“Kur’an-ı Kerim ve Mealler” Semineri

“Kur’an-ı Kerim ve Mealler” Semineri

Özgür-Der Sakarya Şubesi’nin düzenlemiş olduğu “Kuran-ı Kerim ve Mealler” konulu semineri Rıdvan ÇELİKÖZ tarafından verildi.

Özgür-Der Sakarya Şubesi’nin düzenlemiş olduğu “Kuran-ı Kerim ve Mealler” konulu seminer Kur’an üzerine araştırmaları ile bilinen Araştırmacı Yazar Rıdvan ÇELİKÖZ tarafından dernek merkezinde verildi.

“Her Söz’ün; “Bir Söyleyeni”, “Bir Dinleyeni” vardır.Her Söz; “Bir Zamanda”, “Bir Mekânda” söylenir.Her Söz’ün; “Bir Dil’i ”, “Bir Dünyası” vardır.

Bunu teknik anlamda ifade edersek;

Her Söz’ün;

1.Dilsel arka planı,

2.Coğrafi arka planı,

3.Tarihsel ve Kültürel arka planı,

4.Sosyo-Ekonomik arka planı

5. Siyasi arka planı vardır. Diyerek başlayan Rıdvan ÇELİKÖZ bugün mesela herkes Balyoz” , “Yeşil”, “28 Şubat”, “12 Eylül” “5 Nisan Kararları” “6-7 Eylül Olayları” denince bu denince ne anlaşılması gerektiğini bilir veya az çok farkına varır diyerek sunumuna devam etti.

Daha sonra konu ile alakalı olarak vahiyle buluşma Kur’an’la tanışma sürecinde önemli bir işlev gören ve bugün de hala vahiyle buluşmanın en önemli aşamalarından birisi olan mealler konusunda Kur’an-ı Kerim’den örnekler verdi. Rıdvan ÇELİKÖZ’ün vermiş olduğu örneklerden birkaçı şunlardır :

1- (10:87):

وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى وَأَخِيهِ أَنْ تَبَوَّآَ لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتًا وَاجْعَلُوا بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَأَقِيمُوا الصَّلاَةَ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ

“Mûsa'ya ve kardeşine şunu vahyettik: Kavminiz için kendilerini yerleştirmek üzere Mısır'da evler hazırlayın. Evlerinizi kıble yapın/karşılıklı yapın ve namaz kılın. İnananlara müjde ver.”

Doğrusu Şöyle olabilirdi;

“Musa ve Abisi ne vahyettik; İkiniz (çıkışa hazırlık amaçlı) halkınız için Şehirde evler hazırlayın. (Hazırlanan bu) evleri merkez edinin. Allah’a yönelin ve (Musa) inanları (çıkış için) müjdele”

2- (21:78).

وَدَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ إِذْ يَحْكُمَانِ فِي الْحَرْثِ إِذْ نَفَشَتْ فِيهِ غَنَمُ الْقَوْمِ وَكُنَّا لِحُكْمِهِمْ شَاهِدِينَ

Ve Dâvud ile Süleyman... Hani, halkın davarının yayıldığı ekinler hakkında hüküm veriyorlardı da biz hükümlerine tanıklar olmuştuk.

Şöyle olabilirdi;

“Ve (Kral) Dâvud ve Süleyman’ı da an, Hani hükmediyorlardı “Yurtta,” Hani “yöneticisizdi” “İsrail oğulları". Biz İsrail oğullarının yönetilmesine tanıktık”

"Egemen RAB şöyle diyor: Ben kendim koyunlarımı arayıp soracağım. Dağılmış koyunlarının arasındaki bir çoban sürüsüyle nasıl ilgilenirse, ben de koyunlarımla öyle ilgileneceğim. Bulutlu, karanlık bir gün dağılmış oldukları her yerden onları kurtaracağım. Onları ulusların arasından çıkaracak, ülkelerden toplayacak, kendi yurtlarına geri getireceğim. Onları İsrail dağlarında, vadilerde, ülkenin bütün oturulabilir yerlerinde güdeceğim. Onları iyi bir otlakta güdeceğim; yaylaları İsrail'in yüksek dağları üzerinde olacak. Orada iyi bir otlakta yatacak, İsrail'in yüksek dağlarındaki verimli otlaklarda otlayacaklar. Ben kendim koyunlarımı güdeceğim, onları kendim yatıracağım. Egemen RAB böyle diyor. (Tevrat; Hezekiel: 34: 11-15).

