olmaması, toplumda meydana gelen ihtiyaçtan dolayı 1949'da Ankara İlahiyat'ın açıldığını belirten Dindar, ilk yıllarda ciddi anlamda hoca sıkıntısının yaşandığını, bundan dolayı sadece dil, tarih ve felsefe derslerinin okutulduğunu ifade etti. 1951'de Tayyip Okic'in daha sonra da Muhammed Tanci ve Muhammed Hamidullah'ın Türkiye'ye gelip fakültede ders vermesiyle bu durumun değişmeye başladığını söyleyen Dindar, özellikle Tayyip Okic'in ıslahatçı din anlayışına sahip olması ve İslami hareketlerle olan irtibatının önemli bir miras olduğunu ve fakültede ciddi etkilere yol açtığını söyledi.

Esra Ç. Dindar bu olumluluklara rağmen Ankara İlahiyatın gerek Cumhuriyet ideolojisinin çağdaş din eğitimi vermek için kurulan ilk ilahiyat fakültesi olması, başkentte olması, ilk dönemlerden itibaren yerli ya da yabancı oryantalist ve modernist çalışmaların takipçisi ve kaynağı olması hasebiyle diğer ilahiyat fakültelerinden daha modernist bir İslam vurgusunun bu ekolde önplanda olduğunu belirtti.

Söz konusu iki derginin de editörü olan M. Sait Hatipoğlu'nun Tayyip Okic'in asistanı olduğunu belirten Dindar, bu nedenle ondan etkilenen ıslahatçı bir yönünün olduğunu söyledi. Dergileri değerlendirirken birbirleriyle çelişen ya da örtüşen 4 özelliğin bulunduğunu söyleyen Esra Ç. Dindar, bunların; 1) Islahatçılık: Tayyip Okic ve 70'lerdeki uyanışın etkisi. 2) Modernizm: Fazlurrahman ve Hasan Hanefi gibi modern İslam düşünürlerin metodolojilerinin etkisi. 3) Devlet memurluğu zihniyeti. (Milliyetçilik-Türkiyecilik) 4) Akademisyenlik ve perspektif yoksunluğu:  Kendi alanında uzman ama bütüncül bir perspektiften uzak bir bakış açısı. Bu nedenle konular genelde salt akademik çerçevede ele alınmakta ve ideolojik bir tez ortaya koymaktan bilerek sakınıldığını ifade etti.



İslami Araştırmalar Dergisinin Çıkışı

Türkiye'de  özellikle 70'lerdeki İslami uyanışla beraber ilahiyat camiası içinde de İslami düşüncenin siyasi yönlerinin de bir ölçüde içselleştirilmesinin 80 sonrası dönemde sivil bir ilahiyat dergisi ve söyleminin oluşmasına zemin hazırladığına, üniversite öğrencileri içerisinde İslami çalışmalar içerisinde yer alanların akademik yayıncılığın ilk nüvesini oluşturduklarına dikkat çeken Esra Ç. Dindar, İslami Araştırmalar ve İslamiyat dergilerinin ilk editörünün M. Said Hatipoğlu olduğunu vurguladı. Dergi çıkarılış sürecinde M. Said Hatipoğlu'nun 1982'de İran seyahati sonrasında karşılaştığı baskıların etkili olduğunu söyledi.

Dindar, dergi amacını günümüzde Müslümanların karsılaştıkları temel sorunları bilimsel ölçütler içinde araştırmak ve çözümlemek, bilimsel değeri olan özgün yazıları kamuoyuna duyurmak, tartışmaya açmak olarak tanımladığını ve ilk sayısında giriş yazısında Hatipoglu İslam'ın bir dünya görüşü olduğunun altının çizdiğini fakat nasıl bir dünya görüsü sorusunun bir çırpıda cevaplanacak bir soru olmadığını ve derginin tam da bu sorunun cevabını oluşturmaya bir katkı olarak çıktığını yazdığını aktardı.

