Özgür-Der Seminerlerinde 4 Hafta Geride Kaldı

Özgür-Der Seminerlerinde 4 Hafta Geride Kaldı

Zübeyde Hanım Kültür merkezinde gerçekleştirilen Özgür-Der seminerlerinde bu hafta Yılmaz Çakır, birinci oturumda ayetler ışığında ‘Evlerde Kur’an Eğitimi İşlevi’ni irdelerken, ikinci oturumda ‘Vahdet’ dergisinin misyonunu anlattı.

"EVLER'DE KUR'AN EĞİTİMİ İŞLEVİ"

Yılmaz Çakır 'Ayetler Işığında Hayat' ana başlığıyla ele aldığı ilk dersi Ahzab suresinin 34. "Evlerinizde okunmakta olan Allah'ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın..." ayetinden yola çıkarak aktarmaya başladı. Sure içerisindeki, konuyla ilgili ayetlerin bağlamından çıkarılan mesajı belirtmeye çalışan Çakır, 'dünya hayatına meyletmemenin yolu evdeki eğitimden geçer' dedi. Daha sonra sure ile ilgili bilgiler veren Çakır ele aldığı ayetlerin nüzul ortamlarına değindi. "34.ayet eğitime verilen önemi gösterirken devamındaki ayetler de bu eğitim çalışmasıyla ve hikmetin takip edilmesiyle ortaya nasıl bir tablo çıkacağını gösteriyor" diyen Çakır, kadın-erkek, çoluk-çocuk demeden hep birlikte bu sürece katılmamız gerektiğinin altını çizdi. Çakır, 35. ayette atıf yaparak sadaka veren erkek ve kadınların birlikte zikredildiğinden, kadınların ekonomik alanda var olduğundan bahsetti. Irzlarını koruyanlardan bahsederken de ayette kadınların ve erkeklerin ayrı ayrı zikredildiğini ve tüm insanların ırzlarını ve namuslarını korumalarının farz olduğunu vurguladı. Buradan kalkarak evdeki Kur'an eğitimi ve ahlakında da kadın-erkek aile bireylerinin her birinin sorumlu olduklarını, aralarında sorumluluk yarışı değil, takvalı bir dayanışma olması lazım geldiğini belirtti.

Konuyu değerlendirmeye devam Çakır, rasullullah örneğinden kalkarak öncülerin sorumluluklarının ve yükümlülüklerinin daha fazla olduğunun altını çizdi. İslami harekette öncülerin, öncü olmak için sorumluluk ve yükümlülük altına gönüllüce girdiğini aktaran Çakır, günümüzle kıyasladığımızda durumun bambaşka olduğunu dile getirdi. Günümüzde herhangi bir yerde lider olmak isteyen insanların diğerlerini ezerek öne geçme hırsını ve liderlikten boş menfaatler beklediğini anlattı.

Evlerdeki eğitim konusunu siyer ile irtibatlandırmak isteyen Çakır Dar'ul-Erkam'dan bahsederek tebliğini sunmaya devam etti. Erkam'ın evinin örnekliğini çokça vurgulayan Çakır, bu evin vahyin ilk yıllarından nübüvvetin 6.senesine kadar aktif bir rol oynadığını belirtti. Dönem ile ilişkili bilgileri dinleyicilere aktaran Çakır günümüzle bağ kurarak konuyu diri tutmaya çalıştı. Çakır o dönemde de sokakların, çarşıların egemen paradigma ile kuşatıldığını, bunun yanında rasul ve rasulle birlikte olanların Erkam'ın evinde tertil üzere Kur'an okuyarak kendilerini eğittiklerini anlatarak eğitimin talim boyutunu öne çıkardı. Müzemmil suresiyle konuyu bütünlemeye çalışan Çakır, evlerdeki eğitimin süreç içinde mescidlere kaymış olmasına rağmen ayetlerin eve vurgu yapmaya devam ettiğini hatırlattı. Camilerdeki mahya muhtırasına değinerek gündemdeki konularla irtibat kuran Çakır, içinde bulunduğumuz ortamın çığırından çıktığının ve bize kıyas yaptıramayacak hale geldiğinin altını çizdi. Daha sonra Dar'ul-Erkam'ın konumundan bahsetmeye devam eden Çakır, evin Kâbe'ye çok yakın olduğunu söyleyerek rasulün en başından beri gizli bir tebliğ faaliyeti yürütmediğini ve oradaki örfi hukuktan yararlandığını anlattı.

