Ümraniye’de Hicret Bilinci Konuşuldu

Ümraniye’de Hicret Bilinci Konuşuldu

Özgür-Der Ümraniye Şubesi’nin Sabahattin Zaim Kültür ve Eğitim Merkezi’nde gerçekleştirilen ve “Dış Dünyaya İlgi ve Hicret Bilinci” adını taşıyan bu ay ki panele Mehmet Ali Kaçmaz başkanlık yaparken, Mustafa Eğilli ve Kenan Alpay da konuşmacı olarak katıl

Özgür-Der Ümraniye Şubesi'nin "Öncü Kur'an Neslinin İnşası –Mekke Dönemi" üst başlığıyla düzenlediği aylık paneller dizisinin yedincisi gerçekleştirildi. 18 Nisan Cumartesi akşamı yine Sabahattin Zaim Kültür ve Eğitim Merkezi'nde gerçekleştirilen ve "Dış Dünyaya İlgi Ve Hicret Bilinci" adını taşıyan bu ay ki panele Mehmet Ali Kaçmaz başkanlık yaparken, Mustafa Eğilli ve Kenan Alpay da konuşmacı olarak katıldılar.

Panelde Mekke döneminin genel yapısından İslami hareketin oluşum ve gelişim seyrine, hicretin önemi ve boyutlarından günümüzde oturtulması gereken yere değin birçok konu konuşuldu.

Özgür-Der Ümraniye Şubesinin aylık panelleri ve programın akışı hakkında dinleyicileri bilgilendirerek paneli takdim eden Mehmet Ali Kaçmaz şunları söyledi:

"Dünyanın yaratılışından günümüze "hak" ve "batıl" mücadelesi sürüp gitmektedir. "Batılı" cahili sistemler ve koruyucuları temsil ederken, "hakkı" ise İlahi kaynağımız olan Kuran'ın tarif ettiği müminler temsil etmiştir.

Günümüze veya üst başlığımız olan Mekke Dönemine baktığımızda cahili sistemlerin daha baskın olduklarını görebiliriz. Müminlerin bu cahili sistemlerle yani dışlarındaki dünyayla ilgileri nasıl olacak? Tabii dış dünya derken direk şahıs bazında düşünebileceğimiz gibi devlet ve sistem bazında da düşünebiliriz.

Müslümanlar sadece kendi bölgelerine hapsolup kendi sorunlarıyla mı mücadele edecekler yoksa bunu yapmakla birlikte İslami mücadelenin doğal sonucu olarak dış dünyayla da ilgilenmeleri gerekecek? Bunların birbirleriyle etkileşimleri ne derece olacak?"

Ve buna bağlı olarak hicretimiz nasıl olacak. Hicret ne zaman kaçınılmaz olur? Hicreti dar bir kalıba sokup sadece zorunluluk anında yapılan bir eylem bir kaçış olarak mı görmek gerekir yoksa yeryüzünde halifeliğin gereği olarak ta hicret yapılamaz mı? Hicret sadece mekânsal yer değiştirme olarak algılanmalı yoksa farklı hicret yöntemleri de var mıdır? gibi sorulara, karşılıklı cevap bulmaya çalışacağız."

İlk konuşmacı olarak söz alan ve sunumuna Mekke'nin coğrafi konumuna dönük saptamalarla başlayan Mustafa Eğilli çölün ortasında yer alan bir site devleti olsa da zannedilenin aksine Mekke'nin bu konumunun onun dünyayla irtibatı olmadığı anlamına gelemeyeceğini, Mekke'nin çevresiyle çok zengin bir ilişkiye sahip olduğunu söyledi. Mekke'nin ve Hicaz bölgesinin medeniyet havzalardan uzak olmakla birlikte bu dezavantajın aynı zamanda başka avantajlar da doğurduğunu ifade eden Eğilli, Pars ve Roma başta olmak üzere Mekke'nin çevresini kuşatan Irak, İran, Hindistan, Yemen, Mısır ve Bilad-i Şam'daki ugarlık havzalarıyla çok yönlü temas halinde olduğunu kaydetti.

