Türkiye’deki Aleviliğin Genel Değerlendirmesi

Türkiye’deki Aleviliğin Genel Değerlendirmesi

Her ay Beykoz Özgür-Der’de düzenlenen "Türkiye’deki Toplumsal Yapıyı Oluşturan Gruplar" başlıklı seminerlerin bu ayki konusu "Türkiye’deki Alevilerin Genel Değerlendirmesi" idi.

Yılmaz Çakır sunumuna öncelikle bazı kesimlerin,  Alevilik üzerine yaptıkları çalışmaları anlatarak başladı: "Alevilik üzerine araştırma yapan kesimleri maddeler halinde gruplandıracak olursak:

a) Yabancı yazar ve oryantalistler: Alevilikte Hıristiyanlığın ya da önceki panteist kültürlerin ve de medeniyetlerin izlerini bulma düşünceleri ile hareket ederler

b)  Türkçüler: Daha İttihat Terakki döneminde sosyoloji ve folklor açısından yürütülen çalışmalarla, Aleviliğin eski Türk adet ve ananelerinden kaynaklandığını savundular

c ) Kemalistler: Aleviliği Anadolu coğrafyasının ve medeniyetlerinin etkilediği bir yönelim olarak göstermek çabası içinde oldular ve Aleviliği laik yorumlamalarında uğrak yeri yaptılar. İslamı etkisiz kılmada, parçalamada Aleviliği özellikle de seksen sonrasında bir manivela gibi kullanmaya çalıştılar.

d) Sosyalistler: Bu gruptakiler Aleviliği, Safevi Devleti'nin Osmanlı İmparatorluğuna dönük siyasal hesaplarının ve kullanımlarının bir parçası hatta icadı olarak görmek yerine; onları adeta adalet savaşçısı olarak anlamak ve anlatmak istemişlerdir.

e) Alevi kesimler: Alevileri homojen addederek onları bir başlık ya da çatı altında toplamak imkânsızdır. Bunlar arasında farklı düşüncede olanlar bir hayli fazladır.

f) Sünni kesimler: Alevi kesiminin şeriatın emirlerine karşı yeterli hassasiyeti göstermeyişleri ve Şah İsmail'in Safevi Devleti ile birlik olup batı karşısında Müslümanların temsilcisi olan Osmanlı'yı arkadan hançerleme girişimleri de sünni toplumsal hafızada etkili olmuştur. Aleviliğe karşı soğukluğun temelinde de büyük oranda bu vardır.

g) Yeni çalışmalar: Objektif ve tarafsız olma kaygısıyla oluşturulan bu çalışmalarda Aleviliğin senkretizm(karışım)den bağımsız anlaşılamayacağını savunmuşlardır."  

  Devamında Yılmaz Çakır bizim yaklaşımımız ise şöyle olmalı diyerek, Alevi çevrelerin dışlanmadan Kur'an'a ve peygambere bağlılık zemininde kucaklanması gerektiğini, temel değerlerin;  ortak müşterek haline gelebilmesi için çaba gösterilmesi gerektiğini dile getirdi. Bunun için her iki tarafta bulunan ve karşılıklı husumetten beslenenlere pirim verilmemesi icabettiğini söyledi..   

Yukarıda özetlediğimiz konunun ardından da Aleviliğin tanımını ve tarihi süreçte hangi adlarla adlandırıldığından bahsetti. Aleviliğin kurucularının ve örgütleyicilerinin bilinmesi gerektiğine değinerek konuşmasına şöyle devam etti:"Bilindiği üzere Aleviliğin en önemli örgütleyicisi ve kurucusu Şah İsmail'dir. Diyebiliriz ki Şah İsmail'i ve Aleviliği bilmenin tanımanın yolu; en başta Şah İsmail'in atalarının kurduğu Safevi Tarikatını ve bu tarikatın tarihsel yolculuğunu ve serüvenini takip etmekten geçer." Yılmaz Çakır  Safevi/Erdebil Tekkesini, Erdebil/Safevi tarikatının kurucusu Şeyh Safiyyüddin'in hayatını, Şeyh Sadrettin ve Hoca Ali dönemi ile Şeyh Cüneydin Fikri ve siyasi yönelimlerini anlattı. Kızılbaşlığın günümüzde Aleviliğe tebdil edişine de değinen konuşmacı tarikattan devlete geçen süreci anlattı.

Devamında Anadolu Aleviliğin ortaya çıktığı tarihsel zemini incelemek için dönemin sırasıyla siyasal zemin, sosyal ve ekonomik zemin, kültürel zemin ile dini ortamının incelenmesi gerektiğine söyledi.  Çakır siyasal zemini uzak dönem ve yakın dönem diye ikiye ayırdıktan sonra uzak dönemi Türklerin İslamiyeti kabulü, haçlı seferleri ve Moğol saldırıların sonucu başlığı altında anlattı. Sosyal ve ekonomik zemini ise Türkmen-Türk ayrışması ve göçebelik olgusu başlıkları adı altında anlatarak konuya son verdi.

Önceki ve Sonraki Haberler