Tevhidi Uyanış ve Arınma Süreci Paneli Yapıldı

Tevhidi Uyanış ve Arınma Süreci Paneli Yapıldı

Özgür-Der Genel Merkezin 2008-’09 dönemi için "Mücadele Sürecimizde Kazanımlar" ana başlığıyla öngördüğü aylık paneller dizisinin birincisi 29 Ekim, Çarşamba akşamı gerçekleştirildi. Yine önceki sezonda olduğu gibi Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’nde gerçekl

Tevhidi uyanış ve arınma sürecinin masaya yatırılıp kazanımlarının ve zaaflarının muhasebe edildiği panelin yöneticisi Gülsüm Alpay bugün burada ve benzeri birçok etkinlikte olduğu gibi muhasebe ve mücadelede kararlılık üzerine istişare ediyor olmak geldiğimiz noktanın kazanımlarını işaretlemekte olduğunu söyledi. Zira bugünden bakıldığında bütün eksik ve zaaflara karşın sürecimizi muhasebe etme bilincine varılmış olmasının ve aşma iradesinin kuşanılmasının önemli bir gelişme olduğunu kaydeden Alpay konuşmasını şöyle sürdürdü: "Geldiğimiz noktayı ve sürecimizi burada konuşuyor olmak bir kazanımdır. Temel kaynak olarak Kur'an'a dönüşte karar kılmak, Rasulullah'ın örnekliğinde geleneksel ya da modern tüm cahili değerlerden kopmuş olarak açık bir kimlik ve pratikle sosyal-siyasi hayatın içinde olmak, sistemin, devletin zulmünü ifşa etmek, adaletten yana tavır koymak tevhid adına, arınma yolunda ciddi bir kazanımdır. Başörtüsü zulmüne teslim olmamak, İstanbul'da, Ankara'da, Diyarbakır'da, Tatvan'da, Batman'da, İzmir'de ve daha birçok şehirde vahyin şahitliğini yapabiliyor olmak bir kazanımdır."

Gülsüm Alpay, uyanış ve arınma sürecinin alelade oluşmuş ve köksüz bir iş değil, yılların birikiminin bir sonucu olarak geliştiğini belirtti. Uyanış ve arınma sürecinin bazı zaaflar içerdiği kadar ciddi bir birikimi de ifade ettiğini belirten Alpay, İslam dünyasındaki ıslah öncülerinin eserlerinin ve İslami hareket birikimlerinin Türkçeye tercümesiyle eşzamanlı olarak Kitaba dönüş yönünde önemli bir kıpırdanma, silkinme ve bilgilenme sürecini getirerek bunun beraberinde çok yönlü bir arınmayı getirdiğini söyledi. Farklı birçok nedenden sürecin doğal olarak zaaf ve eksikler de taşıdığını belirten Alpay, ancak esas itibariyle çok ciddi kazanımların elde edildiğini kaydetti. Alpay'a göre; "Kaynak sorununun halledilmesi, Kitabullah'ın açık, anlaşılır ve hayata müdahale eden bir kitap olduğunun öğrenilmesinin, sünnet anlayışının ıslah edilmesinin, sağcılık-muhafazakârlık, milliyetçilik vb. İslam dışı ideolojilerin ciddi bir biçimde sorgulanmasının, cahili anlayış ve pratiklerden kopulması önemli kırılma noktalarıdır. Alternatif bir yaşam iradesinin bilincine varılmasının sürecin en önemli ve büyük kazanımı olarak görülmesidir."

Alpay, bu panel vesilesiyle uyanış ve arınma sürecinin kazanımları ve zaaflarını ele alıp muhasebe edeceğimizi ve bunların nedenlerini tespite çalışıp aşmanın imkânlarını tartışacağımızı söyleyerek sözü ilk konuşmacı olarak Hüseyin Alan'a verdi.

Tebliğini bozulma süreci ve sebepleri, modern dönem İslami hareketler birikiminin kazanımları ve Türkiye'de tevhidi uyanış ve arınma süreci olarak üç bölüm halinde sunan Hüseyin Alan, önemli tespit ve değerlendirmelerde bulundu. Birinci/erken dönem olarak bozulma sürecini ve ona karşı ıslah ve direniş azmini H.z. Osman'dan döneminden ele alarak 15. yüzyıla kadar değerlendiren Alan, bozulmayı sağlayan iç ve dış faktörler üzerinde durdu. Oldukça erken sayılacak bir dönemden itibaren ümmetin tarihinde Osman'ın iktidarının ikinci döneminden itibaren başlayan adalet ilkesinin zedelenmesini bozulmanın başlangıcı olarak zikreden Alan, siyasi ve hukuki boyuttaki bu bozulmanın Muaviye ile birlikte adeta sünnetleştiğini ve bu dönemden itibaren hilafet/imametin saltanata, rıza ilişkisinin zorbalığa dönüştüğünü ve istişare-irade beyanı ve ehliyet ilkelerinin yok sayıldığını söyledi. Yine bu dönemden itibaren sosyo-politik kamplaşmaların baş gösterdiğini ve hayatta ahiret ekseninin terk edilerek dünyevi tercihlerin galebe çaldığını söyleyen Alan, din-siyaset ilişkisinin de siyasetin bekası lehine yorumlanmaya başladığını kaydetti. Bunun bir sonucu olarak kaza-kader inancının itikadi bir kaideye dönüştüğünü, Sultan ve çevresinin Allah'ın Müslümanlar için öngördüğü kader olarak algılanmaya başlandığını sözlerine ekleyen Alan "Özellikle de bozulmaya karşı başkaldıran ve direnen salihlerin şiddetle cezalandırılması sonucu kitlelerde süreç içerisinde moral bozukluğu, yılgınlık yaşanmaya başlandı ve böylelikle itaat-teslimiyet anlayışı yerleşti." dedi.