Dergide geleneği ve tasavvufu eleştiren yazıların yer aldığını; tefsir usulü, nesh tartışmalarıyla ilgili yazıların, Hayri Kırbaşoğlu'nun ilk hadis çalışmalarının İslami Araştırmalarda yayınladığını belirten Dindar, tasavvufla ilgili özellikle Salih Akdemir'in o dönemki yazılarının önemli olduğunun altını çizerken öte tarafta dergide S. Hüseyin Nasr'ın yazılarının yayınlanması ve abartılı övgüler düzülerek dergi kendisinden bahsedilmesinin de çelişki olduğunu ifade etti. Esra Dindar devamla; "Modern ekolun temel amacı İslam'ın batılı yaşam tarzı ile çelişen söylem ve uygulamalarına çeki düzen vermek ve yeni bir yöntemle çağdaşlaştırarak batı ile uyumlu  hale getirmektir. Bu açıdan örneğin tasavvufun pratik yansımasını temsil eden tarikatlar ve bunların çağdaş yasama aykırı ve ayrıksı duran anlayışlarına veryansın edilirken, teorik tasavvuf yani asıl Kuran'ın sunduğu Allah, insan, kainat algısına tamamen ters düşen ve işraki-batini kanadı temsil eden yorumlar yüksek felsefi nazariyeler olarak göklere çıkartılmakta. Çünkü birincisinde yani tarikatların sürdürdüğü yasam tarzında modernleşmeye ve batinin değerlerine  pek başarılı olamamış olsa da bir reflex, direniş  söz konusuyken ikincisinde  hümanizm, demokrasiye, düşmanını sevmeye, dinlerin hepsinin aslında bir olduğuna yani dinlerin birliği inancına yani batı ile kavga etmek için bir neden olmadığını anlatan bir yasam tarzına uzlaşmaya çağrı var ki bu dinle çatışarak direnişi yok edemeyen batinin dinle uyum içinde ama onun tezahürlerini belirli alanlara hapseden postmodern dönemle daha uyumlu bir tasavvuf algisi.

Bu acıdan bakıldığında Fazlurrahman'ın modernist hurafelerle mücadele eden İslam geleneğinin muharref unsurlarının ayıklamaya çalışan çağdaş bakış açısı içinde örneğin batıni işraki gelenek hiç de muharref olarak tanımlanmamıştır. Örneğin Fazlurrahman  İranlı bir tasavvufçu olan Molla Sadra'nın felsefi ve mistik görüşleriyle ilgilenmiş ve bununla ilgili çalışmalarını bir eserde toplamıştır ki bu eser batıya Molla Sadra'yı tanıtan eser olarak alanında ayrı bir öneme sahiptir. Seyyid Hüseyin Nasr onun bu çalışmalarının izinden gitmektedir.

Dergideki bu bakış açısı esasen İslamiyat döneminde de sürecek. İslamiyat dergisi 1999 depremi sonrasında tasavvuf sayısı çıkaracak.  Bu sayıda Nasr Hamid ebu Zeyd'in ibn Arabi ile ilgili bir yazısı var. Bu yazıda Nasr Hamid ebu Zeyd tarihselci bakış açısı açısından önemli olan  metin söz düalizmini kanıtlamak için ibn Arabi'den faydalandığını görüyoruz. Fakat Salih Akdemir 28 Şubattan sonra tasavvufla ilgili eleştirel tavrından vazgeçecek, dini ve Kuranı anlama konusunda rölativist bir yaklaşımı benimseyecek, dinlerin birliği noktasına ulaşacaktır."

Esra Ç. Dindar dergide özellikle ilk dönemlerde homojenliğin olmadığını, dönemin ilahiyat çalışmalarının yansıması gibi çıktığını özellikle Fazlurrahman, Hasan Hanefi'nin tercümeleriyle empoze edilen metodolojik tartışmaların gündeme taşındığını, ilk sekiz sayılık dönemin böyle bir metod arayışı ve heterojenligi ifade ettiğini belirtti.

Fakat derginin ikinci döneminde gittikçe modernistleşen, Kur'an'a ve islami disiplenlere modern ve tarihsel yöntemle bakan bir bakış açısının öne çıktığını özellikle o dönemde daha profesör olmayan Hayri Kırbaşoğlu, İlhami Güler, Hasan Onat, Alpaslan Açıkgenç, Salih Akdemir'in yazılarından bahseden Dindar bu kişilerin kısa zamanda modernist metedolojiyi benimsediklerini belirtti. Bu neslin yayıncılık tecrübesini daha sonra islamiyat'la devam ettirdiğini söyledi.

