Wadah Khanfar’ın İlk Bahar adlı eseri Üsküdar Özgür-Der'de değerlendirildi

Wadah Khanfar’ın İlk Bahar adlı eseri Üsküdar Özgür-Der'de değerlendirildi

2020-2021 dönemini video konferans üzerinden aksatmadan gerçekleştirdiği programlarla değerlendiren Üsküdar Özgür-Der, yeni dönemi yerleşkesinde yüz yüze düzenlediği programla başlattı.

İlk programın sunumunu Yahya Yolcu kardeşimiz yaptı. Şubemizde ayda bir yapılacak olan 'Siyer/Güncel Hayat Fıkhı' üst başlıklı programda Wadah Khanfar’ın siyer çalışması olan “İlk Bahar” adlı kitabının ilk bölümünün değerlendirmesi yapıldı.

Wadah Khanfar’ın hayat hikayesi ile başlayan sunumda: 1968 Filistin Cenin doğumlu. Ürdün Mühendislik Edebiyat Fakültesinde Felsefe lisans dalında Sudan felsefe dalında yüksek lisans yapmış yazar Hanfar, El Cezire kanalının yöneticiliğini yapmaktaydı. 20 Eylül 2011 tarihinde, El Cezire'deki görevinden ayrılmıştır. Vadah istifasından sonra Ortadoğu halklarının refahı özgürlüğü ve siyasal gelişimi faaliyetlerini yürüten El Şark Forumuna ve ortak çalışma forumuna girdi. Halen forumların başkanı.

Hz. Peygamber’in biyografisi tarihin erken dönemlerinden itibaren sayısız çalışmaya konu edilmiştir. İLKBAHAR, siyer yazımına farklı ve yeni bir tarz kazandırarak Hz. Peygamber’in hayatının stratejik yönlerini tespite çalışmakta, bu sayede günümüz toplumları için bir anlayış tarzı ve algı haritası belirlemeyi hedeflemektedir.

whatsapp-image-2021-10-09-at-14-04-34.jpeg

Yazar kitapta Hz. Peygamber’in gönderilmesinin hemen öncesinde ve onun peygamberlik görevini yürüttüğü esnada dünyaya hâkim olan politik ve stratejik gerçekliğin bütüncül bir portresini çizmektedir. Çabasında yalnızca İslami kaynakları referans edinmekle yetinmemiş, aksine Hz. Peygamber’in etkileşim içine girdiği uluslararası ve ekonomik gerçekliğe farklı perspektiflerden ışık tutacak Bizans, Himyer, İran ve Habeş kaynaklarını da kendine başucu kaynakları edinmiştir.

Kitabın yazılmasındaki amaç, bugünün gerçekliğinin muhatabı olan bizlere politik ve stratejik bir bilinç kazandıracak epistemolojik bir yöntemin ve bütüncül bir sistemin inşa edilmesi arzusu olarak tanımlanmıştır.

Kitabın ilk bölümünde Son Sahne başlığı altında Mekke’nin Fethinde Nebimizin kendisini Mekke’den çıkaran kendisi ile savaşan bir topluma karşı Yusuf Nebi gibi muamele edişini edebi bir dille anlatıyor.

Önsöz bölümünde; tarihin sıra dışı ve özel birçok şahsiyetin hikâyeleri ile dolu olduğunu bunların toplumlarını ve bazen tüm dünyayı değiştirecek işler yaptıklarından ulusların toplulukların kendilerini bu kişilere nispet ettiklerini ifade ederek Persli Darıus, Makedonyalı Büyük İskender, Romalı Jul Sezar ve Bizanslı Justinian’ı örnek gösteriyor. Bunların ortak özelliği otoritenin güçlenmesi, servetin büyütülmesi ve askeri başarılar… Hz. Muhammed de hızlı ve köklü bir devrim gerçekleştirdi. O’nun yöntemi otoritenin merkezileşmesi ve servet birikimden beslenmedi. Milliyetçi ve emperyalist değildi.

Önceki nebiler bir topluluğa bir kavme gönderilmiştir… Son Nebi ve son mesaj oluşu İslam’ın gelecekte de yaşayacağına işaret eder. Bu mesaj zamanla bozulup gitmek bir yana her nesle uyum sağlayacak yenilenecek bir mesaj olmasıdır. Gelişmesi bir yandan mevcut zaman dilimiyle sıkı bir irtibat halinde aynı zamanda da yüzü geleceğe dönük. Tam da bu noktada zamanla yükselen insani yörüngede İslam’a itici güç kazandıran bir denklem Yöntem geldi. Bu denklem dinin temel sabiteleri ve gelişen insan aklı arasında kurgulanmıştı, değişmez naslar ve değişebilen mana arasında inşa edilen sürekli bir etkileşimden ibarettir. Bu sayede hayatın zaman içinde akışına ayak uydurabilecek yaşayan bir düşünce üretebilecekti.

