
Norşin'de Gazze için harekete geçme çağrısı yapıldı
Bitlis Filistin Dayanışma platformu tarafından düzenlenen yürüyüş ve basın açıklaması Bitlis'in Norşin ilçesinde yapıldı.
Norşin'de Aytemiz Petrol önünde toplanan topluluk buradan Mehmetçik parkına kadar yürüyüş yaptı. Yürüyüş boyunca, tekbirler, “kahrolsun İsrail ve ABD”, “yaşasın küresel intifada”, “Norşin’den Gazze'ye direnişe bin selam”, “Müslüman uyuma kardeşine sahip çık”, “Ordular Aksa'ya”, “Ebu Ubeyde onurumuzdur”, “Mavi Marmara onurumuzdur." sloganları atıldı.
Yürüyüşte "Her adım Gazze ve Kudüs için, Şehidlerin yolunu sürdüreceğiz”, “Mavi Marmara ümmetin onurudur" afişleri açıldı.
Mehmetçik parkı önünde yapılan basın açıklamasını Fırat Kıranşal yönetti.
Basın açıklamasını Cihad Bakırhan okudu.
Basın açıklamasının metni
Dünya, tarih boyunca tanıklık ettiği en büyük insanlık dramlarından birine, en acımasız zulümlerden birine sessiz kalıyor. Apartheid rejimi olan işgalci İsrail, tüm dünyanın gözleri önünde, uluslararası hukuku ve insan haklarını açıkça çiğneyerek Gazze’de bir soykırım suçu işlemektedir.
7 Ekim 2023’ten bu yana yürütülen sistematik saldırılar sonucunda, büyük çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere yaklaşık 60 bin Filistinli şehit olmuş, 125 bin kişi yaralanmış ve binlerce kişi hâlâ enkaz altında kayıp durumdadır. Her geçen gün, her geçen saat şehit sayısı artmaktadır.
İşgalci İsrail’in saldırıları nedeniyle Gazze’de 1 milyon 900 bin sivil, en az bir kez göçe zorlanmış, insanlar sığındıkları çadırlarda ve diğer yerleşim yerlerinde bile bombardımanların hedefi haline gelmiştir. Sivillerin kaldığı bölgeler defalarca vurulmuş, çok sayıda insan yanarak şehit olmuştur. Sınır gözetilmeksizin yapılan İsrail saldırıları sebebiyle şu an Gazze’de hiçbir yer güvenli değildir. Camiler, hastaneler, okullar ve yerleşim alanları açık hedef haline getirilmiştir.
Gazze’de görev yapan 220 gazeteci ve 1000’in üzerinde sağlık çalışanı soykırımcı İsrail’in saldırılarda hayatını kaybetmiştir. 164 sağlık kuruluşu hedef alınmış, 81 sağlık merkezi ile 38 hastane hizmet dışı bırakılmış, 300’e yakın sağlık çalışanı siyonist İsrail hapishanelerinde esir alınmıştır. Sağlık hizmetlerinin durma noktasına geldiği Gazze’de yaralılar ve hastalar, sağlık hizmetlerinin yetersizliği sebebiyle tedavi görememekte, birçoğu hayatlarını kaybetmektedir.
Bir diğer kritik ve insanlık dışı uygulama ise Gazze’ye yönelik insani yardım geçişlerinin İsrail tarafından sistematik biçimde engellenmesidir. İşgalci İsrail, bir yandan Gazze’yi tonlarca bomba ile hedef alırken, diğer yandan temel yaşam hakkı olan gıda, ilaç ve suya erişimi dahi engelleyerek Gazze halkını toplu bir açlığa mahkûm etmektedir. Gazze’de bebekler açlıktan hayatını kaybetmekte, insanlar gıdaya ulaşamadığı için hayatta kalma mücadelesi vermektedir. Bazı bölgelerde halk, haftalar boyunca insani yardıma erişemediği için yabani otlarla beslenerek yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır.
