Bursalı Müslümanlar Gazze İçin Yürüdü

Bursalı Müslümanlar Gazze İçin Yürüdü

Bursa Fomara Meydanı’nda toplanan Özgür-Der gönüllüleri, Bursa şube başkanı Aziz AVAR’ın kısa konuşmasının ardından Kent Meydanı’na doğru yürüyüşe geçti. Sloganlar eşliğinde Kent Meydanı’na ulaşan topluluk yürüyüşün sonlanmasının ardından basın açıklaması

Yürüyüş başlamadan önce kısa bir konuşma yapan AVAR,1900'lü yılların başından beri Ortadoğu'da işgal çalışmaları yapan Yahudilerin ve onlara zemin hazırlayan ABD'nin yanında, İnsan hak ve özgürlüklerinden çokça bahseden Avrupa ülkelerinin insan hakkından ne kadar anladıklarının bu gün Gazze'deki durum ile belli olduğunun altını çizdi. AVAR, Avrupa'nın, AB'nin ve BM'nin yanında; onlarla aynı hareket eden ve onlara bağımlı yaşayan İslam Dünyası yöneticilerinin de aynı suçu işlediğini de belirtti.

'Vur vur Hamas vur İsrail'e vur', 'İşbirlikçi iktidar istemiyoruz', 'Hamas'a selam direnişe devam', 'Oluk oluk kan aksa kurtulacak el-Aksa' gibi sloganlar eşliğinde Kent meydanı'na yürüyüşe geçti. Kent Meydanına varan Özgür-Der gönüllüleri Basın açıklaması okudu.

Basın açıklamasını Özgür-Der üyesi Sâra IŞIK okudu. Işık, 1. Dünya savaşı'ndan başlayarak 2.Dünya savaşı'ndan sonra da yoğunlaşarak gerçekleştirilen işgallerin; Gazze direnişi karşısında amacına ulaşamayacağını ifade etti. Irak'ta, Afganistan'da, Dünya'nın bir çok ülkesinde ve Gazze'de katliam gerçekleştiren asıl gücün emperyalizm olduğunu da vurgulayan Işık, Müslüman ülke yöneticilerinin Bolivya ve Venezüella yöneticileri kadar da olsa somut adımlar atmaları gerektiğini söyledi.

Işık, günlerdir Türkiye'nin dört bir yanından haykırılan, Askeri ve siyasi anlaşmaların iptalini, Konya'da eğitim Gören İsrail uçaklarının durdurulmasını hatırlatarak hükümet olarak bir an evvel bu kararların alınması gerektiğini söyleyen Işık, Gazze'deki katliam'ın tüm Müslümanlara yönelik olduğunu ve sonuna dek Gazze'lilerin yanında olacaklarını ifade etti.

 

Basın açıklaması tam metni:

İsrail ile her türlü ilişki suçtur!

Bu gün Gazze için meydanlardayız.

Özellikle; A.B.D.'nin beslemesi Siyonist İsrail'in yaptığı katliamın BM ve AB ve birkaçı hariç, Müslüman ülkelerin iktidarlarının suskunluğunu sorgulamak zorundayız.

Filistin'de anlaşılması gereken en öncelikli durum, yüzyılın başından beri süregelen işgaldir.

İşgal; 1. Dünya savaşından başlayarak 2.Dünya savaşından sonra da yoğunlaşarak, özellikle Avrupa'dan Filistine yapılan Yahudi göçü ile başlamıştı. Bu göçlere yurt açmak için de orada yaşayan halkı ya sürmek, ya da soykırıma tabi tutmak gerekiyordu. Ve o günden başlayarak bu güne kadar yapılagelenin de bundan başka bir şey olmadığı açıktır. Dolayısıyla o topraklarda söz edildiği gibi Filistin ile İsrail veya Arap-İsrail savaşı yok. ABD ve Avrupa'nın tâ başından beri desteği ile Avrupa'dan kovulmuş Yahudilerle, suni bir devlet oluşturma çabası var. Ve bu devlet 1948'de ABD'nin organize ve onayıyla resmen kuruldu ve Dünya'nın gözü önünde katliamlar için onay niteliğine gelecek bu karara da BM imza atmış oldu. Dolayısıyla söz edilmesi gereken, bu vahşeti işleyenlerle beraber, onun arkasındaki uluslar arası kuruluşların çabalarıdır. Geçmişte BM, bu gün ise Avrupa birliği ve bağlı kuruluşlarından örnekler verebiliriz. Bunun yanında güya Filistin davasını savunma çerçevesinde kurulmuş Arap Birliği, İslam Konferansı Örgütü gibi oluşumların tavırları da hazin bir tablo oluşturmaktadır. Çoğu ABD'ye bağımlı hale gelmiş bu kuruluşların birleşenleri, o işgale ve katliama değil itiraz etmek, sanki onaylamak gibi bir tutum almışlardır.