Yazar “Eğer İslam’ın kriz içerisinde olduğu izlenimi uyandıran bir döneme rastlarsak bu durum bize dinin temel sabiteleri ve gelişen insan aklı arasında kurgulanan etkileşim denkleminin bozulduğunu gösterir. Temel sabiteler tam ve eksiksiz olduğuna göre mesajın kendisi değil, mesajla mükellef kılınan akıl bir kriz ve durgunluk yaşıyor demektir.” Şeklinde bir durum yorumlaması yapmıştır.

Alemler için bir örnek  başlığı altında;

Nebinin biyografisinin stratejik yönüne değinen metinleri dört esasa uygun şekilde ele almalıyız.

1) KURAN’ın bize doğru bir şekilde aktarıldığı kesindir. Kur’an bu olayları hassas bir dille anlatmakta. Kur’an ayetlerini nüzul sırasına uygun olarak ve bağlamında değerlendirmek Nebinin siretinde yer tutan hadiselerin anlaşılmasında oldukça kapsamlı bir bilgi kaynağı oluşturacaktır.

2) Persler, Romalılar, Habeşliler (Aksum devleti) ve Himyeriler gibi diğer milletlerin bu döneme ilişkin yazılı tarihleriyle mukayeseli bir yöntem takip edilmesidir. Bu metinler siyer kapsamında ki belli bir vakanın gerçekleştiği dönemde hüküm süren bölgesel ve uluslararası iklimi değerlendirmemize yardımcı olur.

3) Münferit hadiseleri genel bağlamı içinde okumak. Bu yaklaşım siyaset biliminde “Sadece bilginin kendisine güvenmek – söz konusu bilgi doğru bile olsa-olayı ve sonuçlarını idrak etmede kişiyi başarısızlığa sürükler.” Şeklinde prensip haline getirilmiştir.

Bilgi bağlamı olmaksızın idrak edilemez. Saik sebep ve kökleriyle ilgisi kesilmiş bir bilgi vakayı anlamada işe yaramaz. Tam tersine idraki güçleştirir ve hedef şaşırtır.

4) Stratejik olaya BÜTÜNSEL BİR PERSPEKTİFLE BAKMAK. Stratejik güç dengeleri sadece ordular ve ittifaklar temelinde oluşturulmaz. Kompleks ve çok bileşenli bir sürecin ürünüdür.

PEYGAMBERİN STRATEJİK METODUNUN İLKELERİ

Bu metodu ancak üstün bir hikmetle donatılmış ve işlerin akıbetini öngörmede derin bir kabiliyete sahip olanlar başarabilir.

Bu ilkeler; Nebinin stratejik metodunun ıslah ve ahlak temelli olması, stratejik metot; yok edici bir mahiyete sahip olmaması.

Hüküm vermede aceleci davranmak yerine uzunca etkileşim içine girmek ve kademeli bir savunma yöntemi takip etmek.

Derin bir iyimserlik ve mevcut durumun darlığı ve detaylarında boğulmak yerine geleceğin genişliğini öngörebilmektir.

Kendini düşmanlarının çizdiği alanda sınırlamak yerine atılganlığa ve gözü pekliğe dayanan strateji izlemeseydi.

BİRİNCİ BÖLÜM

MEKKE: MEKAN VE MAKAM

“Allah risaletini nereye tevcih edeceğini çok iyi bilendir.” Enam/124

Mekke’nin coğrafi konumunun seçimi ilahi bir belirlemedir. Miladi 500. Yıl ile başlar Mekke. Bu yıl KUREYŞ diye bilinen siyasi ve sosyal yapının doğuşuna işaret eder.

KUSAY B. KİLAB VE KUREYŞ’İN İSTİSNAİ DURUMU:

Mekke’nin siyasi ve sosyal yapısının kurucusu, Nebi’nin 4. dedesidir. Mekke’nin hâkimiyetinin Huzaa kabilesinden Kureyş’e geçmesinde amil. Babası Kureyş’li, karısı Huzaa lideri Huleyl Elhuzai’nin kızıydı. Huleyl öldüğünde Kâbe’nin ve Harem’in işlerinde kendisinin ve kabilesinin daha layık olduğunu ileri sürdü. Böylece görevlendirmeler yaptı. Huzaa ile savaşa girdiler ve o dönemin âdeti olarak tahkime gittiler. Sonuç Kureyş’in harem üzerinde ki velayeti onaylandı. Kureyşliler Araplar arasında saygın bir konuma yükseldi. Mekke’nin kenarlarına yayılmış olan Kureyşlileri Mekke’nin merkezine yerleştirdi. Bu durum o dönem kınanacak bir tutumdu. Daha önce kimse haremde ikamet etmemişti. Kusay kabilesini Harem’e yerleştirdi. Kureyş nesep asalet sayı çokluğu ve güç ile diğer kabilelerle boy ölçüşemezdi ancak bundan sonra kriter Kabe’nin komşusu ve hizmetkarı olarak onu üstün hale getirdi.

