''Hz. Peygamber Dönemi Müşrikler ve Özellikleri''

''Hz. Peygamber Dönemi Müşrikler ve Özellikleri''

Özgür-Der Bursa Şubesi, alternatif eğitim programları kapsamında sürdürdüğü seminerlerinden üçüncüsünü ''Hz. Peygamber Dönemi Müşrikler ve Özellikleri'' başlığı altında Murat Aydoğdu'nun sunumuyla Ördekli Kültür Merkezi'nde gerçekleştirdi.

Selamlama konuşmasını yapan Mahmud Batuk kısaca nüzul ortamından ve Mekke toplumunun İslam davetine karşı aldıkları tavırlardan bahsederek sözü konuşmacıya devretti.

Varlığın ontolojik olarak yaratılmasının ardından, insanın enfüsi ve afaki ayetlerle muhatap olması sonucu sorumluluk sahibi bir varlığa yükseldiğini ifade ederek sözlerine başlayan Murat Aydoğdu din olgusunun en temel anlamıyla yükümlülük kelimesi ile tanımlanabileceğini dile getirdi. Aydoğdu, bireyin öğrendiği bilgileri ailesine, çevresindeki insanlara iletme ihtiyacı ya da sorumluluğu sonucu yaşadığı sosyal ilişkilerden bahsederek Peygamber Efendimizin vahyi insanlara bildirmek noktasında çevresindeki insanlarla kurduğu diyalogun tahlil edilmesinin biz Müslümanlar için sosyal ilişkilerimizi oluşturmada önemli bir veri sunacağını belirtti. Peygamberin vahyi iletirken muhatap olduğu insanlardan aldığı tepkilerin çeşitlilik arz ettiğini belirten Aydoğdu, bireylerin siyah-beyaz olarak değerlendirmesinin gerek günlük ilişkilerimizi gerek tebliğ ederken izleyeceğimiz metodu belirlemede bir engel teşkil edeceğini ifade etti. Bu minvalde sahabe dönemini değerlendirirken Peygamber Efendimizin muhatabına karşı farklı muamelelerde bulunmasının daha kaba bir tabirle karşısındaki kişinin anlayacağı dilden konuşmasının önemli bir örneklik olduğunu ifade eden Aydoğdu, günümüzde Müslümanların adil olabilmek ve doğru iletişimleri kurabilmek adına Peygamber Efendimizin dönemini iyi bir şekilde tahkik etmesi gerektiğini vurguladı. 'Peygamber vahyi insanlara iletmeye başladığında neyle karşılaştı' sorusunu ele alan Aydoğdu; Mekke dönemindeki koşullardan, cahiliye aklının fıtratta meydana getirdiği bozulmalardan, menfaatlerinin/ticaretlerinin zarara uğramasından korkan eşrafın İslam'ı boykot eden tavırlarından ve asabiye menşeli toplum yapısından bahsederek Mekke halkını kategorik bir sınıflandırmaya tabi tuttuğumuzda kabaca 5 gruptan bahsedebileceğimizi ifade etti.

1- Ahlaki değerlere ehemmiyet vermeyen, herhangi bir sınırı olmayan, kendisiyle oturup konuşmanın imkansız olduğu ve amacı sürekli provokasyon yapmak olan insanlar.

Bu tiplemeyi Peygamberin amcası Ebu Leheb üzerinden anlatan Aydoğdu; İslam'ın en şedid düşmanlarından olan Ebu Leheb'in Kabe'de bile hırsızlık yapacak kadar ahlaki sınırları olmayan, kendi çıkarları için insanlara işkence etmekten çekinmeyen, karşısındakini dinlemeden yargılayan ve bu tavrını vahye karşı da devam ettirmiş olan uzlaşıya uzak bir karakter olduğunu dile getirdi. Hz. Muhammed'in tebliğ amacıyla akrabalarını toplayacağını öğrenen halasının Hz. Muhammed'e Ebu Leheb'i çağırmamasını tavsiye ettiğini belirten konuşmacı; halk tarafından da sevilmeyen bu tipteki insanlarla, Allah'ın 'selam deyip geçerler' betimlemesine uygun olarak olabildiğince az muhatap olunması ve net tavrın konulması gerektiğine dikkat çekti.

2- Entelektüel birikimi olan, tecrübeli, düşünen-sorgulayan, kültürlü, oturup konuşulabilecek, halkı ahlaki ve iyi şeylere yöneltmeye çalışan ancak kibrinden ötürü vahyi kabul etmemiş insanlar.