Misallerden de anlaşılacağı üzere meal-tefsir çalışmasının daha öncelikli bir tercih olduğunu vurgulayan ÇELİKÖZ sonuç kısmında şunları söyledi :

Kur’an’ı Kerim kendini, “Arapça okuma/duyuru/söylev/hitab” olarak niteler. Yani Muhemmed(a.s) ve Halkı’nın dili/lisanı ile. “Asil Okuma/duyuru”, Muhammed(a.s)’ın vefatıyla sabitlenmiş “Mushaf” haline getirilmiştir. “İlahi Söz” sabitlemiş ama “arka planlar” değişmiştir. Yazdıklarımız Şematik olarak şöyle izah edebiliriz;

a. Anlatan -------------­­­­à Anlatım -----------------à Anlatılan

(Hatib) (Hitab) (Muhatab)

Söz sabitlendikten sonra; her Kur’an’ı Kerim okuma ve anlama süreci üç olmazsa olmazı “var-saymak zorundadır”:

1. Okuyucu-Muhatab,

2. Metin-mushaf,

3. Okuyucunun Metne Yönelişi/Metni Anlama ve Yorumlama

b. Anlatım ß---------------- Anlatılan/Okuyucu

(Hitab) (Muhatab)

Arapça inen “Asil Okuma”, “Mushaf”laştırıldıktan sonra, diline/lisanına yabancı olanlar için “Harekelendirilmiş”, “Secavend” konulmuş, “Numaralandırlmış”tır. Yine diline/lisanına yabancı olanlar için “meallendirilmiştir”.

Buraya kadar yaptığımız girişin sebebi, “Kur’an’ı Kerim ve Meallerinin ayrı şeyler olduğunun altını çizmek ve “aynılaştırmanın” önüne geçmek” içindir. Her şeyden önce Kur’an’ı Kerim ve Mealleri “dilsel/lisani” olarak birbirinden ayrılmaktadır. Yani Mealler Kur’an’ı Kerim değildir. Merhum Elmalılın söylediği gibi “Türkçe Kur’an mı var behey şaşkın!

Bunda sonra şu akıl yürütmeler kaçınılmaz olacak;

Arapça yeterli olsaydı Arablar daha iyi anlardı,

Arapça bilenler de anlamamışlar,

Meal sahibleri de Arabça biliyor,

Arabça bilenlerin de durumu ortada…

Arabça bilenlerin durumu buysa meal okumayalım mı?

İlahi kelam’dan mahrum mu olalım?

Ne yapacağız?

Kur’an’ı Kerim “ayet”lerini; “Kevni/afaki ayetler”, “Bedensel/Ruhsal/Enfüsi ayetler”, “İçtimai/Sosyal/Toplumsal ayetler” olarak tasnif etmemiz yanlış olmasa gerek. Kur’an’ı Kerim kendi sözlerini de “ayet” olarak niteler. Ayet; belirti, iz, işaret, ibret, simge anlamlarına gelmektedir. Kur’an’ı Kerim Güneş, Ay, Gece ve Gündüzden bahsederken Nefsin aydınlığına ve karanlığına da dikkat çeker, Toplumdaki aydınlık ve karanlık güçlere de göndermede bulunur. Bu tasnifi zikretmemizin sebebi “âfak ,enfüs, içtimai ayetleri birbirinden ayırmamamızdır”.

Yani Âfak, Enfus ve İçtimai ayetlerden ibret almak, ders çıkarmak ve buna yönelik eylem gerçekleştirmek için “Arabça” bilmeye gerek yoktur. Akl-ı Selim olmak, Algıların açık olması, dikkat, teffekür vb. yeterlidir.

Alîm Allah(a.c)’dir,

Cehd bizden başarı O’ndan

Sunumun ardından yapılan soru cevap ve katkılar bölümünde uzunca bir dönem yapılan ve Kur’an çalışmaları ve toplu meal okumaları ile aşılmaya çalışılan klasik vaaz usulüne geri mi dönüldüğü sorusuna Rıdvan ÇELİKÖZ Türkiye’de Kur’an çalışmalarının meal-tefsir üzerinde yoğunlaşmasını umduğunu ve böyle gördüğünü savunduğu şeyin kesinlikle klasik usul değil tam aksine meal yazanların daha ciddi araştırmalar yaparak bunu kitaplaştırmaları gerektiğini vurguladı. 

Önceki ve Sonraki Haberler