Mekke'nin dış dünyayla ilagi ve temasını sağlayan araçlar üzerinde de duran Eğilli, ticaret yolları ve ticari anlaşmaların bunu sağladığını ve Panayırlar ile Hacc merasimlerinin de bunu pekiştirdiğini söyledi. Dönemin dünya ticaret yollarından malların dolaşarak Mekke'ye ulaştırıldığını kaydeden Eğilli, Mekke eşrafının da ileri düzeyde itibarlı tüccarlar olduklarını, öyleki çevre krallıkların saraylarında ağırlanacak ve ticari andlaşmalar yapacak düzeyde zengin bir diplomasiye sahip olduklarını söyledi. Bu ticari etkinlik yoluyla dış dünyadan Mekke'ye bilgi akışının da gerçekleştirildiğini belirten Eğilli, yine Mekkeli putperestlerin bu vesileyle çevre uygarlıklarda yaşanan Sabiilik, Mecusilik, Haniflik, Yahudilik, Hıristiyanlık vb. temas kurduklarını ifade etti.

Mekke'nin dış dünyayla temasını sağlayan bir diğer önemli unsur olarak da Panayırları kaydeden Eğilli, her yıl Haram aylarda düzenlenen panayırlara Arabistan'ın dört bir yanından katılımların olduğunu; bu panayırlarda salt ticari etkinlikler değil aynı zamanda şiir, yarışma vb. kültürel etkinliklerin de düzenlenip bilgi alış verişinde bulunulduğunu ve siyasi ilişkilerin sağlandığını belirterek Panayırların dini, siyasi, ekonomik, kültürel boyutları olduğunu söyledi. Ayrıca Kâbe dolayısıyla Mekke'nin dönemin kendisini İbrahim-İsmail'e nispet eden Arap putperestleri arasında dini bir merkezi de ifade ettiğini kaydeden Eğilli, Mekke'de gerçekleştirilen Hacc merasiminin de dış dünyayla teması sağlayan bir diğer unsur olduğunu hatırlatarak şunları söyledi: " Mekke'nin bu özelliklerinden dolayı Mekke dış dünyaya kapalı, çöl kumlarına gömülmüş münzevi bir kent değildi. Aksine etrafındaki güç dengelerinden haberdar, buralardaki uygarlıkları az çok tanıyan, Hıristiyanlık, Yahudilik ve de Zerdüştlük hakkında malumatı olan insanların yaşadığı bir kentti... İşte Vahiy Rasululllah'a (s) böylesi irtibatlara ve etkileşim gücüne sahip olan Mekke'de nazil olmaya başlamıştır. Bu durum mesajın hızla çevreye yayılmasında ciddi bir avantaj oluşturmuştur."

Dış dünyaya ilgiyi Müslümanlar üzerinden de değerlendiren Eğilli, Müslümanların ve İslam davetinin dış dünyaya ilgisinin nedenleri ve boyutları üzerinde  de durarak çeşitli açıklamalarda bulundu.

Mekke'deki Müslümanların dış dünyaya ilgilerinin iki açıdan oluştuğunu belirten Eğilli, bunun öncelikli olarak Vahyin evrensel niteliğinden kaynaklanan ilkesel bir sorumluluktan neşet ettiğini, ikinci olarak da içerisinde mücadele edilen hayatın ve mücadelenin doğasının kaçınılmaz bir zorunluluğundan kaynaklandığını söyledi. Birincisi bağlamında "Tüm insanlığı muhatap alan evrensel bir mesajın sadece Mekke site devleti sınırlarına hapsolup dış dünyayla ilgilenmemesi düşünülemez." diyen Eğilli ikincisi meyanında da şunları kaydetti: "Dış dünyaki gelişmelerin az çok yaşanılan ülkeye etkisi olur. Özellikle bölgedeki etkin güçler arasında meydana gelen gelişmeler, dengelerin değişmesi, güç odaklarında ve etki alanlarındaki değişim tüm bölgeye doğrudan tesir eder." Bu durumun dünyadaki gelişmelere kayıtsız kalınamayacağının da somut kanıtı olduğunu sözlerine ekleyen Eğilli, küreselleşen günümüz dünyasında daha bariz olan bu durum gibi aynı durumun yoğun ilişkiler ağına ve iktidar yarışına sahip olan Mekke toplumu ve bir muhalefet hareketi olarak Risalet hareketi için de geçerli olduğunu kaydederek bunu Rum Suresi'nin konu edindiği Bizans-Sasani çatışması üzerinden örneklendirdi. Rum Süresi'ne de yansıdığı üzere başta Bizans-Sasani çatışması olmak üzere mekansal boyutta hicret için uygun ortam arayışında da Müslümanların dış dünyayla itikadi, siyasi, stratejik vb. nedenlerle oldukça ilgilendiklerini belirten Eğilli, bu yönüyle hicretin ittifak, alternatif yer-mekan, tebliğ ve davetin sağlıklı gelişimi için uygun ortam arayışı olarak düşünülebileceğini söyledi. Eğilli, tebliğini Taif ziyareti, 1. ve 2. Habeşistan hicretleri, Akabe Biatları ve Medineye Hicret üzerinden çeşitli tahlillerde bulunarak tamamladı.

