"Ümmet Bilinci Eksikliği" tartışıldı

"Ümmet Bilinci Eksikliği" tartışıldı

Özgür-Der Genel Merkezi'nin aylık panelleri devam ediyor. Dün akşam yapılan Aşılması Gereken Zaaflarımız panelinde "Zihnimize Yüklenmiş Sınırlar: Ümmet Bilinci Eksikliği" konusu tartışıldı.

Özgür-Der'in Aşılması Gereken Zaaflarımız üst başlığıyla düzenlediği aylık paneller serisinin 7.'si 30 Nisan Çarşamba akşamı Zübeyde Hanım Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi. Zihnimize Yüklenmiş Sınırlar: Ümmet Bilinci Eksikliği adını taşıyan bu ay ki panelin yöneticiliğini Bahadır Kurbanoğlu yaparken, konuşmacılarıysa Nurcan Büyük ve Murat Özer idiler.

Müslüman toplumların içerisinde bulunduğu durumun ve İslami hareketlerin yitirilmiş ümmet yapısını yeniden inşa etme yönündeki uzun erimli çabaları ve bunların önündeki bariyerlerin etraflı bir analize tabi tutulduğu panelde ilk sözü alan Bahadır Kurbanoğlu, ümmet kavramının Kur'an'daki genel kullanım alanlarını vahyin nüzul sürecini de gözeterek irdelediği sunumunda mezkûr kavramın  60'ı aşkın kez kullanıldığını ama daha da dikkate şayan olanın Mekke'nin ilk yıllarında ümmet kavramı kullanılmazken risaletin 5. yılından itibaren Medine'ye hicret sürecine doğru yaklaşık 49 defa kullanılmış olması olduğunu söyledi. Bütün bu kullanımlarda kavramın birçok anlamda kullanıldığını ve bu genel kullanımlar içerisinde en önemli olanın ise "bilinçli insan topluluğu" anlamının olduğunu belirten Kurbanoğlu,  "Medine döneminde 15 kere kullanıldığı halde ümmet kavramı Mekke döneminde 49 kez kullanılıyor ve bu oldukça manidar" dedi. Mekke'deki bu yoğun kullanımın önemi üzerinde de duran Kurbanoğlu, Mekke'de bilinçli insan topluluğu bağlamında önceki kuşakların mücadele süreçlerinden bahsedildiğini ve bu vesileyle de Peygamber (s) etrafında oluşan ilk nüveye bir yandan köklü bir ümmet ve tarih bilincinin kazandırıldığını, diğer yandan da ümmetin çekirdeğinin oluşturulduğunu söyledi. Nihayetinde Medine'de kurumsallaşan bu ümmet yapısının Kur'an'da hakikatin şahitliği, iyiliğin emr ve kötülükten nehy eden niteliklerinin öne çıkarıldığını ve "vasat ümmet", "insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmet" olarak tanımlanmasının bugün üzerinde en çok durup düşünmemiz gereken boyutlar olduğunu belirterek sözü konuşmacılara bıraktı.

İlk konuşmacı olarak sözü alan Nurcan Büyük "ümmet" kavramını irdeleyerek  başladığı konuşmasında Müslümanlar olarak birçok zaaf ve sorunumuz bulunduğunu, ümmet bilinci eksikliğinin de bu zaaflarımızdan birini oluşturduğunu; zaafların uzun bir tarihi süreç içerisinde oluştuğunu ve çok boyutlarının bulunduğunu belirtti. Bu sorunların konuşularak elbette ki hemen aşılamayacağını, pratiğin de önemli olduğunu ancak bununla birlikte zaaflarımızı konuşmadan da aşma yönünde mesafe kat edemeyeceğimizi söyledi. Bu bağlamda panel, seminer vb. gibiler düzeyinde meselelerimizi konuşmanın ve fiili düzlemde de pratikler üretmemizin önemini belirten Büyük, sorun ve zaafları bir bütün olarak ele almanın gereğini ifade etti.

