Taksim “Silahları Susturun!” Sloganlarıyla Çınladı

Taksim “Silahları Susturun!” Sloganlarıyla Çınladı

İslami kuruluşların Taksim’de ortak organize ettikleri yürüyüşte Kürt sorununun çözümü için silahların karşılıklı susması çağrısında bulunuldu.

Aralarında Akabe Vakfı, Anadolu Platformu, Araştırma Kültür Vakfı, Fatih Akıncıları Derneği, Hikmet Vakfı, İHH İnsani Yardım Vakfı, İnsan ve Medeniyet Hareketi, Mazlumder, Medeniyet Derneği ve Özgür-Der'in olduğu İslami kuruluşlar bugün 16.00'da Galatasaray Lisesi önünde toplandılar. Buradan İstiklal Caddesi güzergâhından Taksim Meydanı'na kadar yapılan yürüyüşe çok sayıda kişi katıldı.

Türkçe ve Kürtçe Pankartlar Taşındı

Eylemde "Barış ve Kardeşlik İçin Silahlar Sussun!", "Ji Bo Aştî û Biratiyê, Çekan Rawestînin!", "Kendin İçin İstediğini Kardeşin İçin de İste! (Hz. Muhammed)", "Tişta Tu Ji Xwe re Dixwazî, Ji Birayê Xwe re jî Bixwaze!", "İnsanız Ümmetiz Kardeşiz!", "Em Însan in Umet in, Biran in!", "Müslüman Halklar Kardeştir!", "Gelên Misilman Bira ne!", "Barış ve Çözüm İçin Adalet ve Kardeşlik!", "Ji Bo Aştiyê Edalet Bo Çareseriyê Biratî!", "Bijî Biratî û Edalet!", "Silah Sesleri İle Diyalog Olmaz!", "Bi Dengê Çekan Diyalog Nabe!", "Müslüman Zulme Boyun Eğmez!", "Yaşasın Halkların Kardeşliği!", "Bijî Biratiya Gelan!",  "Misilman, Li Hember Zilmê Serî Natewîne!" vb. Türkçe-Kürtçe yazılı pankartlar taşındı.

Gerçek manada bir kardeşliğin tesisi için Kürt sorununun çözümüne dönük acil ve ciddi adımlar atılmasının şart olduğuna inandıklarını ifade eden mezkûr İslami kimlikli kuruluşlar, bunu sağlamanın yolunun öncelikle şiddet sarmalından çıkmakla mümkün olabileceğini ifade ettiler. Bu kaygılarla, TSK'ya operasyonlara son vermesi ve PKK'ya da tüm silahlı unsurlarını ülke dışına çıkartması çağrısında bulunulan eylemin sunumunu Özgür-Der Gn. Bşk. Yardımcısı Kenan Alpay yaparken İslami kuruluşlar adına ortak hazırlanan basın bildirisi yürüyüş sonunda basın açıklamasının yapıldığı Taksim Meydanı'nda Mazlumder Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal tarafından okundu. Bildiride şu ifadelere yer verildi:

"Çatışma ortamında sorunları yeni baştan soğukkanlı ve çözüme dönük olarak konuşmak ve barışa dair atılacak adımları konuşmak mümkün değildir. Şiddet ve nefret ortamında, ölümün her eve misafir olmaya başladığı bu günlerde pek çok şeyle beraber insanlığımızı da kaybediyoruz. Bir an önce Türk Silahlı Kuvvetleri'nin operasyonları durdurmasını, PKK'nın da silahlarını susturmasını, oluşacak sükûnet ortamında toplumsal sağduyu ile barışın inşa edilmesini talep ediyoruz. Ateşin kesilmesini karşı tarafın iradesinin kırılması olarak değerlendirmeden, siyasi iradenin, toplumsal barışı inşa etmek için gerekli somut projelerini kesimlerin taleplerini göz ardı etmeden bir an önce açıklamasını talep ediyoruz." (Bildirinin tam metni aşağıdadır.)