İslam Toplumlarının Ufku Bütün Yeryüzünü Kuşatmalı

İkinci konuşmacı olarak söz alan ve tebliğinde hicretin boyutları ve ilk neslin örnekliğinde hangi mantıkla oluştuğu üzerinde duran Kenan Alpay da insanın yeryüzüne halife kılınışı sorumluluğunu hatırlatarak peygamberlerin tümünün bütün yeryüzünü gündemlerine aldıklarını, yeryüzünün Müslümanlara mescit kılınması, peygamberin alemlere rahmet vasfı, insanlık içinde en hayırlı ümmet olmanın gerekçesi kılınan emri bil maruf ve nehyi anil münker sorumluluğu,  yeryüzünde fitne-fesad kalmayıncaya ve din yalnızca Allah'ın oluncaya kadar cihad çağırısı vb. birçok olgunun, vahyi göndermelerin sınırları aşan ve tüm yeryüzünü kuşatan bir ilgi sorumluluğunu Müslümanlara yüklediğini söyledi. Yine bu bağlamda Müslümanların Mekke cahiliyesinin kuşatması altında ve alabildiğine zayıf durumdayken vahyin, Rum Suresi üzerinden onların ilgilerini Bizans-Sasani çatışmasına yönlendirmesinin önemi üzerinde duran Alpay, bunun oldukça önemli ve öğretici olduğunu, İslam toplumlarının her dönem ve durumda dünya gündemi diye bir perspektiflerinin olması gerektiğini vurguladı. Kendi şehirleri ve bölgeleri ile sınırlı bir dünya algısının Müslümanlarca kabul edilemeyeceğine dikkat çeken Alpay toprak temelli bir vatan anlayışının Kur'an'ın çizdiği ufukla  ters olduğunu ifade etti.

Bağlamından Kopartılmış Kavramlara Örnek: Hicret

Bağlamından kopartılmış kavramlara örnek olarak hicret üzerinde duran Alpay, Mevdudi'nin "Dört Terim"i ve S. Kutub'un "Yoldaki İşaretler"ine kadar Rab, İlah, Din, İbadet, Cahiliye vb. kavramların merkeziliğinin bilinmediğini, tarihi süreç içerisinde kavramların alabildiğine daraltılıp Kur'anî bağlamından uzaklaştırıldığını ve merkezi önemde bir kavram olarak hicretin de bundan fazlasıyla payını aldığını söyledi.

Hicretin salt bir mekansal değişim olmadığının altını çizen Alpay, bunun onun yalnızca bir yönünü ifade ettiğini ve hatta mekansal hicretin fikri ve ameli hicretin bir sonucu olduğunu belirterek hicret olayının tedrici-aşamalı bir süreç izlediğini ve bunun da evrensel bir durum olduğunu söyledi.

Statik Değil, Dinamik Bir Eylem: Hicret

Hicretin tarihte bir kere olup bitmiş bir olay olarak da düşünülmemesi gerektiğinin önemi üzerinde duran Alpay, tersine hicretin tıpkı namaz, infak, cihad vb. gibi temel bir farziyet olduğunu ve hayat içerisinde çok yönlü/çok farklı tezahürleri olan dinamik ve evrensel bir ibadet olduğunu söyledi. Vahyin nuzülü sürecinde aşamalı olarak hicret kavramını nasıl kullandığını da ayetlerle örneklendiren Alpay, vahyin daha ilk ayet ve sürelerinde her türlü fikri, itikadi, ameli, ahlaki, siyasi, sosyal vb. "rücz"den hicret ederek elbisesini temizlemeye ve kişiliğini arındırmaya teşvik ettiğini kaydeden Alpay içkiden, kumardan, zinadan, anıt heykellerden, faldan ve fahşadan, münkerden, fücürdan, zulüm ve tuğyandan vb. uzaklaşmayı ifade eden her eylemin de birer hicret olduğunu vurguladı.

İkinci olarak da yoğunlaşan baskı ve kuşatma ortamında vahyin Müslümanlarda mekansal bağlamda hicret bilincini inşa ettiğini belirten ve buna dönük ayetleri zikreden Alpay, bunun da Allah'ın dinini yaşama ve yayma konusunda arzın geniş olduğu, İslam'ın her yerde yaşanabileceğine ve bunun için uygun-alternatif zeminler oluşturma bilincine teşvik etmesi açısından önemli olduğunu söyledi.

