Bursa’da Başörtüsü Eylemi

Bursa’da Başörtüsü Eylemi

Ramazanın 2. haftasında tekrar bir araya gelen Bursa Özgür-der mensupları ve seslerini yükseltmek isteyen gönüldaşlarıyla başörtüsü zulmüne karşı olan kararlılıklarını bir kez daha yineledi.

Ramazanın 2. haftasında tekrar bir araya gelen Bursa Özgür-der mensupları ve seslerini yükseltmek isteyen gönüldaşlarıyla başörtüsü zulmüne karşı olan kararlılıklarını bir kez daha yineledi.

Halkın yoğun desteğiyle birlikte Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu önünden Orhangazi parkına kadar; "Zulme karşı direneceğiz,  direne direne kazanacağız, yasakçılar yenilecek direnenler kazanacak..." sloganları eşliğinde yürüyüş yapan Özgür-der, Orhangazi parkı'nda şube başkanı Aziz Avar'ın konuşması ve özgür-der üyesi Sara Işıklar'ın okuduğu basın açıklamasıyla özgürlük eylemini sonlandırdılar.

Aziz Avar; son güncel başörtüsü saldırılarını gündeme getirerek değerlendirdi. Özellikle Leyla Alaton'un başörtüsü ile ilgili yorumunun sadece başörtülülere hakaret değil, erkek-kadın, kapalı-açık bütün insanlığa olduğunun altını çizdi.

Bütün Türkiye'de özgür-der ve başörtüsüne duyarlı insanlar olarak ne pahasına olursa olsun kimliğimizin bir parçası olan başörtümüzü sonuna kadar savunacağız diyerek sözlerini tamamladı.

Basın açıklamasını okuyan Özgür-der üyesi Sara Işıklar da;

Geçmişte; İran, Cezayir gibi tartışmaların bir benzeri olarak bugün gündeme getirilen mahalle baskısının, Malezya korkusunun; her geçen gün şiddetle artan başörtüsü zulmüne kılıf uydurmak için hazırlandığı gerçeği vurgulandı.

Aynı zamanda hukuk'un üstünlüğü, hakimiyetin kayıtsız şartsız milletin olduğu söylemlerinin askıda kaldığı, bu ifadelerin bu ifadelerin ancak bazı çevrelerin değerleri üzerinden bir anlam taşıyorsa kullanılmaya tabi tutulduğu dile getirildi.

Bütün bu karmaşaların sükunete erebilmesinin tek şartı olarak; hakim ideolojinin tasallutundan kurtarılmış bir anayasa ihtiyacı ve bu anayasanın da bütün hak ve özgürlüklerinin önünü açan bir nitelik taşımasıyla mümkün olabileceği vurgusunda bulunan Sara Işıklar, başörtüsünün Allah'ın namaz gibi, oruç gibi, içki ve zina yasağı gibi kesin bir emri olduğunu, mü'minlere düşenin ise bu emre şeksiz şüpheziz itaat olduğunu, mü'minlerin bu duruştan asla vazgeçmeyeceğini ve zulme boyun eğmeyeceğini zalimlere tekrar hatırlattı.

Basın açıklamasının tam metni:

YASAKLARLA BEZENMİŞ ANAYASAYA HAYIR

BAŞÖRTÜSÜNE ŞARTSIZ SINIRSIZ ÖZGÜRLÜK

Geçen hafta olduğu gibi bugün yine meydanlardayız. Ve geçen haftadan bu yana inancımızın ve kimliğimizin bir parçası olan başörtüsüne saldırılar şiddetini artırarak devam etti. Bu gidişle de devam edeceğe benzemektedir.

Bu saldırıların hedefi başörtüsüyle kalmıyor, oruç gibi değerlerimizde nasibini alıyor bu hezeyanlardan.

Saldırganlıklarını da örtmek için, bu güne kadar yaptıkları gibi bütün bir toplumu korkuyla şekillendirmek istiyorlar.  Bir zamanlar komünizm korkusuyla yatıp kalkmıştık. Bir zamanlarda İran, Cezayir… Ne oldu o korkularımıza? Nereye gitti onlar? Yerine de şimdi Malezya korkusu mu pazarlayacaksınız?

Biz bu çabaları, korkuyla oluşturulmaya çalışılan tek tip ve denetimi kolay bir toplum dizaynı olarak addediyoruz ve bunun altında da elit bir sınıfın çıkarlarını koruma endişesinin yattığını biliyoruz.

Ne zaman haktan hukuktan ve özgürlüklerden söz edilse hep korkularla karşımıza çıkılmasını nasıl açıklayacağız? Özellikle günümüzde yaşanan olaylara dikkat ettiğimizde bu çelişkiyi nasıl anlamamız gerekiyor. Hani hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindi? Milletten kastları bir avuç imtiyazlı azınlık mıdır?

Hukukun üstünlüğü nerede kaldı? Hani toplumsal mutabakat? Bunların hepsi kendi değerleri üzerinden bir anlam taşıyorsa kullanılmaya tabi tutuluyor; yok, eğer kendi çıkarları zarar görecekse darbe çağrısına kadar işi vardırıyorlar. En azından gözlerini ayıramadıkları batılılar kadar  tutarlı olmaları gerekmez mi? Geçenlerde İtalya dış işleri bakanı başörtüsü yasağının batı emperyalizminin farklı düşünce ve yaşam biçimlerine karşı, kendi düşünce ve yaşam biçimlerini zorla dayatmadan başka bir şey değildir itirafını dikkate alacak insaf ölçüsüne de sahip değiller.

Biz şunu söylüyoruz: Dün buradaydık bu günde buradayız yarında burada olacağız. İnancımızla kimliğimizle ve bütün değerlerimizle.

Dolayısıyla bu gün yapılması gereken şey, özellikle iktidar partisi açısından; korkulardan etkilenmeden, kısmen ve şartlı olarak değil, bütün alanlarda mü'min kadınlar için Allahın emri olan başörtüsünün önündeki engellerin kaldırılmasıdır.

Bununla beraber, hakim ideolojinin tasallutundan kurtarılmış bir anayasa ihtiyacı da açıkça ortadadır. Bu da bütün hak ve özgürlüklerin önünü açan bir nitelik taşımasıyla mümkün olabilir. İşte tam uzlaşmada buradadır. Diğerleri ise pazarlık sonucu oluşan çıkar ilişkisidir.

Zalimlere de buradan tekrar sesleniyoruz. Başörtüsü ALLAH'IN namaz gibi, oruç gibi, içki ve zina yasağı gibi kesin bir emridir. Mü'minlere düşen, bu emre şeksiz şüphesiz itaat etmektir. Bundan vazgeçmemiz zulme boyun eğmektir. Ne pahasına olursa olsun zulme boyun eğmeyeceğiz.

ÖZGÜR-DER BURSA ŞUBESİ

Önceki ve Sonraki Haberler