Yürüyüş boyunca "Silahları Susturun Kanı Durdurun!", "Silahlar Sussun Kirli Savaş Son Bulsun!", "Kardeş Kanı Akmasın, Analar Ağlamasın!", "Müslümanlar Kardeştir!", "İnsanız Ümmetiz Biz Kardeşiz!", "Barış İçin Adalet Çözüm İçin Kardeşlik!", "Yaşasın Adalet Yaşasın Kardeşlik!", "Bijî Biratiya Gelan!", "Müslüman Zulme Boyun Eğemez!", şeklinde sloganların atıldığı eylem Taksim Meydanı'nda yapılan basın açıklamasının ardından son buldu.

Eyleme Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya ve Mazlumder Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal'ın yanı sıra Abdurrahman Dilipak, Hamza Türkmen, Mustafa İslamoğlu, Cevat Özkaya, Ahmet Ağırakça, Abdullah Yıldız, Şemsettin Özdemir, Necati Ceylan, Burhanettin Can gibi isimler de katıldı.

HAKSÖZ-HABER

Haber ve Fotoğraflar: Haksöz-Haber

***

Ortak Basın Bildirisinin Tam Metni:

Barış ve Kardeşlik İçin

SİLAHLAR SUSSUN!

17 Temmuz 2010

Kürt sorunu dağılmakta olan imparatorluk coğrafyasının birer birer ulus devletleri ortaya çıkarmaya başladığı süreçte doğdu. O günün koşullarında ayrılıkçı taleplere pirim vermeyen ve Anadolu'nun geri kalanı ile kader birlikteliğini kardeşlik temelinde kurmak isteyen Kürtlerin beklentileri, hem kurucu kadroların zihinsel sorunları hem de yeni kurdukları devletin yapısal sorunları nedeniyle sükût-u hayale uğradı. Kuruluş yıllarında meydana gelen isyanların bastırılmasıyla, toplumda oluşan sessizliği "rızaya dayalı birliktelik" olarak gösteren sistemin sahipleri, son 26 yıldır tüm toplumun bedel ödemesiyle tarihi yanılgısını artık gizleyemez oldu. "Sorunu üreten, Cumhuriyeti kuran siyasi paradigma ve seçkinci bürokratik karakteridir. Bizim üretmediğimiz bu sorunun muhatabı biz değiliz" diyerek bir kenara çekilemeyiz. Sorunu üretenlerin çözüm diye dayattığı şeylerin sonuçları ortadayken sessiz kalmamız beklenmemelidir.

Özellikle 12 Eylül sürecinde Diyarbakır zindanlarında yaşanan vahşet ve birikmiş çözümsüzlük bir taraftan sisteme dönük silahlı Kürt itirazını güçlendirirken diğer taraftan da savaş baronlarının işine yarayan puslu ortamı sağladı. Bu körlük ortamında on binlerce insan hayatını kaybetti, faili meçhuller yaşandı, köyler yakıldı, şehirler bombalandı, iç ve dış göçler yaşandı, uyuşturucu trafiği verimli bir ortam buldu, milyarlarca dolarlık kaynak heba edildi, hukuk katledildi, toplum kesimleri birbirine düşmanlaştırıldı, kavgaya taraf olma ehliyeti bile olmayan çocuklar hayatlarını kaybetti.

Gelinen süreçte, bürokratik oligarşinin direncine rağmen inisiyatif aldığı izlenimi uyandıran siyaset, "açılım politikaları" ile herkeste heyecan uyandıran bir söylem başlattı ama halen somut bir adım atabilmiş değil. Çok daha büyük yapısal sorunların çözümü şöyle dursun, TMK mağduru çocukların durumunu iyileştirecek yasal değişiklik ancak bir sene gecikmeli olarak Meclis gündemine gelebildi ama getirilen değişiklik çözüm olmak bir yana çok daha ciddi sorunlar doğuracak nitelikte. Sadece basit bir kanun değişikliğiyle yerleşim yerlerinin ve coğrafi yerlerin orijinal adlarına kavuşması mümkün iken yapılamadı. Kandil'den ve Mahmur'dan bir mutabakatla gelen 34 kişiye ilişkin tutuklama kararları, hem Avrupa'dan gelecek olanların ülkeye dönüşünü durdurdu hem de muhatapların ve bağlı bulundukları kesimlerin sürece ve aktörlere güvenlerini önemli ölçüde zedeledi. Peş peşe gelen hayal kırıklıkları şiddeti iyice besledi ve yine genç bedenler toprağa düşmeye başladı.