Kusay sonra Kureyş’i örgütledi. Entegre bir yönetim sistemi kurdu. (Yürütme hükümeti) 

RİFADE:  Hacılara yemek temin ve dağıtma.

SİKAYE: Su ve süt temin ve dağıtımı

HİCABE: Kâbe’nin bakımı temizliği ve onarımı.

DARUNNEDVE: Yönetim ve Başkanlığı

LİVA: Savaş durumu ve hazırlığı

Daha sonra Kureyş’in fiili başkanlığı Abdulmenaf’ın oğlu Haşim’e geçti. Haşim’in en büyük başarısı Mekke’yi çölün ortasında bir ticaret merkezi yapmasıydı.

ÎLÂF (ticari anlaşmalar) ve Altın Çağ’ın Başlangıcı

Haşim Şam’a yaptığı yolculukta fiyatların Yemen’den çok pahalı olduğunu gördü.

Yazar fiyatların Yemen’de düşük Şam’da pahalı oluşunu o dönemdeki dünya ticaretinin durumu ile izah ediyor. Çin ve Hindistan pazarlarını iki ayrı dünya imparatorluğu olan Persler ve Romalılara bağlayan ticaret yollarını incelemeliyiz.

KUZEY İpek Yolu; Halen Çin’in canlandırmaya çalıştığı Çin’den Orta Asya’ya ve oradan da Bizans Devleti’ne ve oradan da Bizans ve Avrupa’ya uzanan Kuzey İpek Yolu 2000 yıl boyunca 6000 km. en önemli uluslararası yoldu. Tütsü, değerli taş, baharat ve ipek taşınırdı.

ORTA İpek Yolu; muson rüzgârlarından faydalanarak deniz üzerinden Hindistan’ı Arap Körfezi’ne sonra Basra’ya bağlardı. Ardından karayolu ile Sasani devletinin hüküm sürdüğü Irak’tan geçerek Şam’a ulaşırdı.

Üçüncü yol, Hindistan’dan Aden’e bağlanan Güney denizidir. Önceki iki yolda problem çıktığında (savaşlar) kullanılırdı. Miladi 5. Yüzyıl başlarında Perslerle Romalılar arasında peş peşe patlak veren çatışmalar sonunda üçüncü yol kullanılmaya başladı. Eğer mallar Yemen’den Şam ve Irak’a kara yolu ile Mekke üzerinden ulaştırılabilirse transfer güzergâhı iki imparatorluk arasında ki çatışmadan uzak olacaktı. Ancak Arap baskınlarına maruz kalınıyordu. Kureyş’in Arap kabileleri arasında ki konumu kafileleri baskınlara karşı güvence altına alma noktasında manevi statüsünü kullanmak gibi bir fırsat sunmuştu.

Kureyş Suresinde ki Îlâf’ın iki yönü bulunmaktaydı. --İlk olarak Îlâf Kureyş ticaretinin Şam, Yemen, Irak ve Habeşistan ‘a girmesine imkân tanıyan bir anlaşma olmasıydı. Bu sınırları, geçiş noktaları ve belli bir vergi düzeni olan devletlerdi. Haşim ve Kureyş’in yapacağı Îlâf bu resmi izni sağlamaktı.--İkinci olarak çöl boyunca uzanan ticaret yolunda yerleşmiş Arap kabileleriyle yapılan anlaşmalardı. Bu kabilelerle kurulan İttifak iki tarafa da fayda sağlayacaktı. Baskınlardan korunma yol güvenliği ücreti ya da imtiyazlar. Îlâf bazen Haşim’in kabile liderlerine verdiği kar payıydı. Kendi mallarıyla birlikte onların mallarını da taşıdı. Onların kervanlarını da kendi kervanına katıp götürdü. Bu sayede mukim olanlar durdukları yerden kazanç sağlarken yolculuğa çıkanlar da kendilerine güvence sağladı.

Haşim öldüğünde bu işi Muttalip üstlendi. İlerleyen yıllarda Îlâf, Şam’ın yanı sıra diğer bölgeleri de kapsayacak şekilde genişledi.   

