Sakarya'da 'Andımız' ve Başörtüsü Eylemi

Sakarya'da 'Andımız' ve Başörtüsü Eylemi

Sakarya Özgür-Der Şubesi de ilköğretimde uygulanmakta olan ant uygulamasına son verilmesini ve başörtüsü yasağının kaldırılmasını istedi.

Okulların açılmasına bir gün kala Sakarya Özgür-Der Şubesi ilköğretimde uygulanmakta olan ant uygulamasına son verilmesini ve başörtüsü yasağının kaldırılmasını istedi.

Özgür-Der gönüllüsü Sena ARICIOĞLU’nun okuduğu basın açıklaması Adapazarı AKM önünde yapıldı.

Basın açıklamasının başında geçtiğimiz Cuma günü İstanbul Zeytinburnu’nda uğradıkları silahlı saldırıda şehit olan Çeçen direnişçiler anılarak katillerin bir an önce bulunması için emniyet güçlerinin harekete geçmesi istendi.

Milli Eğitim Teşkilat Kanunundaki olumlu değişikliğe dikkat çekerek açıklamasına başlayan Sena ARICIOĞLU bunu yapmayı akıl eden Hükümet’in neden hala ant uygulamasını kaldırmadığını ve başörtüsü yasağına her kademede neden son vermediğini sordu.

Eğitimin özgürleşmesi ve bilimsel verilere dayanması gerektiğini ifade eden Sena ARICIOĞLU, “Şurası unutulmamalıdır ki; çocuklar ailelerine aittir; devlete değil. Çocuklar Allah’ın ana babalara emanetleridir; Kemalistlerin oyuncağı değil. Çocuklar toplumların geleceğidir; zorbaların ve yasakçıların deneme tahtası değil. Çocuklar yarınların umududur; kalpleri körelmişlerin borazanı değil. Çocuklar masum ve korunmaya muhtaç varlıklarımızdır; seçkinci laiklerin tüketim aracı değil. Çocukları yozlaştırarak toplumun egemenliğinin temelini elinde tutmak isteyenlerin hevesleri müslümanların hak ve özgürlüklerine sahip çıkmalarıyla elbette ki kursaklarında kalacaktır.” dedi.

Basın açıklamasının okunmasından sonra eylem sona erdi.

HAKSÖZ-HABER

sakarya-andimiz-kemalist-irkci-ant02.jpg

sakarya-andimiz-kemalist-irkci-ant04.jpg

sakarya-andimiz-kemalist-irkci-ant03.jpg

sakarya-andimiz-kemalist-irkci-ant05.jpg

Basın Açıklamasının Tam Metni:

Eğitime Özgürlük İnanca Saygı

Ant Dayatmasına Hayır! Başörtüsü Yasağına Son!

Açıklamamıza başlarken duyarlı Sakarya halkını hürmetle selamlıyoruz.

1992 tarihli Milli eğitim Teşkilat Kanunu 2. Maddesinin 14 Eylül 2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren değişikliğine değinerek açıklamamıza başlıyoruz. Daha önce Kanunda yer alan Atatürk ilke, inkılap ve milliyetçiliği vurguları ile Türk Milleti vurgusunun kaldırılmasını desteklediğimizi ve yine daha önceki kanunda çocuğun devlete karşı yükümlülükleri üzerine oturtulan mantığın yeni düzenleme ile insan haklarını temel almış olmasını da olumlu bir gelişme olarak görüyoruz.

Her ne kadar Arap baharı esintisinin verdiği hava ile Mısır’da laikliği övüp ardından Mısır İhvan’ından yediği fırçadan sonra Tunus’ta tekrar açıklama yapmak durumunda kalan Hükümetin; çelişkilerle dolu onlarca uygulaması olsa da baskı ve dayatmaları bitirmeye yönelik, adaleti tesis etmeye dönük, hak ve özgürlüklerin temini ile alakalı adımlarını desteklemek inanıyoruz ki tevhid ve adaleti ilke edinenlerin de atlamaması gereken ayrı bir adalete dönük tavırdır. Ayrıca Hükümetin bu hamlesi okunurken komploculuğa yaklaşmadan ve aklıselimden uzaklaşmadan düşünülmelidir.

Yeni düzenleme ile eğitime yeni bir görev tanımı yapan ve bu nedenle yıllardır diğer alanlarda olduğu gibi eğitimde de çöreklenmiş ve hantallıktan hareket edemeyen bürokratik oligarşiye de dokunulmuş olması da olumlu bir gelişmedir.”Kişiye Özel” uygulamalara son verilmesi, Talim ve Terbiye’deki saltanatın sonlanmasının önünün açılması ve il ve ilçelerde şatafatlı odalarından vazgeçmek zorunda kalacak olan Kemalizm’in bakiyesi personelin, atamaya esas kılınması da olumludur. Birileri “bunlar oldu da yerine ne getirildi” türünden itirazları ile adaletten uzak bir söz ve tutum içerisine girseler de adil şahitlik vahye ve hikmete uygun olarak yapılandır.