Ne yazık ki bu ülkenin milliyetçi eğitim ve yönlendirme süreçleriyle hak ve adalet perspektifini bir hayli yitirmiş ve farklılıklara saygı duyma, kabullenme gibi basit insani erdemlerden uzaklaşmış bir toplum gerçeği var. Resmi ideolojinin ürettiği ve yaygınlaştırdığı ırkçı-asimilasyoncu yaklaşımlar hiç farkında olunmaksızın adeta içselleştirilmiş ve bu yüzden çok sıradan bir talep ya da tartışma dahi bir anda ırkçı tepkilere yol açabiliyor.

Bu gerçeği görmek ve politika geliştirirken dikkate almak gerekir. Ne var ki, milliyetçi yaklaşım tarzının köreltici etkisi ve duygusallığı besleyen niteliği çoğu kez bunun görülmesini, algılanmasını engelliyor. Bu zaaf sadece resmi ideoloji savunucularına has değil. Doğal Kürt taleplerinin aşılmaz inatla karşılanması Kürt kardeşlerimizi milliyetçi söyleme savurma riskini barındırıyor. Çözüm, hem Diyarbakır'ı, Şırnak'ı hem de Trabzon'u, Niğde'yi, beraber görebilmek, buralarda yaşayan insanların ne hissettiklerini kavramaya çalışmakla mümkündür.

Her gün daha fazla sayıda Anadolulu yoksul ailenin evlerine ateş düşmesinin, kent merkezlerinde halkın yoğun biçimde bir arada olduğu yerlerde patlatılan bombaların, egemenlerle hiçbir ortak özelliği olmayan sıradan insanları hedef alan şiddet eylemlerinin kime ve neye hizmet ettiğinin sorgulanmamasının sonucu insanlık dışı şiddeti kutsamaktır ve bu durum hepimizin insanlığını eksiltmektedir. Tüm bu eylemlerin son tahlilde Kürt sorununun çözümünü değil, faşizan çevrelerin arzuladığı etnik kutuplaşmayı beslediği görülmek zorundadır.

Artık biz bu işten sıkıldık. Ya biz bu işi çok ciddiye alıyoruz ya da devleti yönetenlerin, on binlerin ölmesinden ve toplumların birbirine düşman olmasından daha fazla önem verdikleri sorunları var ve biz bilmiyoruz. Bütün bu iktidarsızlığa ve yavaşlığa bakınca anayasal değişikliklerin veya idari yapıya ilişkin reformların yapılmasını veya kapsamlı bir genel affı konuşmak için herhalde birkaç yüzyıl beklemek gerekecek. Bazılarının sabrı bu kadar beklemeye yetebilir; ama biz, maliyeti insan hayatı ve toplumların birbirlerine nefreti olan bu beklemelere sabretmeyeceğiz.

Çatışma ortamında sorunları yeni baştan soğukkanlı ve çözüme dönük olarak konuşmak ve barışa dair atılacak adımları konuşmak mümkün değildir. Şiddet ve nefret ortamında, ölümün her eve misafir olmaya başladığı bu günlerde pek çok şeyle beraber insanlığımızı da kaybediyoruz. Bir an önce Türk Silahlı Kuvvetleri'nin operasyonları durdurmasını, PKK'nın da silahlarını susturmasını, oluşacak sükûnet ortamında toplumsal sağduyu ile barışın inşa edilmesini talep ediyoruz. Ateşin kesilmesini karşı tarafın iradesinin kırılması olarak değerlendirmeden, siyasi iradenin, toplumsal barışı inşa etmek için gerekli somut projelerini kesimlerin taleplerini göz ardı etmeden bir an önce açıklamasını talep ediyoruz.

AKABE VAKFI ● ANADOLU PLATFORMU ● ARAŞTIRMA KÜLTÜR VAKFI ● FATİH AKINCILARI DERNEĞİ ● HİKMET VAKFI ● İHH İNSANİ YARDIM VAKFI ● İNSAN VE MEDENİYET HAREKETİ ●  MAZLUMDER ● MEDENİYET DERNEĞİ ● ÖZGÜR-DER

Önceki ve Sonraki Haberler