“Sekülerleşen Hayat Algısı ve Ahlak Krizi”

“Sekülerleşen Hayat Algısı ve Ahlak Krizi”

Özgür-Der Aylık Panelinde sekülerleşmenin tarihçesi, Müslüman coğrafyaya sirayeti ve ahlaki yozlaşma gibi başlıklar tartışıldı.

Özgür-Der 2022/2023 Aylık Paneller Serisinin ikinci oturumunda Yılmaz Çakır, Oktay Altın ve Yasir BayramSekülerleşen Yaşam Algısı ve Ahlak Krizi” başlığını ele aldı.

Yöneticiliği üstlenen Yasir Bayram, sekülerizme Müslümanların dünyevileşme olarak baktığını fakat batıda neşvünema bulan ve üzerine farklı yaklaşımların olduğu bu kavram üzerine tartışmaların yapılması gerektiğini belirtti.

Sekülerleşmenin mutlak manada kaçınılmaz bir felaket olarak ele alındığında ona karşı mücadelenin de sekteye uğrayacağını ifade eden Yılmaz Çakır, herhangi bir olaya karşı Müslümanların öncelikle iyimser bir tutum sergilemesi gerektiğini anlatarak olumsuzluğun haram kılındığını hatırlattı.

“Sekülerizm bir musibettir ancak bu olgu karşısında paniklemek ve mağlubiyet duygusuna girmek sağlıklı değil.” diyen Çakır, birkaç bin yıllık paradigmanın değişerek sekülerizmin doğurduğunu ve bu manada sekülerizmin biricik olmadığını söyledi.

Çakır tarihte Müslümanların Moğol istilası ve Haşhaşi terörü birçok felaketle karşılaştığını, hatta Batınilerin İslam dünyasında manayı yıktığını anımsattı ve felakete doğru bir gidişin hiçbir dönem kabul edilemeyeceği bildirdi.

- Sekülerizm tanrısallığı iptal etti

“Muhatabımızı gereğinden fazla abartınca riskli kamburlar üstleniriz.” diyen Çakır, dünyevileşmenin sekülerizmin tali bir anlamı olduğunu, sekülerizmin ise daha çok “dünyacılık” anlamına geldiğini söyledi.

Sekülerizmin insana ve dünyaya dair başlangıç ve sonuç merhalelerini atlayarak insanı görünür alemde ele aldığını ve insanı kuşatan tanrısallığı iptal ettiğini ifade eden Çakır, Descartes, Kant, Nietzsche gibi birçok Batılı filozofun akıl merkezli alarak ürettiği paradigmanın da tanrısallık olgusuna zarar verdiğini anlattı.

- Ahlak bahsi

Ahlak kavramına da değinen Çakır, ahlak kelimesinin genel olarak dar anlamda kullanıldığını, oysa ahlakın akıl ve irade sahibi, özgür ve tercihleri olan insanın tüm davranışlarına taalluk ettiğini söyledi.

Ahlakın bir eylem bütünlüğü olduğunun altını çizen Çakır, ahlaka aklın yeterli olduğu ya da duygu ve fayda gibi kavramlarla da ilişkili olduğunu ileri süren görüşlerin olduğunu anlattı.

“İslam ise yapıp etmelerin kaynağının Allah olması gerektiğini söyler.” diyen Çakır, ahlakın sağlam temellere isnat edilebilmesi için Hz Peygamber’in önemli rolü olduğunu bildirdi.

Çakır, imanın emin olmaktan geldiğini söyleyerek, sonuna kadar, kalpler mutmain olana dek sorgulamanın bir ihtiyaç olduğunu ifade etti.

“İslam’ın şeriatı vardır, Yahudi’nin de şeriatı vardır, başka şeriatı olan yoktur, doğu dinlerinde şeriat yoktur, şeriat 24 saati ihdas eder.” diyen Çakır, şeriat ve sünnetin önemli olduğunu ve bu kavramların önemsizleştirilmesinin ahlaki sorunlarla doğrudan ilişkisi olduğunu vurguladı.

- Osmanlı’da sekülerizm 

Sekülerizmin batıda doğmasının doğal olduğunu belirten Oktay Altın, var olan hakim ideolojinin daha şedit şekilde insanların hayatına müdahale ettiği yerlerde sekülerizmin daha yoğun olduğunu belirtti.

Günümüzde dahi Fransa’da katı kurallar olduğunu ve dini söylem ve ritüellere tahammülün az olduğunu anlatan Altın, Fransa’da hayatın dinin karşısında organize edildiğini oysa çatışmaların sert geçmediği İngiltere gibi yerlerde din ve örflere biraz daha müsamahakar davranıldığını kaydetti.