Diğer surelerle konuyu destekleyen Çakır, Hz. Musa'nın kıssasındaki ev eğitimine vurgu yaptı(Yunus/87). Bu kıssada geçen 'kıblegah' kelimesi ile irtibatlı olarak da Neml suresindeki 'Hz. Süleyman ve Sebe melikesi' pasajını örnek verdi. Konuyu desteklediği ayetlerle evi; Müslümanların güç oluşturmak adına toplandıkları yer olarak tanımlayan Çakır, siyerden örnekler vermeye devam etti.

Evin mahiyetinden kastın ne olduğu sorusunu açarak derneklerin, vakıfların, evden farkını ifade etmeye çalışan Çakır, şehirleşmenin, evleşmenin, medenileşmenin ve Allah'ın evinin konuyla ilgili yanlarından kısaca bahsederek Allah'ın evinin, camilerin şehrin merkezinde olmasının fonksiyonuna dikkat çekti. Eğitimden maksadın ne olduğu sorusunu da irdeleyen Çakır, ayetlerden örnek vererek konuyu açtı. Eğitimin amacı ailemizi ateşten korumaktır, diyen Çakır Kur'an okumanın salt okumaktan ibaret olmaması gerektiğini ve hikmetin bu okumadaki önemini aktardı. Buradaki eğitimden kastın hassasiyetlerimizi bileme ve bilinçlenme çalışması olduğunu ifade eden Çakır, namazla bunun tahkim edilmesi gerektiğini anlattı. Çakır ayrıca evlerde her işimizi yaparken ettiğimiz duaların kuru bir okuma olmaktan çıkarılıp bu duaların bizi kuşatan bir formata sokulması gerektiğine ve bu geleneğin değerlendirilebileceğine de değindi. Bireysel ve bencil bir kuşatma altında olduğumuz tespitinden sonra kendini korumaya çalışan ve bununla huzurlu olan(!) müslüman aile profilinden bahseden Çakır, bu ailenin direnişe katılmayı, belaya bulaşmak olarak adlandırdığa ve bu algının korkunçluğuna dikkat çekti. Bize gerekli olan eğitimin asıl amacının ailemizi huzurlu kılmak olmadığı nüansını ifade eden Çakır, daha sonra hikmet kavramı üzerinde durdu. Çakır, hikmet kavramını değişik açılardan ele alan yaklaşımları aktarmaya çalıştıktan sonra bütün peygamberlerin hikmet sahibi olduğunu belitti. Hikmetin; basiretli, siyasetli ve dirayetli okumaları gerekli kıldığını belirten Çakır, Isfahani'den alıntı yaparak hikmetin Allah ve insan için nasıl kullanıldığını dile getirdi. Çakır'ın aktarımındaki; hikmetin insan için kullanılan boyutu dikkat çekti: 'mevcudatı bilip hayr ile davranmak'. Bu duruşu ancak basiret sahibi Müslümanların gösterebileceğinin tekrar tekrar altını çizen Çakır etliye sütlüye karışmayan insanın hikmete asla sahip olamayacağını dile getirdi.

Daha sonra günümüzden örneklerle dersi işlemeye devam eden Çakır, resmi ideolojinin çocuklarımızı '7 çok geç' sloganıyla erkenden kuşatmaya ve kirletmeye çalıştığını ifade etti. Televizyon, internet, sokak, çarşı gibi daha birçok cepheden kurumsal bir kuşatma altında olduğumuzu söyleyen Çakır müslümanlar olarak bu zulümâta; topyekûn, örgütlü bir tavır almamız ve cehdetmemiz gerektiğini dile getirdi. Eğitimin sadece çocukların ihtiyacı olmadığının altını çizdikten sonra çocuklarımızın eğitim süreçlerinin ertelenmesi zaafiyetine atıf yaparak, dershane ve okul eğitiminin hiçbir şekilde ertelenmediği fakat İslami eğitimin yaş ve olgunluk bahaneleriyle genellikle ileriye tehir edildiği tespitinden sonra ailemizi ateşten koruma sorumluluğumuza tekrar vurgu yaptı.