Ancak tüm bu zorluklara rağmen, Gazzeli kardeşlerimiz onurlu ve haklı mücadelelerinden asla vazgeçmemekte, zalim işgale karşı izzetli duruşlarını sürdürmektedir. Bu süreçte ne yazık ki İslam dünyasının siyasi tepkileri yetersiz kalmış, kınama mesajlarının ötesine geçilememiştir.
İsrail’in Filistin’de işlediği zulümler, yalnızca bugünü değil, doğmamış nesilleri de hedef almaktadır. Gazze’de yaklaşık 55 bin hamile kadın, eğer gerekli önlemler alınmazsa elektrik ve temel sağlık hizmetlerinden yoksun bir şekilde doğum yapmak zorunda kalacaktır. 2023 yılıyla kıyaslandığında düşük oranlarının iki kat artması, bölgedeki trajedinin tıbbi boyutunu açıkça ortaya koymaktadır. Savaş öncesi yılda ortalama 2 annenin doğum sırasında hayatını kaybettiği Gazze’de, bu sayı şu anda 60’a ulaşmıştır. Dahası, birçok hamile kadın anestezi uygulanmaksızın sezaryen ameliyatı geçirmek zorunda bırakılmaktadır.
Öte yandan, kronik hastalıklarla mücadele eden binlerce Gazzeli, İsrail’in uyguladığı abluka ve saldırılar nedeniyle tedaviye erişememektedir. Böbrek yetmezliği, kanser, diyabet gibi ciddi hastalıkları bulunan insanlar, tedavi göremedikleri için her geçen gün hayatlarını kaybetmektedir. Özellikle haftalık diyaliz tedavisine muhtaç yaklaşık 1000 böbrek hastası, yakıt ve elektrik yetersizliği sebebiyle çalışamayan merkezlerde hizmet alamamakta; bu nedenle çok sayıda hasta yaşamını yitirmektedir.
Kemoterapi ilaçlarının tükenmesi, radyoterapi cihazlarının elektriksiz kalması gibi sebeplerle kanser tedavileri yapılamamakta; hastalar ilaç temin edememekte ve abluka nedeniyle yurtdışına sevk de edilememektedir. Gazze Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre, tedavisi yarım kalan kanser hastalarının sayısı 1000’in üzerine çıkmıştır. Bu rakamlar, Gazze’de yaşananların sadece bir savaş değil, sistematik bir insanlık suçu olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Gazze’de derinleşen insani krizin hafifletilmesi için, bölgenin enerji ve temiz su ihtiyacının bir an önce karşılanması hayati önemdedir. İsrail’in uyguladığı sistematik abluka nedeniyle Gazze halkı, özellikle çocuklar, dehidrasyon, kronik ishal ve kolera gibi kirli ve yetersiz su tüketiminin tetiklediği ciddi sağlık riskleriyle karşı karşıyadır. Temiz içme suyu temini, artık sadece bir yaşam konforu değil, doğrudan hayatta kalma meselesi haline gelmiştir.
Ayrıca, Gazze’ye yakıt girişinin engellenmesi, yalnızca hastanelerdeki tedavi hizmetlerini değil; ulaşım, gıda üretimi, barınma ve iletişim gibi hayatın tüm alanlarında insani yaşam koşullarını felce uğratmaktadır. Elektrik ve yakıt eksikliği, özellikle sağlık kuruluşlarında tedavi süreçlerini neredeyse durma noktasına getirmiştir. Bu durum, zaten zor şartlar altında hayatta kalmaya çalışan Gazzelilerin yaşamını daha da dayanılmaz hâle getirmektedir.
Tüm bu yaşananlara rağmen İsrail, Birleşmiş Milletler kararlarını, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin açıklamalarını ve uluslararası hukuku hiçe sayarak saldırılarına devam etmektedir. Uluslararası mekanizmalar, etkisiz kınamalar dışında somut adım atmamaktadır. Oysa bu vahşet karşısında tüm dünyadaki vicdan sahipleri, İsrail’e yönelik etkili, caydırıcı ve somut yaptırımlar uygulanmasını beklemektedir. Çünkü İsrail yalnızca güçten ve kararlı duruştan anlar.
