Suriye’ye Dış Müdahale Hakkında Özgür-Der’den Açıklama

Suriye’ye Dış Müdahale Hakkında Özgür-Der’den Açıklama

Özgür-Der, Suriye'ye yabancı askeri müdahaleyle ilgili bir basın açıklaması yayınladı.

Özgür-Der Genel Merkezinden yayınlanan basın açıklamasında Suriye'ye askeri müdahale konusu irdeleniyor.

Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya imzalı açıklamada Suriye'ye askeri müdahale ihtimalinin ancak kimyasal silah kullanılınca gündeme gelmesinin de İsrail'in güvenliği konusuyla ilişkili olduğu belirtilirken iki buçuk yıldır farklı silahlarla öldürülen insanlara ses çıkarmayan tüm bölge ve dünya ülkelerinin bu katliama ortak olduğu vurgulandı. Suriye halkının dış müdahaleden ziyade kendini savunma hakkının engellenmemesini talep ettiği hatırlatılan açıklamada, direnişçilere silah gitmesini engelleyen, uçuşa kapalı bölge ilan etmeyen Batı'nın bu konuda da samimiyetinin sorgulanması gerektiği kaydedildi.

***

SURİYE YABANCI MÜDAHALEYLE DEĞİL, İSLAMİ DİRENİŞLE ÖZGÜRLEŞECEK!

28 Ağustos 2013

 

21 Ağustos sabahı Şam’ın Doğu Guta bölgesinde gerçekleşen katliamın ardından Suriye’ye uluslararası müdahale tartışması bir kere daha dünya gündeminde. Daha önce müteaddit defalar “kimyasal silahların kullanılması kırmızı çizgimizdir” açıklaması yapan ABD Başkanı Obama’nın Esed rejiminin kimyasal silahlarla yaptığı katliamın ardından Suriye’ye karşı askeri bir müdahale emri vereceğine dair sinyaller artmış görünüyor.

Askeri bir müdahalenin hangi çerçevede ve ne boyutta olacağına ilişkin henüz bir netlik söz konusu olmamakla birlikte, gelişmeler sınırlı bir müdahalenin kısa süre içinde gerçekleştirilebileceğine işaret etmekte. Rusya ve Çin’in vetosu nedeniyle BM Güvenlik Konseyi’nden karar çıkması beklenmediğinden, bu tür bir müdahalenin NATO çerçevesinde ya da BM Genel Kurulu’nun tutumuna bağlı olarak gönüllü devletlerden teşkil edilecek bir koalisyonla icra edilmesi ihtimali ağır basmakta.

Kuşkusuz hangi formülle icra edilirse edilsin Suriye’ye askeri bir müdahalenin Suriye halkının mağduriyetini ve mazlumiyetini gidermekten ziyade, asıl olarak Batılı güçlerin imaj kaygısının bir neticesi olacağı anlaşılıyor. ABD öncülüğünde atılacak bu tür bir adımla küresel egemenler Suriye’de iki buçuk yıldır devam eden vahşet karşısında takındıkları umursamaz tavrı örtme ve bir kez daha “insanlığın hamisi” payesini üstlenme hesabı içindedirler.

Müdahale tartışmasının kimyasal katliamla birlikte gündemleşmesi dikkat çekicidir. Şüphesiz kimyasal silahlar gibi hiçbir surette kullanılmaması gereken kitle imha araçlarına başvurulmuş olması Suriye rejiminin hukuksuzlukta, canilikte sınır tanımadığının bir göstergesidir. Ama sormak gerekmez mi; tam iki buçuk yıldır sistematik bir tarzda halkını katleden bu aşağılık rejimden hesap sormak için kimyasal silah kullanmasının beklenmesi de ayrı bir canilik değil midir?

Suriyeli masum sivillerin ve özgürlük talebiyle ayağa kalkmış direnişçilerin kimyasal değil de konvansiyonel silahlarla katledilmeleri meşru mudur? Şehirlerin uçaklarla, helikopterlerle, Scud füzeleriyle tarumar edilmesi, yerleşim yerlerinin üzerine varil bombaları atılması ‘karşılıklı çatışma’ etiketi içinde geçiştirilebilecek eylemler cümlesinden midir?

Baas rejiminin bugüne kadar tüm bu cürümleri pervasızca işlerken, başta Rusya ve İran gibi destekçilerinden ve bilahare de ABD ve Batılı güçlerin, uluslararası kurum ve kuruluşların sessizliğinden cesaret aldığı açıktır. Ve şüphesiz, hunharca işlenen katliamları boş gözlerle seyreden gerek Batılı gerekse de bölge ülkeleri tüm bu suçlara, vahşete ortak olmuşlardır.

Aynı şekilde bugün sözde Suriye halkına acıdıkları için askeri bir müdahaleden bahseden Batılı güçlerin iki yıldır Suriye’de direnişçilere silah ulaşımını çeşitli baskılarla engellemeleri de direniş gruplarını “terörist” ilan etmeleri de asla görmezden gelinemez. Yine “ya Esed’den sonra iktidara radikal İslamcı unsurlar gelecek olursa…” endişesiyle Beşşar rejiminin caniliklerine göz yumanların yaşanan tüm katliamların, vahşetin dolaylı ortakları oldukları gerçeği asla unutulamaz!