Ümmet konusunda hareket noktamızın ümmetin varlığı veya yokluğundan ziyade Kur'an'ın bu kavrama yüklediği anlam ve muhtevanın belirlenerek sosyalleştirilmesi olması gerektiğinin önemini belirten Büyük, ümmet kavramının Kur'an'daki kullanım alanlarını ve ona yüklenen anlamı saptamaya çalıştığı konuşmasının devamında kavramın türevleriyle birlikte yaklaşık 119 kez kullanıldığını, bütün canlı türlerin ayrı birer ümmet olarak zikredildiğini, en genel anlamda bütün insanların tek ümmet biçiminde tanımlandığını ve Rablerinin de Allah olduğunun ifade edildiğini söyledi. Yine kavramın ıstılahî olarak değerler bağlamında belirli bir inanç etrafında bütünleşen insan topluluğunu da ifade ettiğini belirten Büyük, bu bağlamda Kur'an'ın Müslümanları da, kafirleri de birer ümmet olarak tanımladığını ve üzerine yoğunlaşılması gerekenin de bu olduğunu söyledi. Her iki inanç topluluğun muhtevasını da Kur'an'dan hareketle belirlememiz gerektiğinin önemini belirten Büyük, tevhid toplumunun ve/ya İslam ümmetinin gerek iktidarda ve gerekse de muhalefet halinde kesintisiz bir tarihsel sürekliliğe sahip olduğunu, her peygamberin risalet zincirinin ayrı birer halkası konumunda olduğunu ve dolayısıyla bu sürekliliğin bazen Hz. İbrahim gibi tek ümmet olarak temsil edildiğini ve kimi zaman da Musa'nın tabiileri arasındaki vahye tutunup hakkı ikame eden ve onunla insanları hidayet ve adalete yönlendirmeye çalışan ümmet örneğindeki gibi ıslah nüveleri tarafından sürdürüldüğünü söyledi. Mekke'de de kıssalar yoluyla henüz oluşum safhasında Kur'an'ın Müslümanlara köklü bir ümmet bilinci edindirdiğini belirten Büyük, bu bilinç ile içe ve dışa dönük iki boyutlu bir ıslah ve inşayı gerçekleştiren ilk ümmet nüvesinin hicret eylemi ile ileri bir aşamaya geçtiğini ve Medine yapısıyla ümmeti kurumsallaştırdığını söyledi. İçerisinde bulunduğumuz zamanda da ümmetin yeniden inşası için Mekke'deki bu ilk Kur'an Nesli nüvesini mutlaka fıkh etmemiz gerektiğini söyleyen Büyük, Mekke şartlarında vahyin ümmetin çekirdek yapısını inşa ettiğini belirtti. Sosyolojik olarak Mekke'deki ümmet/insan topluluğu içerisinde vahyi doğrultuda apayrı bir ümmeti/inanç topluluğunu inşa etmeye çalışan ilk neslin her türlü fikri, kalbi ve ameli rüczdan arınmayı önceleyerek Darul Erkam'da birlikteliklerini örgütlediklerini; okuma ameliyesini salt teorik değil, hayatı, sorunları, vakıayı okuma ve tavır alma olarak algıladıklarını; müstekbir güç odaklarına karşı tavır geliştirerek Allah'ı tekbir ettiklerini; kız çocuklarını diri diri gömen ve  tartıda eksiklik yapanlara karşı fiili bir duruş sergilediklerini ve böylece ıslah ve inşa ameliyesini içe ve dışa dönük olmak üzere eş-zamanlı olarak gerçekleştirdiklerini belirtti. Daha vahyin ilk pasajlarında "sen ve yanındakiler" olarak ifade edilen bu nüvenin ümmetin çekirdeğini oluşturduğunu söyleyen Büyük, Medine'ye, kurumsal anlamda ümmet varlığına özlem duyanların da mutlaka bulundukları zaman ve bölgelerde ümmetin çekirdeği bu nüveleri inşa etmeyi öncelemeleri gerektiğinin altını çizdi.

Son olarak da Medine kazanımı ile kurumsallaşan ve vasat ümmet, insanlar için çıkarılmış hayırlı ümmet vb. vasıflandırılan İslam ümmetinin yönetsel yapının saltanatlaşması sonucunda siyasal boyutta çözüldüğünü, süreç içerisinde meydana gelen gelişmeler sonucunda da bu bozulma ve çözülmenin başta itikad olmak üzere diğer birçok alana da yayıldığını belirten Büyük, çözülme ve bozulma sürecinin emperyalist kuşatma gibi yakın dönem ve salt dış faktörler ile tanımlanmaması, tersine tarihsel sürecin de mutlaka sorgulanmasının gerektiğini söyledi. Bu bağlamda "İslam tarihi" kavramını da irdeleyen Büyük, mevzubahis kavramın "medeniyet" ve "iktidar" merkezli olarak algılanmasının zaaflı olduğunu, oysa bunun "sosyal yaşam tarihi" olarak düşünülmesi gerektiğini söyledi. Böyle düşünüldüğünde ancak tutarlı bir tarih perspektifine sahip olunabileceğini belirten Büyük, iktidar odaklı bakıldığında ümmetin çok erken bir zamanda çözüldüğünü ancak bu çözülmeyle eş-zamanlı olarak ıslah öncüleri ve halkalarının da sürekli çözülen/bozulan ümmet yapısını onarıp ıslah etmeye çalıştığını söyledi. Bu ıslah çabalarının bir sonucu olarak 12. yy. Muvahhidler hareketinin girişimleriyle kurumsal bir kazanımın da elde edildiğini belirten Büyük, mezkûr devletten sonraysa ümmeti inşa yönündeki çabaların belki kurumsallaşamadığını  ancak bu yöndeki çaba ve yapıların da sürekli olduğunu söyledi. İçerisinde bulunduğumuz zaman diliminde de geleneksel İslam coğrafyasının tüm parçalarında ümmetin çekirdeği olacak ve süreç içerisinde iç içe geçirilerek bütünleştirilecek ümmet nüveleri inşa etmeyi akidevî bir sorumluluk olan ümmetin inşası için öncelememiz gerektiğini söyledi. Bu meyanda ümmetin yeniden inşasına uzanan istikamette çekirdek nüveleri oluşturmanın bugün önünde bulunan engelleri de son olarak irdeleyen Büyük, bunlardan da ulus-devlet ve kimlik ile giderek derinleşen sağcılaşma zaafları üzerinde durdu. İman ettikten sonra bir Müslümanın en öncelikli sorumluluğunun ümmetin inşası olduğunu Elmalılı Hamdi Yazır'dan hareketle söyleyen Büyük, konuşmasını bu doğrultuda sorumluluk üstlenme, özlemleri örgütleyip somut taleplere dönüştürme; uhuvvet, fedakârlık, dayanışma, birbirine tahammül; ferdiyetçiliği aşma, mükemmeliyetçi tutumlardan sakınma; çabalarımızı önemseme, özgüven oluşturma vb. dönük çağrılarla tamamladı.

