Bursa’da “Mavi Marmara" Değerlendirmesi

Bursa’da “Mavi Marmara" Değerlendirmesi

Özgür-Der Bursa Şubesi 26 Haziran’da “Mavi Marmara saldırısından sonra değerlendirme” konulu bir panel düzenledi. Şube başkanı Aziz Avar’ın yönettiği panelde konuşmacılar Rıdvan Kaya, Musa Üzer ve Kenan Alpay’dı.

Saat 21.00'de başlayan ve yaklaşık iki saat süren panelde Rıdvan Kaya, Filistin'in işgal sürecini ve bugünkü Gazze'nin durumunu değerlendirerek konuşmasına başladı. Uzun yıllar işgal altında bulunan Filistin'in ve son olarak ta Gazze'nin dünya gündemine gelmesinin özellikle 2008 yılındaki İsrail saldırısından sonraki sürece denk geldiğini hatırlatan Kaya, daha evvelden de, 2008 saldırılarından sonra da dünyanın farklı yerlerinden Gazze'ye yardımın zaten gittiğini ifade etti. Mavi Marmara yardım filosunun ise Gazze ablukasını deniz yoluyla kaldırma amaçlı yapıldığını kaydetti.

Saldırı sonrası ise başta İHH olmak üzere yardım gönüllülerine yöneltilen 'İzin alınmalıydı, provakosyon muydu, niye askerlere karşılık verildi' gibi soruların yanında, Müslümanların bu işe İnsani değil de İslami bir yön verdiği eleştirilerine hitaben Rıdvan Kaya, Yardım filosunun temel amacının Filistinli kardeşlerimize yardımcı olmak olduğunu yinelerken, Müslümanın hayatında İslami-İnsani gibi ayrımların yanlış olduğunu, İslami olanın aynı zamanda İnsani de olması gerektiğini ifade etti.

Filistin topraklarında var olduğundan bu güne sürekli katliam sergileyen, Filistin'de ağaçlara kadar herşeyi yok etme eğilimindeki Siyonist çetenin Türkiye ile ilişkilerinin zirve noktasını yaşadığı dönemin 28 Şubat süreci olduğunun altını çizen Kaya, Müslümanlarca belirtilmesi gerekenin, İsrail'le her türlü ilişkinin suç olduğunun eylemleştirilmesi ve İsrail'e karşı daha net, daha yoğun bir şahidlik içerisinde bulunulması olduğunu vurguladı.

Filo baskınının duygusal tepkilerine ve değerlendirmelerine cevaben söz alan Musa Üzer, organizasyonun temel ayağının Türkiyeli Müslümanlar tarafından yürütülmesinin ve her şeyden bağımsız bir şekilde böyle bir hareketin gerçekleştirilmesinin Türkiye adına umut verici olduğuna değinerek konuşmasına başladı. Musa Üzer, gemide bulunan gönüllülerin baskın anındaki ve sonrasındaki kararlılıklarının kayda değer olduğunu belirtti. Böylelikle, Filistin'in özgürlüğü İçin gerekirse bedel ödeneceğinin gösterilmiş olduğunun altını çizdi. Ancak toplumsal olarak duygusal yoğunluğun fazla yaşandığı bu dönemde eylemlerin, basın açıklamalarının halkta gördüğü ilginin, mesele İsrail'le askeri ve siyasi anlaşmalara gelindiğinde o kadar da duyarlı karşılanmamasının Filistin meselesinin gereği gibi algılanamadığının bir göstergesi olduğunu söyleyen Üzer, Mavi Marmara gemisinin İnsanların üzerindeki bu yanlış algıların atılmasının başlangıç adımı olduğunu ifade etti.

Filistin bölgesinde gücü elinde bulunduranlara karşı o güçlerinin kırılması için ne yapılması gerektiğini ifade etmesi için söz alan Kenan Alpay, bir müslümanın temel davasının, 'De ki, benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm alemlerin rabbi içindir' ayeti gereği yapılan her işin mutlaka Allah'a kulluk vasfı taşıması gerektiğinin altını çizerek konuşmasına başladı. Yıllardan beri tartışılan ve zaman zaman Türkiye'nin gündemini meşgul eden 'Türkiye Cezayir olur mu, Türkiye Malezya olur mu?' gibi söylentilerin bu gün de 'Türkiye Hamaslaşıyor mu?' sorularıyla gündemi meşgul etmekte olduğunu hatırlatan Alpay,  bu gibi tartışmaları körükleyenlerin, Türkiye ile İsrail'in arasının sürekli iyi kalmasını isteyen İşbirlikçi çevreler tarafından dillendirildiğine vurgu yaptı. Bir müslüman olarak gayet doğal Kudüs'te namaz kılma isteğinin bile sindirilemediğini ifade etti.

İsrail'in ortadoğuda tek başına bir güç olamayacağının altını çizen Alpay, Ürdün, Mısır ve Türkiye'nin ortaklaşa desteğiyle İsrail'in ayakta kalabildiğini ifade etti. Alpay, İsrail'in öncelikle Türkiye üzerinden zayıf düşürülmesi gerektiğini söylerken, Siyonizmi tanımanın, şehir şehir, bölge bölge bu duyarlılığın işlenerek diri tutulmasından geçtiğini belirtti.

Saldırı anını anlatan Musa Üzer, saldırının sabah namazı sırasında gerçekleştiğini ve yoğun silah kullanıldığını kaydetti. Siyonistlerin direniş beklemedikleri için şaşkınlık içerisinde kaldıklarını, dolayısıyla da sistemsiz bir şekilde sağa sola ateş açtıklarını ifade etti. Yaralıların artması ve Şehit haberlerinin gelmesiyle direnişin durma noktasına geldiğini söyleyen Üzer, sonraki süreçte İsrail askerlerinin yaralılara dahi kelepçe takılarak saatlerce bekletildiğini ve hiçbir yardımın yapılmadığını belirtti. Bütün bunların yaşanması sürecinde en olumlu tavrın, gemideki gönüllülerde hiçbir şekilde acziyet ve korku belirtilerinin olmamasının altını çizdi.

Panelin sonunda ise dinleyici olarak bulunan Hamza Türkmen kısa bir konuşma yaptı. Türkmen konuşmasında 70'li yıllardan bu yana süregelen Tevhidi uyanma sürecini hatırlatarak 28 Şubat döneminde atılan sloganlardan birisi olan 'Burası Türkiye, İsrail değil' sözünün üzerinde durdu. Türkiye'nin kurulduğundan bu yana batılı proje olduğunu, İsrail'in de kurulduğundan bu yana batılı proje olduğunu, Türkiye'de din'in bir türk dini haline getirilmeye çalışıldığını, İsrail'de ise din'in ulus haline getirilmeye çalışıldığını ifade etti. Türkmen, muhteviyatı aynı olan bu iki durum arasında sağlam ve diğer insanları kırmadan bir bilinçlenme sürecinin gerekliliğine vurgu yaparak konuşmasını bitirdi.

Önceki ve Sonraki Haberler