Lokman suresi 31. ayetindeki nasihati örnek veren Çakır, aile fertlerinin birbirleriyle imtihan edildiğini de aktararak Hz. İbrahim örneği üzerinde derin düşünülmesi gerektiğini kaydetti. "En güzel miras hayırlı evlattır" hadisini dile getiren Çakır, bu mirası bırakabilmek için çaba göstermemiz gerektiğini söyleyerek rasulün çocukları 7 yaşında namaza alıştırma sünnetini örnek verdi. Eğitim ve tebliğde kadın, erkek, çoluk, çocuk hep birlikte hareket etmeli, diyen Çakır kimsenin önceliğinin olmadığından bahsetti.  Ayrıca eğitimin yeterli olmadığını, aldığımız eğitimle ahlaklanma yükümlülüğümüzü de hatırlatan Çakır aksi halde bilgi kibri içinde olma hastalığına yakalanabileceğimizi ifade ederek Kur'an'ın bu profili 'kitap yüklü merkepler' tanımıyla kınadığını aktardı.

Son olarak kişisel gelişim adı altında batılı paradigmanın gerçekle uyuşmayan tavsiye zırvalıklarından bahseden Çakır, eskiden her kesimden insanın zikrettiği 'Ne olacak bu memleketin hali?' sorusunun günümüzde "Ne olacak benim bu halim?" sorusuna evrildiğine dikkat çekti. Dersin bütününde ise, yakınlarımız olan ailemize karşı evdeki sorumluluğumuzun Kur'an bilgisi, eğitimi ve ahlakıyla karşılanıp, ailemizi ateşten koruma ve sosyal alanda tanıklığa hazırlama ödevi işlendi.

***

"VAHDET GAZETESİ"

İkinci oturumda '1980-2000 Yıllarında İslami Dergilerin Misyonu' ana başlığı altında Vahdet gazetesi konuşuldu.

Haftalık siyaset gazetesi olarak İstanbul'da çıkan bu gazetenin 1988 yılında yayın hayatına başladığını belirten Çakır gazetenin formatının Tevhid, Şura ve Hicret dergilerinin formatına benzediğini kaydetti.  Gazetenin sahibinin ve genel yayın yönetmeninin Ahmet Küçükağa olduğunu da belirten Çakır önde gelen yazarlarını da belirti: Abdullah Büyük, Hüsnü Aktaş, Adil Doğru, Recep Özkan, Ahmet Varol, Emine Şenlikoğlu, Bakiye Marangoz, vd. Çakır gazetenin mizanpaj olarak dönemin diğer yayınlara göre daha iyi olmasına rağmen insana kasvet verdiğine de değindi. Kadrodaki bayan yazarların sayılarının çok az olduğunu belirten Çakır bunun müslümanların süreci ve potansiyeliyle alakalı olduğunun altını çizdi.

İslami hareketliliğin yoğun olduğu bir dönemde çıkmaya başlayan bu gazetenin birleşme ve birliğe olan ihtiyacı vurguladığını ifade eden Çakır bundan dolayı isminin vahdet olabileceğine değindi. Çakır gazetenin potansiyelini, gücünü ve olgunluğunu dönemiyle birlikte değerlendirmeye devam ederek gazetede yer alan yazıların %80'inin konusunun dış politika olduğunu ifade etti. Gazetenin Hamas'ın bildirilerini yayınladığını, dünyadaki İslami hareketlerden sürekli haber verdiğini aktaran Çakır iç gündeme dönük yazıların oldukça sınırlı ve metodik içerikli olduğunu bildirerek tevhidi görüş ve yöntem, davet yöntemi, cuma namazı, darul harp-darul islam, müslümanların algısı başlıklarını örnek verdi.

Erkek yazar ağırlıklı ve hocalar konseyi görünümü veren yazı ekibinin konuları ele alış biçimini İhvan-ı Müslimin'e benzeten Çakır bazı yazı başlıklarını örnek vererek gazetenin düşman algısından bahsetti: CHP, solcular, komünistler, Atatürkçülük yapan laikler, yahudiler, Avrupa ve Amerika… Said Havva'nın tefsirini dağıtan gazetenin Said Havva'nın şahsiyetini önemsediğinin altını çizen Çakır bununla birlikte gazetenin İran devrimini şartlı ve şerhli bir şekilde olumladığını da belirtti.

Çakır iç gündemi değerlendirme ve analiz etme konusunda yetersiz olan gazetenin –zaten çok az olan- başlıklarını da piyango, Noel, rüşvet gibi toplumsal sorunlara ayırdığını dile getirdi.