Tek başına kimyasal silah tartışması bile pek çok şeyi açıklayan ve utanılması gereken bir gündemdir. Suriye halkına ne olduğundan ziyade, temelde ‘Batı’nın sevgili ve de şımarık çocuğu İsrail’e ne olabileceği kaygısından hareketle üretilen bu tartışma bir yönüyle Batı zihninde insanlıktan anlaşılan şeyin ne olduğunu da göstermektedir. İki yıldır 100 bin Suriyelinin katledilmesini umursamayıp, yarınlarda farklı ellere geçtiğinde kendilerine ya da müttefiklerine karşı da kullanılabileceği korkusuyla kimyasal silahları kırmızı çizgi ilan eden tutum Batılı zihniyetin vicdansızlığına ışık tutmaktadır.  

Suriye’de tüm dünyanın gözleri önünde iki yılı aşkın bir süredir devam eden zulmü, vahşeti boş gözlerle seyredenlerin şimdilerde Baas rejimine karşı harekete geçecekleri yönünde verdikleri mesajlar tutarlılıktan ve samimiyetten yoksundur. Aylardır Esed rejiminin yıkılması durumunda Suriye’nin ‘aşırı İslamcılar’ın eline geçeceği ve bunun da hem kendileri hem de müttefiklerinin çıkarları için büyük bir tehlike teşkil edeceği korkusuyla hareket edenlerin hedefledikleri şeyin Esed rejiminin yıkılması değil, yıpranmış bir biçimde varlığını devam ettirmesi olduğu açıktır.

Bugüne kadar masum insanların uçaklarla katledilmesinin engellenmesi için Suriye hava sahasının uçuşa kapanması talebini reddettiler. Halkı korumak için direnişçilerin ihtiyaç duydukları silahların ülkeye girişini engellediler. Ve şimdi Suriye halkını kurtarmak için askeri müdahaleden bahsediyorlar! Oysa Suriye halkı sizden kendisini kurtarmanızı değil, öncelikle kendisini savunma hakkını engellememenizi istiyor!   

Öte yandan Esed rejimine yönelik askeri müdahale tartışmalarını ‘bölgenin iç içişlerine karışmak’ olarak sunup karşı çıkan anlayışın da büyük bir tutarsızlıkla malul bulunduğuna dikkat çekmekte yarar var. Birileri görmezden gelse de, Suriye bugün zaten boğazına kadar dış müdahaleye maruz kalmış bir ülkedir. Rusya sadece askeri personeli ve silahlarıyla değil, Tartus Limanında konuşlu üssü ile de Suriye’de emperyalist bir güç olarak bulunmaktadır. Aynı şekilde İran Baas rejimine verdiği mali, siyasi, askeri destekle ve bu ülkeye farklı coğrafyalardan sevk ettiği silahlı unsurlarla Suriye’de tam tekmil bir işgal gücü konumundadır.

Tüm bu olguları görmezden gelip, katil Baas rejiminin hamisi ve suç ortağı konumundaki bu güçlerin varlığına itiraz etmeyenlerin ‘Suriye’ye yönelik yabancı bir askeri müdahale’nin kabul edilmezliğini dile getirmeleri ya had safhada bir körlük ya da tam manasıyla ikiyüzlülük zaafına duçar olduklarını ortaya koymaktadır. Bu söylem sahipleri eğer bir nebze tutarlılık, adalet, hakkaniyet sahibi olmuş olsaydılar, henüz sadece bir ihtimal olan ABD ve müttefiklerinin müdahalesine karşı çıkmadan önce zaten fiilen Suriye’ye müdahale etmiş olan Rusya ve İran gibi devletlerin katliam ortaklığına karşı çıkarlardı!

Suriye halkı Baas rejimi ve işbirlikçilerinin vahşetine karşı bugüne kadar tüm olumsuzluklara, yokluklara, zorluklara rağmen kahramanca direndi. İslami kardeşlik ve dayanışma bilinciyle kendisi yanında saf tutan Müslüman halklar dışında kimseden destek görmedi. Sözde insan hakları, özgürlük, despotizme karşı halk iradesi ve benzeri söylemlerin sahibi devletlerin, kuruluşların, örgütlerin vahşete göz yuman tavırları karşısında da asla yılgınlığa düşmedi ve sürekli biçimde “Sadece Rabbimize dayanıyor ve ondan yardım diliyoruz” şiarını yükseltti.

Şimdi gelinen aşamada insanlık, hukuk, uluslararası vicdan adına birileri harekete geçeceklerini ve Baas rejiminin suçlarına daha fazla sessiz kalamayacaklarını iddia ediyorlar. Şurası açıktır ki, ikiyüzlü, tutarsız Batılı güçlerle cani Baas rejimi arasında yaşanabilecek siyasi ve askeri hesaplaşmanın ortaya çıkaracağı sonuçlar Suriye direnişini asla bağlamaz. İslami direniş Suriye halkının özgürlük ve adalet talebini bugün yerli despotlara karşı savunduğu gibi, yarınlarda yoğunlaşabilecek emperyalist dayatmalar karşısında da korumaya ve savunmaya kararlıdır ve muktedirdir!

Rıdvan Kaya

Özgür-Der Genel Başkanı

Önceki ve Sonraki Haberler