Özgür-Der Seminerlerinde Bu Hafta

Özgür-Der Seminerlerinde Bu Hafta

Özgür-Der haftalık eğitim seminerlerinin ‘ayetler ışığında hayat’ üst başlığını bu hafta Mustafa Eğilli anlattı. Konu, Araf suresi 123. ayeti bağlamında ‘Firavun’dan izinsiz iman’ başlığı altında işlendi.

Mustafa Eğilli konuşmasına Firavun'un sıfatının ve kendini nitelendirdiği vasfın tanımı yaparak başladı." Firavun Kur'an'da, yeryüzünde ilahlık taslayan sembol isim olarak geçmektedir." diyen Eğilli Firavun ve Musa'nın aralarında geçen dialogları ayetler eşliğinde anlattı. Firavun'un Musa'nın bakımını üstlenmesine karşın bunun bir lütuf olduğunu ve Musa'dan bu lütfa kayıtsız şartsız minnet etmesini dilemesine rağmen Musa'nın bu tavra karşı çıktığını söyleyen konuşmacı, Musa'nın bunu bir lütuf olarak görmediğini aksine bunun Firavun'un zulmünden kaynaklanan bir zorunluluk olduğunu Firavun'a karşı dile getirmesinin önemli bir duruş olduğunu  ifade etti. "Musa sorunun yansımaları ile uğraşmak yerine asıl kaynağına yönelmişti." diyen Eğilli, günümüzde de karşılaştığımız sorunlara parçacı yaklaşmamamız gerektiğini kaydetti.

"Fir'avun, kendini hem rububiyyet hem de uluhiyyet vasıfları ile nitelendiriyor  ve bundan dolayı kendinin izni olmadan hiç bir şey olmayacağı inancında. Musa'nın tebliğini ve ıslah çabalarını önce alaya alıyor; bunun yeterli olmadığını anlayınca söylemini sertleştirerek tehdit ediyor;  buna karşın Musa meydan okuyor ve seviyeyi daha da üste çekiyor ve Fir'avun son merhale olarak Musa'ya iddia ettikleri ile meydan okuyor." diyen Eğilli inkârcıların takındığı bu tavrın tarih boyunca süregelen bir tutum olduğunu ve günümüzde de bunun devam ettiğini vurguladı.

Eğilli, elçilerin gönderildikleri topluma uyarılarının, meydan okumalarının ya da mucizelerinin toplumun şartlarına ve gelişmişliklerine uygun olduğunu vurgulayarak Musa'nın meydan okumasının da toplumun şartları ile yani sihir ve büyü ile olduğuna dikkat çekti.

Konuşmanın devamında Musa'nın mucizesine şahit olan sihirbazların imanı karşısında Fir'avun'un ilahlık vasfını takınarak buna karşı çıkması ve iman edenlerin bu tehditlere karşı Allah'a tam teslimiyet örnekliğini sergilediklerinin vurgusunu yapan konuşmacı bu olayların sürecini ve Musa'nın duruşunu günümüze yorumladı.

İçinde bulunduğumuz mevcut sistemde Fir'avun'un ilahlık vasfını resmi ideojinin oluşturduğunu söyleyen Eğilli resmi otoritenin çizmiş olduğu din telakkisinin ulusal bir din olduğunu ve bu anlayışın kitleler tarafından kabul edildiğini vurguladı.

Dayatmlara karşı duruşumuzun ve tavrımızın çok cılız olduğunu söyleyen konuşmacı bu kabullenmenin temel sebeplerini üç başlıkta topladı.

Büyük bir kesimin cahilliklerinden ve yapılagelen dayatmaların farkında olmayışlarından dolayı itaat etmeleri durumunun yanında bildiğini söylemekten çekinen, zihni bulanıklık veya kavram kargaşası içerisine giren günümüz kanaat önderlerinin seslerinin çıkmadığını söyleyen konuşmacı son olarak gidişatın farkında olan, bilen kişilerin azınlık olduğunu ve bundan dolayı seslerinin bastırılmaya çalışıldığını vurguladı.

Eğilli sözlerine Kur'an'ın öğretisi tebliğ ve dik duruş sorumluluğumuzu hatırlatarak son verdi.

Seminerin diğer üst başlığı olan '1980-2000 yıllarında İslami dergilerin misyonu'  konusunu bu hafta İslam, İlim ve Sanat dergileriyle Bahadır Kurbanoğlu işledi.