İKİNCİ BÖLÜM;

MEKKE’NİN ÇEVRESİNDEKİ DÜNYA

KONSTANTİNOPOLİS’İN DİRİLİŞİ

5. yy.ın en önemli olayı, hiç şüphesiz Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılması. 4 Eylül 476 Cermenler tarafından Romulus tahttan indirildi. İmparatorluğun Batı ayağı yıkılınca ağırlık ileride Bizans İmparatoru olarak anılacak Doğu Roma İmparatorluğu’na kaydı.

Konstantin, Hristiyanlığı benimseyen ilk Roma İmparatoru idi. Piskoposları İlk Ekümenik Konsey toplantısına davet etti. Toplantının amacı İskenderiye Piskoposu 1. Aleksandros ile Piskopos Arius arasında ki büyük bir anlaşmazlığı sonlandırmayı amaçlamışlardı. 250-318 piskopos katıldı. Konu Hz. İsa’nın tabiatı. Aleksandros İsa’nın tanrının oğlu olduğunu ve ve ilahi tabiatlı olduğunu söylerken Arıus tevhitçi bir yaklaşımı ileri sürüyordu. Nikea (İznik) Konsilinin açılışını 20 Mayıs 325’te bizzat yaptı. Konsil Arıus’u sapkın ve bidatçı ilan etti kitapları yakıldı, takipçilerine zulmedildi, Arıus İspanya’ya sürüldü.

KONSTANTİNOPOLİS’in altın çağı

Justinian Roma da dahil Kuzey Afrika İtalya gibi toprakların çoğunu kontrol altında alması sebebiyle Doğu Roma’nın en büyük İmparatoru kabul edilir. Roma anayasasını yeniden yazdırmış Roma medeni Kanunu’nu düzenlemiştir. (Justinian Kanunu) Ayasofya kilisesini inşa etmiş sanat edebiyat ve mimari gelişmiştir. Deniz filosu ile Akdeniz’de Kızıldeniz’de etkili olmuştur. Habeşistan Akabe limanına mal taşıdı. 541-543 Justinian Vebası Avrupa’da yaygınlaştı.

Bu bölümün ilerleyen kısımlarında yazar Batı Romanın yükselişini Romalıların dinini daha sonra Hristiyanlığa geçişini etraflıca anlatmıştır. Son olarak Nebimizin Roma İmparatoru Heraklius’a mektubuna değinmiştir.

Bölümün Sasani Persleri başlığı altında 3. Pers Hanedanlığı Sasanilerin  (224-637) dönemine ait bilgiler vermiştir. Roma’yla yapılan savaşlara değinmiş Perslerin dini olan Zerdüştlük hakkında bilgiler vermiştir.

Dünya Savaşı 7. yüzyılda Pers ve Roma arasında çatışma olmuştur. Sürekli olmayan zaman zaman sulhun olduğu savaşlar.

Rumlar Mağlup Oldular”    Rum/2-5

Perslerin Roma’yı yenmesi ve fakat 10-11 yıl içinde bu sefer Roma’nın Persleri yenmesi anlatılmış bu uzun süren savaşların iki büyük devleti yorduğunu bunun da İslam toplumunun fatihlerine zemin hazırladığını ifade etmiştir.

Sasani devleti iç darbelerle zayıfladı. Kubad öldürüldü 4 yılda 5 imparator değişti. İslam’ın fetih orduları Irak’a geldiğinde Sasani son buldu. (637)

Bölgesel güçler başlığında o dönemde hüküm süren HİRE KRALLIĞINI (Pers koruması altında Tevhidi Hristiyanlığa bağlı), Gassanileri (Roma koruması altında, Bizans’ın onay ve desteği ile Hristiyanlığı bölgede ) ve Aksum Krallığını kısaca anlatmış, aralarında ki savaşlara değinmiştir.

Değerlendirmenin sonuç kısmında ise: "Yazar Vahyin ve Nebinin döneminde Mekke çevresinde ve yakınında olan olayları özetlemiş bu çerçevede o dönem devletlerinin savaş ve i bunların o coğrafyaya ve topluma ticari sosyal etkilerine değinmiştir.

Kitapta; Müslüman toplumlara Hz. Peygamber’in (s.a.v.) stratejileri ve uygulamaları üzerinden bir yol haritası çizme gayreti dikkati çekmektedir. Ayrıca; Hz. Peygamber’in siyerinin günümüze nasıl örneklik teşkil etmesi gerektiğini Müslüman toplumların içinde bulundukları ulus-devletlerin, bölgesel imkânların ve küresel sistemlerin farkında olarak hareket etmeleri gerektiği ifade ediliyor." ifadeleri kullanıldı.

Önceki ve Sonraki Haberler