Bu tiplemeye Mekke'nin liderlerinden Velid b. Muğire'yi örnek veren Aydoğdu, aynı zamanda dönemin ünlü şairlerinden birisi olan Velid b. Muğire'nin; entelektüel bilgiye hakim, ahlaki değerlere önem veren, halkının iyiliğini düşünen, zararlı olduğunu düşündüğü için içkiden uzak duracak kadar muhakeme yeteneğine sahip, Peygamber'imizin kendisiyle saatlerce oturup toplum, din üzerine konuşabildiği ancak tekasür hastalığı ve kibri sebebiyle vahyi idrak edememiş, vahyin üzerini örtmüş bir karakterde olduğunu dile getirdi. Bu tipteki insanlarla toplum, felsefe, sanat, bilim gibi konularda çeşitli fikir alışverişlerinde bulunulabileceğini ifade eden Aydoğdu; bu bireylere karşı, hidayet verenin Allah olduğu şiarından uzaklaşmadan tebliğe devam etmemiz ancak sonuca bağlanmayan gereksiz tartışmalara kapı aralamadan iletişimlerimizi oluşturmamız gerektiğini belirtti.

3- Ebu Leheb tiplemesine oranla daha ahlaklı diyebileceğimiz, güçlü, cesur, düşüncelerini net bir şekilde ortaya koyabilen,teşkilatçı ancak oturup vahiy, toplum, ahlaki değerler gibi konular üzerine konuşulamayacak insanlar.

Bu tiplemeyi Mekke'deki etkili isimlerden Ebu Cehil ile anlatan Aydoğdu; Ebu Cehil'in yalan söyleme, hırsızlık gibi ahlaksız tavırlardan uzak olduğunu ancak Velid b. Muğire gibi de oturup konuşulabilecek bir karaktere sahip olmadığını ifade etti. Aydoğdu; Ebu Cehil'in organizasyon yeteneği, cesur tavrı ve düşüncesini mert bir şekilde ifade etmesiyle önemli bir karaktere sahip olduğunu ancak kavgacı bir yapısı olması ve fiziki gücü düşünceden daha üstün görmesi hasebiyle bir fikir üzerine konuşup tartışılmayacak bir insan olduğunu dile getirdi. Mekke toplumunda 40 yaşının üstündeki insanların katılabildiği halkın sorunlarının konuşulduğu bir meclis olan Daru'l Nedve'ye sadece Ebu Cehil ve Velid b. Muğire'nin 25li yaşlarda katıldığını ifade eden Aydoğdu; 'burada toplum için önemli olan teşkilatçı, cesur Ebu Cehil karakteri ve kültürlü, ahlaklı, bilgili Velid b. Muğire karakterini görüyoruz.' dedi.

Ebu Cehil'i günümüzdeki darbeci, devrimci tiplemeye benzetebileceğimizi ifade eden Aydoğdu; Peygamberimizin bu tip insanlara tavrının ,onların anladığı dili kullanarak, 'konuşmak değil cesur bir şekilde tavrını koymak' olarak ifade edebileceğimizi şu şekilde örneklendirdi;

'İslam daveti gelmeden önce bir gün Ebu Cehil Mekke'ye gelen bir tüccarın malını ucuz fiyattan almak niyetindeydi ancak tüccar bu teklifi kabul etmeyince eşrafa bu tüccardan mal alanı döveceğini ilan etti. Halk Ebu Cehil'in güçlü biri olduğunu bildiği için alışveriş yapmaktan uzak durmak zorunda kaldı. Ebu Cehil her ne kadar yalan söylemese de gaspçı, despotik bir insandı ve kendi çıkarlarını gözetmediği için bir tüccarın ticaretine engel olmakta bir sakınca görmüyordu. Peygamber Efendimiz bu olayı duyunca Ebu Cehil ile muhatap olmak yerine gelip tüccardan alışveriş yapıyor ve diğer kişilere karşı tehditkar davranan Ebu Cehil halk tarafından el-emin olarak bilenen Hz. Muhammed'e karşı bir tepki koyamıyor. Yine bir gün Ebu Cehil başka bir tüccara aynı gaspçı tavrını yöneltince Hz.Muhammed' in Ebu Cehil'in yakasına yapışarak 'Ya tüccarın mallarını geri verirsin ya da seninle sonuna kadar mücadele ederim.' dediğini ve Ebu Cehil'in geri adım atmak zorunda kaldığını öğreniyoruz. Burada dile getirmek istediğimiz ,Peygamber'imizin de örnekliğinde görüldüğü gibi, bu tarz, konuşmaktan anlamayan insanlara karşı yapmamız gereken onları ikna etmek yerine doğru bildiğimiz davranışı net bir şekilde ortaya koymak, cesur bir şekilde tavır almak olmalıdır. '

4- Davete yüz çeviren ancak İslam'a açık düşmanlık yapmayan, hamiyetli, İslam'a karşı tavrını malına- mülküne zarar gelmemesi üzerine konumlandıran insanlar.