Bugün herkesin sorması gereken soru şudur:
“Bu soykırım sürerken ben üzerime düşeni yapıyor muyum?”
Her birey, her kurum ve her ülke, Gazze’de işlenen bu insanlık suçunu durdurmak adına harekete geçmelidir. Artık açıklamaların ve sözün değil, fiilî adımların zamanıdır!
Artık mesajlarla değil, cesur adımlarla konuşmalıyız!
Bu noktada yalnızca insani yardım çağrıları ya da kınama açıklamaları değil, yöneticileri harekete geçirecek somut ve kararlı adımlar atılmalıdır. İsrail’le sürdürülen tüm diplomatik, ticari ve askeri ilişkiler derhal gözden geçirilmeli; istihbarat paylaşımı, su, çelik, enerji ve silah anlaşmaları başta olmak üzere her türlü iş birliği iptal edilmelidir. İsrail elçilik ve konsolosluklarının kapatılması, karşılıklı resmi temasların askıya alınması ve ticari ambargo uygulanması gibi adımlar atılmadan bu vahşetin durması ya da durdurulması mümkün değildir. Bugün, bazı gayri Müslim ülkelerin bile aldığı cesur tedbirlerin gerisinde kalmak İslam dünyası için büyük bir utançtır. Artık çözüm, Birleşmiş Milletler gibi etkisiz yapıların inisiyatifine bırakılmamalı; Kudüs’ü haçlılardan kurtaran Selahaddin Eyyubi'nin, ümmetin izzetini koruyan Sultan Abdülhamid’in duruşu örnek alınmalıdır. İslam ülkeleri, ümmetin iradesini temsil eden kararlı liderliklerle bu zulme karşı tarihi bir direniş ortaya koymak zorundadır.
Bu vesileyle, 31 Mayıs 2010’da yaşanan ve Gazze ablukasını kırmak amacıyla yola çıkan Mavi Marmara yardım filosunu ve bu uğurda şehit düşen kardeşlerimizi rahmetle ve saygıyla anıyoruz. Mavi Marmara olayı, sadece bir gemiye yapılan saldırı değil, tüm insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Uluslararası sularda gerçekleşen bu saldırı, insani yardım gönüllülerine yönelik silahlı müdahale, İsrail’in hukuk tanımazlığının ve pervasızlığının açık bir göstergesidir.
Mavi Marmara, ümmetin vicdanıyla yol alan bir rahmet gemisiydi. Gazze’ye ulaşamasa da, kalplerimize ulaşan bir direniş çağrısı oldu. O gemide taşınan sadece insani yardım değil, bir inanç, bir direniş ruhu ve ümmetin onuruydu. Şehitlerimizin kanı denizlere karıştı, ama sesi tüm dünyaya yayıldı.
Ve bizler bugün buradan ilan ediyoruz: Mavi Marmara bir gemiden fazlasıdır; bir bilinçtir, bir duruştur, bir direniş çizgisidir. O gün Gazze’ye doğru yola çıkan yürekler bize “dünya sessiz kalsa da sen susma!” dedi.
Biz bu davanın nöbetçileri olarak onların izinden yürümeye, zulmün karşısında dimdik durmaya devam edeceğiz.
Bizler sivil toplum kuruluşları ve vicdan sahibi insanlar olarak, Kudüs, Mescid-i Aksa ve Filistin özgür oluncaya dek mücadelemizi tüm gücümüzle sürdüreceğimizi ilan ediyoruz!
Yaşasın Kudüs! Yaşasın Gazze! Yaşasın Nehirden Denize Özgür Filistin! Yaşasın Mavi Marmara’nın Onurlu Direnişi!
Program yapılan dua ile sona erdi.