Beykoz’da “Yargı Bürokrasisi” konuşuldu

Beykoz’da “Yargı Bürokrasisi” konuşuldu

‘Türkiye’deki Egemen İktidar Yapısının Unsurları’ üst başlığıyla Özgür-Der Beykoz Şubesi'nin düzenlediği seminerler Yargı Bürokrasisi" konusuyla devam etti.

Özgür-Der Beykoz Şubesi'nin 'Türkiye'deki Egemen İktidar Yapısının Unsurları' başlığıyla aylık olarak düzenlediği konferansların üçüncüsü 'Yargı Bürokrasisi' alt başlığı ve Necip Kibar ile Mehmet Alagöz'ün birlikte gerçekleştirdikleri sunumla dernek binasında gerçekleştirildi.

 

Sunum, içinde yaşadığımız sistemin üç sacayağı olduğunun, bunların da kanun yapıcı yasama, uygulayıcı yürütme ve denetleyici yargı olduğunun belirtilmesiyle ve yargı bürokrasisinin bürokrasiden öte despotik bir oligarşi olarak anlaşılması gerektiği vurgusuyla başladı.

 

Yargı zihniyetinin ne kadar seçkinci ve hukuk/kural tanımaz olduğunu Müslümanların davalarından (Hamza Türkmen ve Mehmet Pamak'ın 'Kemalizm, Laiklik, Şehidlik' kitabına TCK 312/2'den açılan dava gibi) örneklerle anlatan konuşmacılar, yargı erkinin bu davalarda zorlama yorum dahi yap(a)madan kendi yasalarına/mevzuatlarına aykırı kararlar verdiklerini vurguladı.

 

Daha sonra yargı sisteminin ele alındığı sunumda ilk olarak yargının adli ve idari olmak üzere ikiye ayrıldığı, adli yargıda en üst merciin Yargıtay, idari yargıda ise Danıştay olduğu belirtilerek sıkı bir kast sistemine sahip bu kurumların yapısı ile despotik ve keyfi işleyişleri üzerinde duruldu.

 

Konuşmacılar İdare Mahkemeleri'nden ise Zehra Ergül ve Emine Hakyemez davalarından örnekler vererek bahsettiler ve bu mahkemelerde davaların genellikle duruşmasız karara bağlandığını belirttiler. Yine İdare Mahkemeleri'nde davaların daha çok usul yönünden ele alınmasından dolayı Müslümanların lehine kararlar çıkabildiğine; fakat 28 Şubat süreciyle birlikte bu durumun da istisnai bir özellik kazandığına bu dönemde İstanbul 6. İdare Mahkemesi ve Edirne İdare Mahkemesi'nin Müslümanlar lehine karar verdiği için dağıtılması örneğini vererek değindiler. 

 

27 Mayıs 1960 darbesinin ürünü olan Anayasa Mahkemesi'nden de bahseden konuşmacılar, bu kurumun teorik olarak meclis tarafından yapılan yasaların anayasaya uygun olup olmadığını şekil yönünden denetlemek için kurulduğunu ama pratikte yasaları 367 ve 10. ile 42. madde değişikliği davaları örneğinde olduğu gibi esas yönünden denetleyip yetki gaspında bulunduğunu ve bu kurumun asıl amacının söz konusu yetki gasplarından da anlaşılacağı üzere halkın isteklerinin yansıdığı meclisin iradesini ipotek altına almak olduğunu belirttiler.

Fakat yine de her ne kadar kararlarını denetleyecek bir kurum olmasa da AYM'nin kanun koyucu olmadığının, dolayısıyla da verdiği kararların kanun yerine geçmediğinin ve anayasada hala başörtüsünün yasak olduğuna dair bir yasa olmadığının altını çizdiler.

 

Daha sonra Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yapısı ve işleyişinden de bahseden konuşmacılar, HSYK'nın görece daha özerk olsa da kararlarında diğer yargı kurumlarında olduğu gibi despotluk ve keyfiliğin ön planda olduğunu ve bu kurumun kararlarına karşı yargı merciine başvurulamayacağını belirttiler.

 

Son olarak bu karamsar gibi gözüken yargı tablosunda halkın seçtiği hükümetlerin yapabileceği sınırlı değişikliklere karşılık, bu tabloyu değiştirmede asıl belirleyici olanın güçlü bir irade ve direniş bilincinin olabileceği hala anayasanın değişmezleri arasında yer alan Şapka Kanunu ve Lakap Kanunu gibi günümüzde uygulanmasından bahsetmenin bile gülünç bulunduğu yasalardan örnekler verilerek vurgulandı.

 

İlgiyle takip edilen program karşılıklı görüş alışverişi ve çay ikramından sonra son buldu.

 

Ersen Akyıldız / Haksöz-Haber
Foto: Zeynep Aydın

 

 

 

Önceki ve Sonraki Haberler