Bahadır Kurbanoğlu İslam, İlim ve Sanat dergilerinin İskenderpaşa – Nakşibendi cemaatine ait olduğunu, 1982 yılında yayın hayatına başladıklarını bildirdikten sonra tarihi arka plan ve fikrî alt yapılarına değindi. Ardından bu iki derginin yayın politikalarını ve çizgilerini anlattı.

Öncelikli olarak cemaatin İslam-siyaset ve kültürü birbirinden ayrı düşündüğünü dile getiren Kurbanoğlu cemaatin ekonomik faaliyetlere önem verdiğini hatta 28 Şubat'ın hemen öncesinde kapanan İslam dergisinden sonra faaliyetlerini ekonomik boyutta devam ettirdiklerini söyledi.

Nakşilerin genel İslam algılarının İmam Rabbani çizgisinde bir tasavvuf olduğuna dikkat çeken konuşmacı söylemlerin ve dergilerdeki yazıların bu bağlamda  yazıldığını dile getirdi. Dergilerde ele alınan yazıların akidevi, imani, sosyal ve hukuki bağlamda seviyeli akademik yazılar olduğunu söyleyen Kurbanoğlu yazıların sonlarında kendi ölçeklerinde 'nasıl olmalı' sorusuna cevap vermeye çalıştıklarını dile getirdi.

"Dönemin şartları ile düşünüldüğünde önemli konulara değinen İslam dergisinde çeşitli eleştiri, çeviri ve röportaj yazıları vardı." diyen Kurbanoğlu derginin kendilerini hem radikal kola hem de siyasal kola söz söyleyebilir nitelikte tanımladıklarını dile getirdi. İslam'ı miras din olarak gören İslam dergisi çıktığı dönemde modern zihniyete direnmelerine rağmen bazı iç çelişkilere düşüldüğünü ve bu çelişkilerin dergi içerisindeki yazılara yansıdığını belirtti. Derginin, dünya politikası ve siyaseti ile ilgili yazılarının haricinde İslami usul konularına ara ara değindiğine vurgu yaptı.

Kurbanoğlu konuşmasının devamında derginin özellikle değindiği konuları sıraladı. Dış siyasete ilişkin sıklıkla yorum yazılarının, çevirilerin ve röportajların yapıldığını bunların yanısıra dergide tüketim kültürü ile ilgili yazıların, bilimsel bilginin İslamileştirilmesi tartışmalarına karşın olumsuz tepkilerin verildiği yazıların, küreselleşme kavramı ve süreci ile ilgili yazıların bulunduğuna dikkat çekti. "Bunun yanı sıra İran, Afganistan derginin çıktığı dönemin şartları ile birlikte okunduğunda dikkat kesilesi konuları işlediği görülmektedir." diyen konuşmacı dış siyasetin yanısıra iç siyaset ile ilgilide önemli konulara değilindiğini söyledi.

Dergi iç siyasete ilişkin ilk yazılarını 1985 yılında vermeye başladı. Yazıların genel konu başlıkları olarak insan haklarına değinen yazılar, mezhepsizliğin ayrışmalara sebep olabileceğinden dolayı tasvif etmeyen yazıların yanında, Nato ile ilişkilerden, YÖK'ün baskıcı tutumu gibi konular işleniyor. Başörtüsü konusunun birkaç sayı ile işlendiğini söyleyen konuşmacı bunların yanında kadın konusunun iki sayı boyunca işlendiğe dikkat çekti.

Kurbanoğlu konuşmasında derginin tarihsel sürecinin ardından dergi içi yazıların konularına değindikten sonra günümüzde olduğu gibi o dönemde de resmi ideoloji için tehlike arz sırasıyla tevhidi uyanış çabasında olan kesim, Nakşibendîler ve bunların yanı sıra Nurcuların olduğunu söyledi. Derginin kapanma sürecini tevhidi uyanışın en güçlü olduğu dönem olan 80-95 arası içinde inceleyen Kurbanoğlu bu süreçte uyanışa yönelen kesimin cemaatten koptuğunu ve bu dağılmada Erbakan'ın da rolü olduğunu söyledi.

Cemaatler arasında diğerlerine nazaran daha kitabi bakan nakşilerin ve İslam dergisinin tevhidi uyanış sürecine yönelen çevresinden sonra güç kaybettiğini dile getiren Kurbanoğlu derginin kapanma sürecine bu nedenlerden dolayı girdiğini söyleyerek konuşmasını bitirdi.

Haber: Büşra Bulut

Önceki ve Sonraki Haberler