Pratik düzlemde başta Hz. İbrahim (s) olmak üzere Allah elçilerinin hicretleri üzerinde duran Alpay, Hz. Muhammed (s) ve Sahabe neslinin siyerinden de örnekler vererek hicret eyleminin çeşitli boyutlarına dönük açılımlarda bulundu. Bu meyanda 1. Habeşistan Hicretini örnek veren Alpay hicret eden 15 kişinin dördünün kadın olması ve ayrıca bunların köleler değil toplum nezdinde itibarlı şahıslar olmasının oldukça dikkat çekici olduğunu, bunun da mekansal hicretin salt işkenceden kaçma olmadığının somut göstergesi olduğunu söyledi. Ayrıca bu hicret olayının ferdi değil istişari arka planının önemine de dikkat çeken Alpay, muhacirlerin aynı zamanda tüccar olmalarının da dikkate şayan olduğunu ve burada bir gizlenme, kaçma eylemi değil daha ziyade mesajı başka diyarlara taşıma, uygun ortam oluşturma vb. gerektiren temsil bilinç ve yeterliliğinin de önemini işaret ettiğini belirterek ikinci Habeşistan Hicretine dikkat çekti. Bu hicret olayında öne çıkan öncü bir portre olarak Cafer bin Ebi-Talib'in Kureyş'in geliştirdiği komplo karşısında Necaşi'ye dönük yaptığı hitabı da okuyan Alpay, bu hitabın içeriğinin o zamana kadar inmiş olan vahyi mesajın çok beliğ bir şerhi ve bir tür özünün aktarımı niteliğinde olduğunu ve ayrıca bunun hicretin mantığını ortaya koyması bakımından da çok önemli bir belge olduğunu söyledi.

Ayrıca Rasulullah'ın Taif'e doğru hicret girişimi üzerinde de duran Alpay, yine bunda da önemli dersler olduğunu hatırlatarak Taif'in o dönemde Hubel putuyla dini bir merkez, serinleme yeri olmasıyla coğrafi bir merkez, tefecilik ve faizin yaygınlığı dolayısıyla da ekonomik bir merkez niteliğinde olduğunu ve dolayısıyla Hz. Muhammed'in (s) bu tercihinin alalade değil, tersine arka planında tutarlı ve derin bir muhasebenin yer aldığı stratejik bir tercih ürünü olduğunu söyledi. Alpay, ayrıca Hz. Muhammed'in (s) anne tarafından akrabalarının bu kentte bulunmasının ve bazı Taifli kabileler ile Kureyş arasındaki andlaşmazlıkların da stratejik tercihinde rol oynadığını ifade etti.

Hicret İmanın Doğal Bir Tezahürüdür!

Hicretin vahyin nuzül sürecinde duygu, fikir, ahlak düzlemleri, sosyal zeminde ve mekansal bazda gerçekleştiğini ve bunun safhalı bir eylem olduğunu kaydeden Alpay, tebliğini şu vurgularla tamamladı: "Hicret imanın doğal bir tezahürüdür. Sadece Hz. Peygamber'in (s) döneminde yaşanmış bir olay değil, her dönemde çeşitli şekilerde yaşanması gereken tıpkı namaz gibi kaçınılmaz bir farziyettir... Hicret, imandan sonra ve cihaddan önce mutlaka yaşanması gereken inkılabi bir ameldir! Hz Peygamberin ve ashabın Mekke'den Medine'ye hicreti dünya tarihinde önemli bir gelişmedir. İslam toplumlarının cemaatten devlete geçiş sürecini işaretleyen önemli bir toplumsal hareketliliktir. Rasulullah'ın deyimiyle 'kafirlerle savaş devam ettiği müddetçe hicret hiç bitmeyecek bir eylemdir.' Hicret anayurdu Allah rızası için terk edebilme iradesidir. Allah Teala'nın rızasını her türlü sevgi ve bağlılığın önünde tutabilme şiarı olarak hicret kötülükleri terk, iyilikleri talep etmektir. Hicret imanın sonucu, cihadın takdimidir! Gerek sembolik düzeyde gerekse eylem düzeyinde berrak bir akideye, temiz bir ahlaka, salih bir amele sahih bir yönelişe hicret ederek ulaşabiliriz. Hicret hem bir iç inkılaptır hem de siyasal ve sosyal alanlarda İslami bir inkılaptır."

İkinci turda dinleyicilerin katkı ve sorularıyla devam eden panel, konuşmacıların tamamlayıcı vurgularıyla sona erdi.

Haber: Haşim Ay

Önceki ve Sonraki Haberler