Fakat ne ilginçtir ki Milli Eğitim Teşkilat Kanununu, Kanun Hükmünde kararname ile değiştirmeyi akıl edebilen Hükümet hiçbir kanuna dayanmayan ve çok daha basit bir şekilde kaldırılabilecek olan “ant” uygulamasına dokunamıyor veya bunu akıl edemiyor. Teşkilat Kanununa dokunan Hükümet ne hikmetse başörtüsüne her alanda özgürlük getiremiyor. Milyonlarca çocuğun eğitim ve öğretimi ile hiçbir alakası olmayan bu vesayete dayalı militarist uygulama acilen kaldırılmalı ve 14 Eylül’deki düzenlemenin ardından “ant” uygulamasına boyun eğmiş görünen Hükümet tüm baskı ve dayatmalara son vererek eğitimdeki Kemalist ideolojinin izlerinin kökünü kurutmalıdır.

”Ant” uygulamasının dayatılması Hükümetin bakış açısıyla “insan hakları” ile bağdaşmakta mıdır?”Bizzat Başbakan’ın hayran olup sık sık tekrarladığı “ileri demokrasilerde” ant uygulaması gibi bir uygulama var mıdır? Bu bir dayatma değil midir? Türk olmayan bir çocuğa sen Türksün demek ne kadar insanidir? O çocuğa varlığını Türk varlığına armağan etmesini dayatmak acaba hangi ülkelerde uygulanmaktadır.

Eğitimin özgürleştirilmesi ve bilimsel verilere dayanması kaçınılmaz bir durumken Türkiye’de hala ilkel bir şekilde kesintisiz eğitim sistemi uygulanmakta çocuklara “ant” adı altında bir dayatma yapılmakta ve bunlardan da önemlisi ilk ve ortaöğretimde hala başörtüsü yasağı devam ettirilmektedir.

Şurası unutulmamalıdır ki; çocuklar ailelerine aittir; devlete değil. Çocuklar Allah’ın ana babalara emanetleridir; Kemalistlerin oyuncağı değil. Çocuklar toplumların geleceğidir; zorbaların ve yasakçıların deneme tahtası değil. Çocuklar yarınların umududur; kalpleri körelmişlerin borazanı değil. Çocuklar masum ve korunmaya muhtaç varlıklarımızdır; seçkinci laiklerin tüketim aracı değil. Çocukları yozlaştırarak toplumun egemenliğinin temelini elinde tutmak isteyenlerin hevesleri müslümanların hak ve özgürlüklerine sahip çıkmalarıyla elbette ki kursaklarında kalacaktır.

Şu an için birkaçı dışında üniversitelerde özgürlüğünü kazanan başörtüsü ilk ve orta öğretim ile devlet dairelerinde yasaklanmaya devam edilirken Başbakan’ın özgürlükten bahsetmesi ne kadar anlamlıdır? İnsanların ana dillerinde eğitim taleplerine kulaklarını kapatan Hükümetin elaleme “laiklik” naraları atması ne demektir? Daha yakın geçmişte laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu iddiası ile kapatılmakla karşı karşıya kalan Ak Parti ve Başbakan hangi sendromu yaşamaktadır.

Bu ülkede laiklik yüzünden başörtüsü yasağı devam ettirilirken Mısır’a, Tunus’a ve Libya’ya laiklik ihraç etmek Akparti ve Başbakan’a mı düştü? Tayyip Erdoğan kendi ülkesinde hak ve adaleti sağlayamamışken laiklik yüzünden toplum derin travmalar yaşarken gidip Mısır’da müslümanlara nasıl “laik olun” diyebiliyor? Başbakan dünyanın neresinde laikliğin faziletlerini gördü de bunu müslümanlara tavsiye edebiliyor. Bu olsa olsa ne yapacağını bilmez bir kompleksli ruh halidir, ilgiden ve alkıştan başı dönmüşlüktür. Başbakan’a tavsiyemiz İsrail ile ilgili yaptırımlar sayesinde kazandığı ilgi ve nümayişinin sürekli devam edeceği rüyasından bir an önce uyanması ve ayaklarının yere basmasıdır. İsraille ilgili yaptırımları desteklendiği kadar NATO Füze kalkanına verilen izin karşısındaki halkın itiraz ve öfkesi günden güne birikiyor.

Sonuç olarak bizler; Özgür-Der Sakarya Şubesi olarak diyoruz ki:

Başörtüsü yasağı şartsız ve sınırsız her alanda kalkmalıdır. Ant uygulamasına hemen son verilmelidir. Anadilde eğitim hakkı her insan için fıtri ve ahlakidir. Bu hakkın tesisi için girişimler başlatılmalıdır.“Bizden iyi niyet ve anlayış beklemesinler” deyip herkesten kendisine karşı iyi niyet ve anlayış bekleme tutarsızlığı ve dengesizliği bırakılıp yerine özeleştiri ve adaletin gözetildiği diyalog ortamları sağlanmalıdır. Irkçı tüm söylemler terk edilip kardeşlik ve barışın tesisine katkı yapılmalıdır.

Hiç şüphesiz bu ülkenin mayası da hamuru da müslümanlardır. Müslümanlar ise tevhid ve adaletin şahitliği için vahyin aydınlığı ile Peygamberin yolunda yürüyenlerdir. Müslümanlar hakkı ve sabrı birbirlerine tavsiye ederken kin gütmeyen sağcılık ve muhafazakârlık kirine bulaşmayan adalet elçileridir. Müslümanlar topluma en güzel örnek olma hedefi ile yaşayan, YAŞAYAN KUR’AN’lardır.

Özgür-Der Sakarya Şubesi 

Önceki ve Sonraki Haberler