Eylül ayında yapılan bir haberde; yeni eğitim-öğretim döneminin başlamasını ve çarpıklıkları konu alan bir yazıyla gazetenin bu coğrafyada çıktığına ilişkin birkaç ipucunu ancak yakalayabildiğini ifade eden Çakır gazetenin birikiminin yetersiz olduğunu ve dış politikayla -iç politikaya nispeten- çok daha fazla ilgilendiklerinin altını çizdi.  Konuyu, gazeteden seçtiği başlıklar ve içeriklerinin özetleriyle örneklendirerek aktaran Çakır başörtüsü yasağı dışında başka haber ve analize çok az rastladığını beyan etti. Gazetenin yaptığı bir anketin sonuçlarını da aktaran Çakır, gazeteyi -%32lik bir dilimle- en çok öğrencilerin ve hemen ardından -%22 ile- din görevlilerin okuduğunu aktardı. Gazeteyi en çok liselilerin ve hemen ardından üniversite öğrencilerinin okuduğunu dile getirdi.

Gazetenin çıktığı dönemi de değerlendirmeye çalışan Çakır, Özalizmin bütün şiddeti ile sürdüğünü ve popüler kültürün çok yaygın olduğu bu dönemde aynı zamanda İslami hareketin de çok hareketli olduğunu fakat bu hareketliliğin beraberinde çok çeşitliliği de getirdiğini açıkladı. Ayrıca o dönemde Özal'ın kurduğu hayallere kapılan insanların genellikle gerçekle bağ kuramayan insanlar olduğunu söyleyen Çakır, daha sonra gazetenin üslubundan bahsetti.

Gazetenin üslubunun genellikle tipik sağ refleks ile komünist karşıtı bir tavır takındığını ve sürekli müslümanlarla komünistlere yapılanların kıyas edildiğini söyledi. Şekilsel, tepkisel yüzeysel ve basiretsiz haber usulünün birçok haberde öne çıktığını -haberlerden yaptığı alıntılarla- dinleyicilere sunan Çakır örnek olarak 'yahudi' kelimesinin çokça kullanıldığını fakat 'siyonizm' kelimesinin ise çok az yerde zikredildiğini kaydetti. Gazetenin analizlerinin, birikiminin, siyasi tahlillerinin güçsüzlüğü birçok örnekle ortaya koyan Çakır gazetenin polise yaklaşımında da aynı zafiyeti gösterdiğini beyan etti.

Müslüman algısının ağırbaşlı Minyeli Abdullah modelinden ibaret olduğunu ifade eden Çakır gazetenin bu algıyı yeteri kadar aşamadığını zikretti. Hemen ardından o zamanki birikim için güzel bir açılım sağlayan şu başlığın üzerinde durdu: "Cemaat ve Hizb Meselesi". Gündeme alınan bu konunun imam, biat gibi konulara değindiğini ve ayrıca itikad, amel ve usül birlikteliği yakalayan cemaatlerin cemaat olabileceğini işlediğini ifade ederek bu cemaatin camii cemaatinden farklı olması gerektiğini yoksa toplu grup olacağını da beyan ettiğini irdeledi. Almanya'daki Cemalettin Kaplan'a serzenişi ifade edebilecek olan  "Plastik halife" başlığının da dikkat çeken yazılardan olduğunu söyleyen Çakır, tevhidi çizgiyi yakalamaya çaba gösteren Müslümanlar olarak nereden nereye gelindiğini gözler önüne koyacak birçok haber örneğiyle tebliğini harmanladı. Çakır gazeteyle eş zamanlı çıkan dergilerin tanıtımlarının, çocuk sayfasında çıkan formatı değiştirilmiş andımız sayfasının, en çok satan kitapların haberlerinin de gazetede yer aldığına vurgu yaparak dinleyicilerin dönemi algılamalarına yardım etti. Yeniden tertip edilmiş andımız sayfasına atıf yaparak gazetenin karşıtında var olanı taklid etme zafiyetinin tekrar altını çizen Çakır aslında sekülerizmin dini taklit ettiğini zira kadim olanın din olduğunu vurguladı.

Gazetenin bir diğer güzel yaklaşımı da Kur'an'ın anlaşılmasına yönelik yazılarda ortaya çıkmıştır, diyen Çakır, özelikle Abdullah Büyük'ün Arapça ve Türkçe Kur'an okunması, abdestli-abdestsiz Kur'an'a dokunulması ve okunması, namazda okunan surelerin ne anlama geldiği tartışmalarını konu alan yazılarla Kur'an'ın daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunma çabalarını dile getirerek sunumunu sonlandırdı. 

 

Fatma Turan / Haksöz-Haber

Önceki ve Sonraki Haberler