Modernist sapmalara karşı tavrımız nasıl olmalı?

Modernist sapmalara karşı tavrımız nasıl olmalı?

Özgür-Der Bursa şubesinin aylık seminerler programının bu ayki etkinliği Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya’nın katılımıyla “Modernist Sapmalara Karşı Tavrımız” başlığı ile gerçekleştirildi.

Özgür-Der Bursa Şubesinin bu dönem yapılan ikinci etkinliği “Modernist Sapmalara Karşı Tavrımız” başlığı altında gerçekleştirdi.

Programın açılışını yapan Ersin ERTÜRK’ten sonra söz alan Rıdvan KAYA konuşmasına İslam dünyasına genel anlamda baktığımızda iki yüz yıllık bir yenilmişlik olgusunun mevcut bulunduğunu, İslam coğrafyasının tümünün emperyalist güçlerce sömürgeleştirildiğini, buna karşı güçlü bir ihya ve tecrit hareketi çizgisinin ortaya çıktığını, bizlerin de kendimizi Nebevi sünnetin devamı olan bu çizginin bir parçası olarak tanımladığımızı vurgulayarak başladı.

Bu iki yüzyıllık yenilmişliğin değişik etkileri, sendromları olduğunu, en temel sonuçlarından birinin de sebep ve sonuç irtibatını yanlış kurmak olduğunu söyleyen Kaya bu zulüm karşısında İslam ümmetinin önde gelen temsilci veya aydınları pozisyonunda olan kişilerden bir kısmının faturayı tümüyle geleneğe keserek aklı kutsadığını söyledi.

Daha sonra Kaya konuşmasında aklın bizler için de çok değerli olduğunu, akıl yoksa dini mükellefiyetin de olmayacağını ama aklın da tabi olduğu bir takım esaslar ve kurallar bulunduğunu, aklın kendi başına bir merci ve yol gösterici olamayacağını söyledi. Geleneği eleştiren çevrelerin elbette haklılık payına sahip olduğunu hatırlatan Kaya ihya ve tecrit hareketlerine baktığımız zaman, bunların da gelenek içine sızmış bir takım hurafe ve bidatlarla mücadele ettiklerini, tekrardan Kuran’ı ve Sünneti merkeze alarak İslam’ı yeniden nass temelli olarak anlama ve yaşatma çabaları içinde olduklarını, bu anlamdaki arınma çabasının elbette değerli ve Müslümanlar için yol gösterici olduğunu belirtti.

Bununla birlikte Rıdvan Kaya Müslümanların yenilmişliğine çözüm olarak Batıyı merkeze alan, pozitivist, rasyonalist akımları kurtarıcı veya çare olarak görenlerin vardığı yer ile ihya ve tecrit hareketlerinin vardığı yerin çok farklı olduğunu vurguladı. Batı merkezli düşünenlerin bir kısmı dini tümden reddederken, bir kısmının da toplumsal yapıda dinin etkisini dikkate alarak, ikincil bir konuma oturtma çabası içinde olduklarını söyleyen Kaya bu yaklaşımın modern hayat tarzını ve aklı merkeze almanın bir sonucu olarak dini marjinalleştirme eğilimini beslediğini söyledi.

Modern paradigmanın beslediği kodlarla düşünme, hareket etme, yorumlama ve sonuçlandırma çabasının dinin hükümlerinin ne ifade ettiğini, geçerliliğini, yaşanılabilirliği ve belirleyiciliğini tayine yöneldiğini söyleyen Kaya bu bakış açısında dini hayata taşımaktan çok hayata uydurmanın  belirleyici olduğunu, merkezde alışılan, dayatılan kurallar ve eğilimler bulunurken dinin emir ve nehiylerinin ise ikincil konuma oturtulduğunu belirtti. Örneğin; faiz meselesi, mahremiyet, İslam hukuku, maruz kaldığımız dayatmalar, mesela eğitim, törenler, anmalar, yeminler vs. hatta özel alanda dahi, düğün törenleri, eğlencesi vb. her alanda bu durumun etkilerinin görüldüğünü ifade etti.

Kaya önce net bir karar verilmesi gerektiğini, İslam’ın hükümlerine tabi mi olunacağı yoksa dini kendimize tabi mi kılacağımızın netleştirilmesi gerektiğini; buna bağlı olarak dini doğru anlamanın bir usul gerektirdiğinin kabul edilmesinin elzem olduğunu söyledi. Yaşadığımız sıkıntının temelinde usulsüzlük sorununun  bulunduğunu vurguladı. İslam’ın bir mükellefiyet çerçevesi belirlediğini, buna göre emredildiğimiz her şeyi yerine getirmekle; haramlardan şiddetle kaçınmakla ve şüpheliler konusunda ise tevakkuf etmekle mükellef olduğumuzu hatırlatan Kaya iyi niyetli bile olunsa, usulsüzlüğün hayra yol açmayacağını, bu şekilde yapılanın da tebliğ olmayacağını; usulsüzlüğün kafa karışıklığını, kaosu besleyip, şüphe bulutlarına yol açtığını; daha kötüsü de dinin yaşanması hususunda bir belirsizliği, boşvermişliği beslediğini söyledi.

Sorunların savruk, umursamaz bir dille hiçbir hürmet gözetilmeden ortalığa saçıldığına dikkat çeken Rıdvan Kaya sadece İslam Ümmetinin tarihsel birikimine ve İslami birikimin taşıyıcılığını yapmış ulemaya karşı değil, sahabe ve Resul’e dahi saygıdan yoksunluk halinin görüldüğünü hatırlattı.

Gündeme gelen söz, fikir, iddia ya da eylemlerin samimi bir çabanın eseri olup olmadığının mutlaka sorgulanması gerektiğini vurgulayan Kaya yine nasıl bir ölçüden hareket edildiği ve neyin dayanak seçildiğinin de önemli olduğunu ifade etti. Ayetlerin tefsirinde de fıkhi tartışmaların değerlendirmesinde de, güncel siyasi tartışmalarda da keyfi, indi yaklaşımlarla değil, dinin sabit ölçülerinden hareket edilmesi gerektiğini ve ortaya atılan görüşlerin mutlaka nass temelli olmak zorunda olduğunu vurguladı.

Sonuç olarak maruf örf olarak da tanımlanabilecek nass temelli, sahih bir geleneğe yaslanmanın bizi sıratı müstakimden uzaklaştırmaya yönelik dayatmalar karşısında daha güçlü ve muhkem bir tutum almaya yönelteceğini söyleyen Kaya soruları cevaplandırarak konuşmasını tamamladı.

bursa-20211226-01.jpg

bursa-20211226-02.jpg

bursa-20211226-03.jpg

 

Önceki ve Sonraki Haberler