İkinci konuşmacı olarak söz alan Murat Özer, N. Büyük'ün sunumuna ek olarak pratik zeminde bir tebliğ yaptı ve bu bağlamda ümmetin yeniden inşasının çekirdek nüveleri olarak İslami hareketlerin tecrübelerini değerlendirdi. Konuşmasında ümmet olmanın evvel emirde akidevî bir zorunluluk olduğunun altını çizen Özer, ümmetin muhtevasını da Kur'an'ın tanımladığını belirtti. Buradan hareketle "Ümmet var mıdır, yok mudur?" sorusunu tebliğinin eksenine oturtan Özer, Seyyid Kutub'un yaklaşımını değerlendirdi ve bunun yanlış anlaşıldığını iddia etti. İdeal anlamda ümmetin bugün olmadığını ancak sosyolojik planda da kendisini böyle tanımlayan büyük bir insan potansiyelinin bulunduğunu belirten Özer, bu sosyolojik potansiyelin yok sayılmasının İslami hareketlere bir şey katmayacağını ve bu yüzden de bir imkân olarak algılanması gerektiğini söyledi. S. Kutub'un da aslında ideal anlamda bir ümmetin bulunmadığını söylerken bu sosyolojik potansiyelin varlığını da bir olumluluk olarak algıladığını ve Kur'an Nesli projesini de bu potansiyeli yeniden ideal  bir ümmet olarak inşa edecek öncü nüveler olarak algılamak gerektiğini belirtti. Ümmetin varlığı-yokluğu tartışmalarının da "Ümmet bizatihi İslami hareketlerdir. İlahi nizamın yeniden hâkim kılınmasına çabalayan İslami hareketlerin varlığında ifadesini buluyor İslam ümmeti" diye cevaplanabileceğini belirten Özer, bugünkü mücadelenin de tabiri caiz ise "ümmetçi-İslamcılar" ile "milliyetçi ve modernistler" arasında yaşandığını ve Müslümanım diyen herkesin de bu mücadelede "ümmetçi-İslamcı" olarak yer alması gerektiğini söyledi.

Son olarak İslam ümmetinin varlığının bugün bir zincir biçiminde tanımlanabileceğini belirten Özer, bu zincirin birinci halkasının İslami hareketler, ikinci halkasının  onların taban/lar/ı ve üçüncü halkasının da sosyolojik anlamda kendisini İslam'a nispet eden ve dönüştürülmesi gereken Osmanlı bakiyesi Müslüman halklar olduğunu söyleyerek mütekâmil anlamda ümmetin inşasını zorlaştıran bazı olumsuzlukları zikretti. Bu meyanda ulusunun-hizbinin-cemaatinin çıkarlarını ümmetin çıkarlarına öncelemeyi; siyasal birliğin yokluğunu; ortak bir önderlik mekanizması ve/ya kuşatıcı üst bir organizasyonu oluşturamamışlığı; mezhepçilik fitnesini; kültürel, dilsel, kavmî sürtüşme ve tahammülsüzlükleri; birbiriyle dayanışıp yaslanmak yerine dış güçlere/düşman unsurlara yönelmeyi; komplocu bakış açısını ve modernizmin kavram ve usullerini içselleştirmeyi en önemli engeller olarak belirttikten sonra konuşmasının geriye kalan kısmını bunları yaşanan somut pratikte birbirleriyle irtibatlandırıp değerlendirerek tamamladı.

Verimli bir atmosferde gerçekleşen panel, dinleyicilerden gelen soru ve katkıların her iki konuşmacı tarafından değerlendirilmesinin ardından sona erdi.

HAKSÖZ-HABER / Abdulvedud Ay

Fotoğraflar: Sabiha Çimen

Önceki ve Sonraki Haberler