Bozulmayı sağlayan dış faktörler olarak da fetihler döneminde İslam'a yeni giren toplulukları yeterli bir eğitimden geçirecek sistemin bulunmaması ve salih öğretmenlerin azlığı dolayısıyla olumsuz etkileşim ve karışımların oluştuğunu kaydeden Alan, Hint-Yunan felsefesinin ve eserlerinin yeterli bir kültürel altyapı olmayan bir vasatta tercüme edilmesinin işin tuzu-biberine dönüştüğünü ve bunun sonucunda da itikadi-gaybi ilkelerin tartışılmaya başlandığını söyledi. Böylesi bir vasatta gelen Moğol saldırılarının ve Haçlı seferlerinin ise Müslüman topluluklarda fiziki bozgun, kurumsal yıkım ve moral çöküşünü de meydana getirdiğini belirten Alan, tasavvufun teslimiyetçi bir zeminde oluşan boşlukta kendisine yer edindiğini ve ayrıca yine bu süreçte mezheplerin kurumsallaştırılarak içtihadın dondurulduğunu söyledi.

Hüseyin Alan, süreç boyunca bütün olumsuzluklara karşın ümmeti bir arada tutacak çeşitli siyasi otoritelerin yinede oluştuğunu, Müslümanların yine siyasetin içinde ancak artık onun öznesi değil hizmetkârı konumuna düştüklerini söyleyerek özellikle de devletin bekası, itaat-teslimiyet anlayışı vb. devletin ve toplumun niteliğini Müslümanlar için artık tali konular derekesine düşürdüğünü belirtti. Sonuç olarak iç faktörlerden kaynaklanan ve dış etkenlerin de beslediği temel bozulma sonucunda çürümenin yaygınlaşıp kurumlaştığını, Kur'an'dan uzaklaşıldığını ifade eden Alan "Din, kaynağından öğrenilmeyip iktidarla uzlaşan ulema sınıfından öğrenilmeye mahkûm edilince bozulma derinleşti. İktidarlara sadık ulema sınıfı, muharref geleneği sürekli üretirken, aşağıdakiler de yukarıdakilere bakarak bozulmaya devam etti. Toplumların bozulması, en temelde tevhidi zedelemekten, zikirden uzaklaşmaktan dolayı gerçekleşmektedir." dedi.

Tebliğinin ikinci bölümünde de Osmanlı-Cumhuriyet arası dönemi kısaca değerlendiren Hüseyin Alan, bütün bozulmuşluğuyla birlikte Müslüman halkları yine de bir arada tutan son kale-Osmanlı'nın da emperyalist saldırılar sonucunda yıkıldığını ve bu enkaz üzeride emperyalizmin işbirlikçisi bir sürü ulus-devletin oluşturularak Müslümanların adeta hafızalarının silinerek literatürlerinden koparıldıklarını söyledi. Özellikle de Türkiye Müslümanlarının cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte zulüm ve zorbalıkla geleneksel aidiyetleri ve değerlerinden kopartılmaya çalışıldığını ve sistemin komünist tehditle kandırarak süreç içerisinde sağcılık, muhafazakârlık, milliyetçilik vb. ile kimliklerini daha bir kirlettiğini kaydetti. Bütün olumsuzluklara karşın tarih boyunca ümmeti yeniden ıslah ve ihya etmeye çalışan tevhidi uyanış ve arınma çizgisinin de var ola geldiğini belirten Alan, bu çabaların 19 ve 20. yüzyıldaki izdüşümlerini özetledi. Alan, "Öncü Müslümanların hemen hepsinin birleştiği, arınma tekliflerinin ortalaması bağlamında Abduh'un önermeleri ve çalışma programı ümmete deklare edilmiş arınma ilkeleri olarak zikredilebilinir." diyerek bunları şu şekilde özetledi: 1- Kur'an ve Sünnete yeniden dönülecek ve eğitimi yapılacaktır. 2- İletilen ve üretilen mevcut kültür, Kur'an süzgecinden geçirilerek ayıklanacaktır. 3- Tarih ve toplum felsefesi, Kur'ani değerlerle yeniden yorumlanacaktır. 4- Şii-Sünni ayrımına karşı durulacaktır. 5- Yerel rejimlere karşı direniş gerçekleştirilecektir. 6- Modern hayata cevap üretilecektir. 8- İttihad-ı ümmet için; a- itikadi-gaybi konularda, Kur'an'a bağlılık sağlanacak; b- birlik olmak için dayanışmaya gidilecek; c- beraber hareket etmek için birleşme sağlanacaktır.