Bu tipolojiye Ebu Süfyan'ı örnek veren Aydoğdu; Ebu Süfyan'ın İslam'a karşı ticaretine zarar gelmesinden korktuğu için inkar eden bir tavır sergilediğini ancak işkence uygulayan güruhtan olmaması, boykot zamanında boykotun yapılmamasını söylemesi, savaş sırasında çatışmalardan uzak durmak istemesi sebebiyle açık düşmalık yapmadığını ifade edebileceğimiz, anlaşmaya gidilebilecek bir insan olduğunu dile getirdi. Aydoğdu, bu tip insanları günümüzdeki kapitalistlere, dünyevi menfaatlerini gözetenlere benzetebileceğimizi ifade ederek bu tipolojideki insanlarla direkt baskı ve düşmanlık gözetmedikleri için iletişim kurup anlaşmalar yapılabileceğini ancak gerek İslami hassasiyetten uzak olmaları gerek menfaatleri doğrultusunda hareket etmeleri hasebiyle dostluk kurulmayacağını ve temkinli davranılması gerektiğini dile getirdi.

5- İslam davetini kabul etmeyen ancak insani melekeleri oldukça kuvvetli, hamiyetli, herkese karşı merhametli ve adaletli davranmayı şiar edinmiş insanlar.

Bu tipte Hz. Muhammed'in amcası olan ve kendisini gücünün yettiği oranda müşriklere karşı koruyan Ebu Talib'i örnek olarak veren Aydoğdu; Ebu Talib'in inanmamasına rağmen Peygamber Efendimiz'i tebliğ mücadelesi boyunca yalnız bırakmadığını, yeri geldiğinde Mekkeli eşrafa rest çekecek kadar  merhametli biri olduğunu ifade etti. Aydoğdu günümüzde Ebu Talib karakterine, her insanın eşit insani haklara sahip olması gerektiğini savunan, savaşlara ve zulme karşı tavır koyan, emperyalist düşüncenin ikiyüzlülüğünü kavramış insanları; Filistin'de İsrail buldozerinin altında kalan Rachel Corrie'yi örnek verebileceğimizi ifade etti. Bu insan tipinin her zaman için kafamızı en çok karıştıran belki hareketlerimizi konumlandırmakta en çok zorlandığımız insan tipi olduğunu ifade eden Aydoğdu; bu tipteki insanlarla iletişime geçerken sert bir tavır takınmamızı, birlikte oturup konuşmak- iş yürütmek-anlaşma yapmak gibi işlemleri adaletli ve insancıl olmaları hasebiyle sürdürebileceğimizi, ve hatta bu bilince sahip oldukları için fıtratı bozan girişimleri olmadığı takdirde desteklenebileceğimizi ancak Allah'ın emirleri noktasında tavrımızın net olmasına dikkat etmemiz gerektiğini dile getirdi.

Aydoğdu Mekkeli müşrikleri kategorik olarak ifade ettikten sonra burada yapmamız gereken en önemli çıkarımın; ,İslam'ı kabul etmemek noktasında buluşsalar dahi, karşımızdaki insanların tavırlarının bize karşı aynı olmadığının bilincinde olmamız ve bu noktada insanları tek bir sınıf altında ifade etmek yerine farklılıklarını görerek ona göre muamelede bulunmamız olduğunu dile getirdi. Allah'ın kitabında kimi insanlara karşı 'yumuşak davranın', kimilerine karşı 'sert olun', 'düşmanlık gütmedikleri sürece anlaşma yapmanızda mahzur yoktur' gibi uyarılarda bulunduğunu dile getiren konuşmacı, karşımızdakinin tavrı ölçüsünde mukabelede bulunmanın Allah'ın bize emrettiği adaletli olmak şiarına daha uygun olduğunun altını çizdi. Aydoğdu; Kur'an'ın hükümlerinde olay, zaman ve kişilere göre farklı tavırların olduğunu görmezden gelerek, mesela parçacı okuyuşla 'bulduğunuz yerde öldürün' ayetini İslam'ı kabul etmeyenlere muamelemizde başat unsur kabul etmemizin yanlış olduğunu ifade etti. Konuşmacı, bu bakış açısının aynı zamanda sorunlu sosyal ilişkilerin oluşmasına, İslam'ın yanlış tanıtılmasına ve bundan nemalanan insanların islamofobi gibi ideolojilerle halkları yönlendirmesine fırsat verildiğini belirterek sözlerini sona erdirdi.

Program soru-cevap kısmının ardından Mahmud Batuk'un gelecek programlar hakkında bilgi vermesinin ardından sona erdi.

Haber: Tuğba Garip / Foto: Hikmet Yılmaz

 

bursa-20160229-02.jpg

bursa-20160229-03.jpg

Önceki ve Sonraki Haberler