Irak'ta da, Afganistan'da da, Dünya'nın birçok ülkesinde ve Gazze'de de doğal olarak vahşeti gerçekleştiren gerçek güç, tâ başından beri İngiltere ve sonradan ondan görevi alan ABD; şimdi de onlara katılan AB'dir. Bu anlaşılmazsa ne işgal ne soykırım anlaşılamaz. Tabii ki buna bağlı olarak, Müslüman halkların yoğun olduğu coğrafyadaki hakim iktidarların meseleye bakışları da yerli yerine oturur. Aynı zamanda, şu anda Filistin'deki Abbas'ın ihaneti de kavranmış olur. Açıkça bu katliama ses çıkarmayan Abbas ve taifesinin, bu katliamdan ortaya çıkacak iktidar boşluğuna talip oldukları fark edilebilir.

Bütün bu olanların temel nedenlerinden birisi ise ABD ve AB'nin Ortadoğu'daki sömürü ve vahşetlerine zemin yaratacak politikalara Hamas'ın direnmesidir. Aynı zamanda, Suudi Arabistan ve Mısır başta olmak üzere Ürdün ve birçok körfez ülkesinin halklarına örnek olması korkusu da, Krallıklarının ve diktatörlüklerinin ortadan kalkmasının işaretini veriyor olmasındandır. Dolayısıyla küresel zalimler ABD ve AB'nin politikalarıyla bölge ülkelerinin politikaları üst üste gelerek Gazze'deki işgale ve katliama zemin hazırlamışlardır.

Bu işbirlikçi yöneticilerin ortadan kalkması demek, aynı zamanda küresel terörist ABD'nin Ortadoğu'dan kovulması demektir. Dolayısıyla aradaki ilişkileri bu çerçevede anlamak zorundayız.  Tekrar, ediyoruz; burada iki ayrı devletin veya iki ayrı halkın savaşı değil, küresel sömürgecilerle, onun tetikçisi Siyonist katil devletin; sadece müslüman halklara değil, bütün dünyaya direniş umudu aşılayan bir halkın ortadan kaldırılması çabasıdır. Tıpkı Lübnan'da Hizbullah'ı ortadan kaldırma çabaları gibi. Gazze halkı birbuçuk yıldır, ambargolarla, ilaçsızlıkla baş eğdirilmeye çalışılıyor. Bunlarla baş eğmeyeceği anlaşılınca bütün teknolojik gücüyle katliama tabi tutulması da yukarıdaki nedenlerle beraber anlaşılmalıdır. İşgale uğramış bir halkın direniş çabaları da bu sömürgeci güçlere bağlı medya grupları tarafından vahşetin sebebi olarak gösteriliyor. Bu da, vahşete ve katliama açıkça destek vermekten başka bir şey ifade etmiyor. ABD'nin ve AB'nin işgal ve katliam konusundaki takındığı tavır ortadayken, politikalarını bu merkezde yürüten bölge ülkekeri yukarıda söz ettiğimiz gibi Gazze halkı ve Hamas'ın ortadan kaldırılmasıyla ilgili derin bir sessizlik içine gömülmüş durumdalar. Güney Amerika'dan, Venezuella ve Bolivya'dan yiğitçe sesler gelmeye başladı. Devlet başkanları Çavez ve Morales, Siyonist devletle bütün diplomatik ilişkilerini keserek elçilerini ülkelerinden kovdular. Dolayısıyla temel bir örnek oluşturdular. Evet, dille söylenenlerle beraber somut adımların da atılması gerekmektedir. Bu halk bu güne kadar hamasi nutuklarla kontrol altında tutuldu. En sert konuşmaların yapıldığı zamanın, ABD ile ilişkilerin en yoğun olduğu döneme denk gelmesi tesadüfi olmasa gerek. Tek başına, Demirel fenomenine baksak bile ilişkiler tarihinde bize epeyce bir ders çıkar. Bunun için bu günden itibaren Siyonist katil devletin Ortadoğu'daki en sadık müttefiklerinden olan Türkiye'ye düşen;

1- İsrail ile şimdiye kadar kurulan gizli veya açık tüm ilişkiler kamuoyu ile paylaşılmalıdır.

2- Diplomatik ilişkiler derhal kesilmeli, Siyonist elçilikler derhal kapatılmalıdır.

3- Şu ana kadar yapılmış gizli veya açık bütün stratejik işbirliği anlaşmaları derhal feshedilmelidir.

4- Ticari anlaşmalara son verilmelidir.

5- Özellikle Konya'daki hava üssünde Siyonist uçaklarına eğitim izninin iptali ve bunlara izin verenlerin açıklanması gerekmektedir.

6- 1900'lerin başlarından beri fiili, 1948'den beri resmi işgal'e son verilmesi ve oradan sürülen Filistinlilerin yurtlarına dönmesinin sağlanması için çaba gösterilmelidir.

7- Kudüs Müslümanların en kutsal yerlerinden biridir. Mescid-i Aksa'ya verilecek herhangi bir zararın bütün Müslümanlara verileceği Siyonist devlete bildirilmelidir.

ABD ve AB'nin desteğini almak yerine bu konuda halkın tepkisini göz önünde tutarak onların desteğini ve temelde Allah'ın desteğinin daha önemli olduğunun farkında olunması gerektiğini hatırlatarak Gazze'deki, katliamın bize yönelik olduğunu ve oradaki direnişin bizim direnişimiz olduğunu tekrar belirterek sonuna kadar Filistin Halkının yanında olduğumuzu buradan bir kez daha haykırıyoruz.

ÖZGÜR-DER BURSA ŞUBESİ

Önceki ve Sonraki Haberler