Bu yeniden uyanış ve arınma sürecinin ümmet coğrafyasının diğer bölgelerine oranla Türkiye'de oldukça geç başladığının altını çizen Alan, Türkiye'deki durumu 1960'lı yıllardan itibaren kısa bir değerlendirmeye tabi tuttu. Alan, 1960'ları tercüme faaliyetleri sonucu kıpırdanmaların yaşandığı dönem olarak tanımlarken, 1970'li yılların ciddi uyanış ve hareketlenmeler dönemi olduğunu, İslamcılığın artık hem fikri ve hem de siyasi sistem bazında gündemleşmeye başladığını söyledi. 1980 döneminin ise gençlerde ilgi uyandıran ve kitapevi, dergi, derneklerin yoğunluğu çerçevesinde bir tartışma, netleşme ve örgütlenme süreci olarak betimleyen Alan, 1990'dan itibaren girilen dönemin ise çeşitli zorlanmaların ve sorunların beslediği kırılma, çözülme süreci olarak kabul edilebileceğini söyledi. Alan, bir diğer yandan da 28 Şubat ile derinleşen bu çözülme sürecinin aynı zamanda bir iç ayıklanma, olgunlaşma ve yapılanma süreci de olduğunu, zira uzun bir tarihi birikimin beslediği bir tecrübelenmenin de sağlandığını ve bunu muhasebe zemininde alternatif bir mücadele ve gelecek tasavvurunun örgütlenmeye başlandığını belirterek Özgür-Der vb. oluşumların bu sürecin kazanımları olduğunu ve mutlaka sahiplenilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Son olarak Türkiye'deki uyanış ve arınma sürecinin karşılaştığı kimi zaaflar üzerinde de duran Alan, aslolanın kazanımlarımızı muhasebe edip çoğaltmak olması gerektiğini belirterek elde edilen kazanımların en önemlilerini özetle şöyle sıraladı: 1- Kur'an'a dönüş. 2- Elçinin stratejisini tahlil, 3- tarih-toplum eleştirisinde elde edilen ufuk, 4- ümmet perspektifi, 5- yerel rejimlere muhalefet, 6- hayatın içinde, müdahil olma çabaları ve 7- özgüven…

İkinci konuşmacı olarak söz alan ve tebliğinde arınma alanında elde edilen kazanım ve yaşanan zaaflara yoğunlaşan Abdulhakim Beyazyüz ise Türkiye pratiğinden hareketle kazanımlara şu örneklerin verilebileceğini söyledi:

1- Dinin doğru anlaşılmasında Kur'an ve sahih Sünnetin tek ölçü olduğu bilincine varılması,

2- Arınma ameliyesinin geleneksel tasavvuf menşeli parçacı anlayışı aşarak hayatın sosyal, siyasi, ekonomik vb. tüm alanlarına teşmil edilmesi,

3- Arınmanın, amellerin değerinin doğru takdir edilmesine, çarpıtılmış ya da bulandırılmış değer yargılarının yeniden ıslahına katkısı.

Uyanış sürecinde arınmayı olumsuz yönde etkileyen bazı zaafları ise Beyazyüz şu şekilde sınıflandırdı:

1-  Yanlış arınma anlayışlarından kaynaklanan tepkisellik,

2-  Bakışın aşırı politize oluşu ya da aşırı siyasal bakış yanlışına düşülmesi,

3-  Kur'ani kavramlara vukufiyyet yetersizliğinden kaynaklanan yanlışlar,

4-  Hayatta sıkça karşılaşılmasına karşın bazı amellerin küçümsenip basite indirgenmesi ya da ihmal edilmesinin yol açtığı olumsuzluklar,

5-  H.z. Peygamberin örnekliğinden yeterince yararlanılamaması.

Çizdiği bu çerçeve ekseninde çeşitli açılımlarda bulunan Beyazyüz'ün konuşmasından sonra panelin 15'şer dakikalık ikinci bölümünde konuşmalar tamamlayıcı vurgularını yaparken, diğer yandan da dinleyenlerden kendilerine yöneltilen soruları yanıtladılar.

Panel, Gülsüm Alpay'ın öne çıkan vurguları özetlemesine müteakiben sona erdi.

Haşim Ay
Haksöz-Haber

Önceki ve Sonraki Haberler