Osmanlı’da Batının örnek alınırken bile İslami çerçevenin korunduğunu hatırlatan Altın, 1908’e gelindiğinde ise artık İslam’ın ayak bağı olarak görüldüğünü, özellikle Osmanlı’da açılan mülkiye, tıbbiye, bahriye gibi okullarda okutulan pozitivist müfredatın bu değişimde etkili olduğunu kaydetti.

Teknolojik olan üstün ve daha nizami kanunlara sahip olan Batı’ya giden öğrencilerin de bu dönüşümde etki sahibi olduğunu ifade eden Altın, 1950’ye kadar devletin resmî ya da gayrı resmî tüm organları kullanılarak tek sesli bir ülke oluşturulduğunu ve dinin hayattan tamamen dışlandığını belirtti.

- Türkiye’de laiklik

Altın, Türkiye’de laikliğin İngiliz değil Fransız tipi şeklinde kurulduğunu söyleyerek, laikliğin tartışılamaz hale getirildiğini ve dinin görünür alandan çekilerek yaşamını sürdürebildiğini bildirdi.

Menderes döneminde kısmi bir rahatlama oluştuğunu söyleyen Altın, 80 darbesinden sonra ise gençlerin apolitikleştirildiğini ve özgürlüğün bireye indirildiğini, Özal’la birlikte liberal bir havanın estiğini söyledi.

90’lı yıllara gelindiğinde İslami birikimin sosyal hayatta görünür hale geldiğini hatırlatan Altın, bu dönemde ise cemaatlerin birbirleriyle ilişkilerinde bazı sorunların ortaya çıktığını, hatta işlence cinayetin bile bazı durumlarda meşru görülebildiğini ifade etti.

- Müslümanların imtihanı 

AK Parti döneminde İslami yapıların siyasete dahil olduğunu kaydeden Altın, sistem içerisine giren Müslümanların ister istemez kirlendiğini fakat umumun maslahatını gözeterek kişisel çıkarlara tevessül edilmediği durumlarda zaafların tolere edilebileceğini belirtti.

Son dönemde nimetlere erişilince Müslümanların imtihanı kaybettiği gibi bir tablonun oluştuğunu ifade eden Altın, bir arınma kapısı olan tövbenin “daha hayırlı” hedefler iddiasıyla görmezden gelinebilecek zaaf ve yolsuzluklara zemin olarak kabul edilmemesi gerektiğini söyledi.

Çocuklara evlerde sorumluluk verilmediği taktirde rüşt yaşının gecikeciğini söyleyen Altın, sosyal çevrenin ve sosyal medya gibi platformların gençlerin ahlakı ve gündelik yaşamı üzerinde doğrudan belirleyici olduğunu vurguladı. 

- Altı yaşında evlilik meselesi

Son birkaç gündür gündemi meşgul eden, bir kızın altı yaşında evlendirildiği iddiasına da değinen Altın “Bu tür haberler zaman zaman oluyor. Önce vakiliğini araştırmamız gerekiyor. İddialar çoğu zaman ispatlanamıyor. Eğer vaki ise, ispatlandıysa birileri bunlar üzerinden bütün İslami değerlere saldırıyor. Eğer bir suç varsa şahsidir. Eğer ortada suç varsa suç sahipleri mutlaka cezalandırılmalıdır.”
 

Fıkıh kitaplarında bu tip olayları meşrulaştıran maddeler yer aldığını belirten Altın, aslında İslam fıkhı diye olgu olmadığını, fıkhın mezheplere ait olduğunu ve beşeri birer çaba olduğunu vurguladı. 

Altın nikah akdinin var olabilmesi için iki tarafında baliğ, reşit ve akıl sahibi olması gerektiğinin altını çizerek, “Birileri birileri adına akit yapamaz, vekil ya da vasi olabilir ama baba kızı adına evlenemez, kız karar verir. Bazı Hocaefendiler bazı istisnai durumları kural gibi ele alıyor. 6 yaşındaki çocuk evlendirilemez.” dedi.

Altun, öte yandan hiçbir ahlaki kriteri olmayanların fırsattan istifa gelenek düşmanlığı yaparak kendi modern hurafelerini, sapkınlıklarını ve yanlışlarını meşrulaştırmaya çalıştığını da söyledi.

a6dfabc0-9241-441a-9aa3-2b16ce43116a.jpeg

88cf2cb4-55d6-4676-b72a-db6593aed586.jpeg

e3861834-eda0-4838-9919-688ac420d1d9.jpeg

ab311a65-fc41-4072-a03c-b77e5b140c87.jpeg

 

Önceki ve Sonraki Haberler