İslami Araştırmalar dergisinin ilk özel sayısını Fazlurrahman üzerine çıkarttığını ifade eden Dindar, tarihselci metodun okuyucuya aktarıldığını ve dergide ilerleyen sayılarda onun yöntemine katkı sağlayacak yazıların yayınlandığını belirterek daha sonra da 1996' da "Kur'an'ın Anlaşılmasında Yöntem Sorunu" sayısıyla adeta ikinci tarihselcilik sayısını çıkardığını, Nasr Hamid ebu Zeyd, Tilman Nagel gibi isimlerin Türkiyeli Müslümanların gündemine taşındığını söyledi. Derginin bu sayısında bir olumluluk olarak Ali Bulaç ve Yasin Aktay'ın tarihselciliğe eleştiri mahiyetinde yazılarının olduğunu vurguladı.

1993 Mart ayında Turgut Özal ile birlikte derginin 'Değişim Süreci ve İslam' başlıklı bir toplantı düzenlediğini bu toplantıda Mehmet Aydın ve Ethem Ruhi Fığlalı'nın da konuşmacı olduğunu, özellikle Mehmet Aydın'ın laiklik ve demokrasi vurgusunu önplana çıkardığını söyledi.

Derginin İslam ve Laiklik Sorunu, Çağımız İslam Düşüncesi özel sayılarını da çıkardığını belirten Dindar, editör başta olmak üzere İslamiyat'ı çıkaracak kadronun ayrılmasıyla derginin canlılığını kaybettiğini belirterek daha sonra derginin editörlüğünü Ankara ilahiyat fakültesinden Mehmet Bayraktar'ın üstlendiğini söyledi.

Dindar devamla; "dergi zaman zaman geleneğe yaklaşmış, hadisçi, tasavvufçu yazılar yayınlasa da genel olarak aslında modernist çizgi ile bağını da hiç koparmamıştır. Üretken olan modernist kadro gidince biraz geleneksel bir tarz oluşmuş gibi gözükse de aslında başta konulan dört unsur her iki dergideki yazarları tanımlamaya devam ediyor. Örneğin Mehmet Aydın dergi ile bağını sonuna kadar devam ettirecek, zaman zaman yazılar yayınlayacaktır." dedi.

İslamiyat Dergisi

Esra Ç. Dindar, ikinci dergi olan İslamiyat'ın çıkış yazısında İslami Araştırmalar'da edinilen 10 yıllık  tecrübeden sonra yeni bir bicim, zengin bir içerik ve süreklilik azmiyle çıktıklarını yazıklarını söyledi. Ayrılış nedeni olarak kişisel sebeplerin gösterildiğini ifade eden Dindar derginin fikri bağlamda İslami mirasa eleştirel bakma ortak paydasında, kendi içinde İslami-modernist, Fazlurrahman'a sempatiyle bakan, "tarihselci" eğilim ile çoğu Hadisçi olan gelenekselci eğilimin bir koalisyonu olan yayın kurulu tarafından çıkartıldığını, bunların dışında ülkücü eğilimi ile bilinen Sönmez Kutlu'nun da derginin yayın kuruluna alındığını vurguladı.

Derginin editörlüğünü Said Hatipoğlu, başkanlığını Hayri Kırbaşoğlu'nun yaptığı yayın kurulunun, Alpaslan Açıkgenç, Süleyman Bayraktar, Mehmet Görmez, İlhami Güler, Sönmez Kutlu, M. Emin Özafşar, Ömer Özsoy, Mehmet Paçacı, Mevlüt Uyanık, İsmail Hakkı Ünal'dan oluştuğunu söyleyen Dindar, bunlara ilerleyen dönemlerde Hidayet Şefkat Tuksal, Mustafa Öztürk, Şinasi Gündüz, Bünyamin Erul gibi isimlerin de katıldığını, sahibinin Süleyman Bayraktar göründüğünü, genel yayın yönetmenliğini ise Ömer Özsoy'un yaptığını söyledi.

İslamiyat dergisinde yer alan yazılardan örnek veren Dindar, derginin tasavvufa, laikliğe, Goldhizer'e bile müsamahalı olduğunu ama tarihselcilik eleştirilerine ise müsamahasız olduğunu söyledi. Tercümelerle oluşan İslami düşünceye ilişkin yaklaşımın ise olumsuz olduğunu belirten Dindar dergide çatışmacı ve tepkisel yorumlardan uzak modernleşme süreçleriyle uyumlu çalışmaların hedeflendiğini ve gündeme dair radikal eğilimlerden farklı dinsel bir söylem oluşturma peşinde olduklarını ifade etti.

Esra Ç. Dindar devamla; "Bu minvalde 28 Şubat döneminde dergi Şeriat, Örtünme özel sayıları çıkarıyor. Bu durumdan  İlhami Güler'in sonraları "biz bu sayıları darbe döneminde cesaretle çıkarttık" diyerek bahsedecektir. Ancak 28 Şubat döneminde çıkan bu sayıların içeriklerine baktığımızda darbecileri sinirlendirmekten çok memnun edecek bir tabloyla karşılaşabiliriz. Özellikle Şeriat sayısı. Bu sayıyı şeriat kelimesinin sloganik kullanımlarından uzaklaştırmak için çıkardıklarını söylüyorlar. Ne kahrolsun diyerek şeriatı gericilikle özdeşleştirenler/ne  de yaşasın diyerek onu din ile özdeşleştirenlerden değiliz diyorlar.  Hatipoğlu'nun ve İlhami Güler'in şeriat din ayrımını anlatan makaleleri: Sabit din dinamik şeriat; dinin akaide ve ahlaka dair esasları değişmez, şeriat zamana göre ve şartlara göre değişir, dini ahlaka indirgeyen bir bakış açısı, şeriatı önplana çıkarmayalım yaklaşımı hakim. 

Örtünme özel sayısında ise bütün yazılarda tesettürün Kur'an'ın ve İslam'ın emri olduğu konusunda hemfikir. Fakat derginin giriş yazısında şöyle bir not düşülmüş:  Örütnmenin din ile temellendirilmesi yerine bunun bir özgürlük sorunu ve haklara müdahale olarak algılanması gerektiği belirtilmiş. Dolayısıyla konuya İslami kimlik bağlamında değil de özgürlük sorunu bağlamında bakalım denmekte." şeklinde değerlendirme yaptı.

İslamiyat dergisinde öne çıkan en önemli hususlardan birisinin cumhuriyete yani devlete,  Kemalizm ve Atatürk'e bakış olduğunu ifade eden Dindar, 75. Yıl münasebetiyle cumhuriyete biçilen paye ile ilgili olarak Said Hatiboglu'nun cumhuriyeti peygamberin kurduğu cumhuriyetin yıkılmasından sonra tekrar kavuşulan ikinci cumhuriyetimiz diyerek sahiplendiğini aktardı. İslamiyat bültende konuyla ilgili sayıdan örnekler vererek 1980 darbe sonrası dönemde İlahiyattan üç, hukuk, siyasal ve Hacettepe üniversitesinden birer kişi olmak üzere bir komisyon kurulduğunu ve bu komisyonun amacının Atatürk'ün din düşmanı olduğu, bu yüzden 1923 e kadar dini sadece taktik olarak kullandığı ancak sonraları dinin aleyhine icraatları yaptığı yönündeki yanlış kanaatleri düzeltmek ve Atatürk'ün dini sahadaki gerçek görüş ve düşüncelerini beyan etme amaçlı olduğunu aktardı. Bunun için 1982'de Ali Coşkun, Hüseyin Atay ve Said Hatiboglu'nun Celal Bayar ile röportaj yaptıklarını bu görüşmenin de 2007'de İslamiyat bülteninde yayınlandığını söyleyen Dindar, burada Celal Bayar'ın söylediklerinden çok soruların daha ilginç olduğunu ifade etti. Dindar, komisyonun Atatürk'ün dini hassasiyeti konusunda hemfikir olduğunu, hatta Atatürk döneminde dine karşı yapılan düşmanlıkların Atatürk'ün emriyle değil de o dönemde görev yapan başka kişi ya da yöneticiler yüzünden olduğunu söylediklerini aktardı.

Bu dönemden itibaren özellikle Hasan Hanefi'den röportajlarla modernizmin kavram ve değerlerini bir şekilde Kur'anilestirme, Kur'an'a sokuşturma ve bu değerleri içselleştirmek yönünde önemli bir çabanın içinde olduğunu aktaran Dindar, Hanefi'nin uluhiyyet tasavvurumuz dahil olmak üzere sabit tek bir hüküm olmadığı tezi dergide gündemleştirilmeye çalışıldığını söyledi. Son olarak Esra Ç. Dindar, Süleyman Bayraktar'ın AK parti iktidarını fırsat bilerek deriyi bir araştırma merkezine dönüştürme projesinde başarısız olduğunu ve derginin Haziran 2009'da maddi imkansızlıklar, kadrolarının bürokrat olmaları nedeniyle kapandığını aktardı. Dindar dinleyicilerden gelen soruları cevaplandırarak sunumunu bitirdi.

HAKSÖZ-HABER

Önceki ve Sonraki Haberler