Gaziosmanpaşa Özgür-Der’de “Kur’an’da Ümmet” Konuşuldu

Gaziosmanpaşa Özgür-Der’de “Kur’an’da Ümmet” Konuşuldu

Gaziosmanpaşa Özgür-Der’de her ayın 2. Cuma’sı dernek salonunda gerçekleştirilen “Kur’ani Kavramlar” üst başlıklı seminerlere “Ümmet” kavramı ile devam edildi.

Sinan Ön'ün sunumu ile gerçekleştirilen seminerde özetle şu konulara değinildi:

İslam toplumlarının ümmet olma vasfını yitirdiği ve ulus-devlet hatta kabile devlet şeklinde küçücük ünitelere ayrıldığı bir dönemde, kuşku yok ki, İslam ümmetinin yeniden ihya ve inşası kaçınılmaz bir görev olarak önümüzde duruyor.

Kökleri, şeytanın insanı aldatmasına kadar giden asabiye hastalığı, Hz.Muhammed'in vefatından hemen sonra tekrar topluma sirayet eder. Her ne kadar ümmet kavramına olumsuz anlam yüklenmeyip, kavram kullanılsa da artık İslam toplumlarının siyasetini 'Hanedan'lar belirler.

En nihayetinde dünyada moda trend olan 'ulus-devlet' belası, çok uluslu birçok devleti olduğu gibi, İslam toplumlarını da parçalara ayırır. Bu durum Türkiye özelinde 'on yılda onbeş milyon genç yarattık baştan' nakaratı ile övünç kaynağına dönüştürülür.

Biz müslümanlar ümmeti tekrar ihya etmenin yollarını aramalıyız, yoksa İslami hayat, teorik ve ferdi yaşamdan ileri gitmeyen bir ütopya olarak kalacaktır. Bunun için iman temeline dayalı yeni bir kimlik, aidiyet ve kültürün inşaası gerekmektedir. Herşeyden önce bu Kur'an-i bir ilke Nebevi bir nasihattir. Peygamber (as) 'Mü'min, mü'min için birbirlerine kenetlenmiş sıkı bir evin tuğlaları gibidir.' buyurmaktadır.

Allah müslümanlardan ifrat ve tefrite düşmeden, dengeli, ölçülü, örnek ve önder bir ümmet olmalarını bekler. Bunun için kullandığı vasıf 'vasat ümmet' vasfıdır. Yani olması gereken en ideal durum ve davranışı sergileyen ideal insan, ideal toplum, ideal ümmet vasfıdır.

Kur'an-da ifade edilen toplum türleri içerisinde müslümanlar için yaratıcının seçtiği ümmet kavramı, ümm, ümmi ve iman köklerinden gelmektedir. Kavramın kökeninde bir şeyin vücut bulması, terbiyesi ve ıslahı ile başlangıcına öncülük eden manası vardır.

Terim olarak ise; topluluk, millet, halk, taife, cemaat, bir peygambere nispet edilenler, inansın inanmasın peygamber gönderilenler, insanlardan bir nesil-kuşak, iyiliği öğretenler, kendisine uyulan rehber, her bir canlı türü vb. birçok anlamı taşımaktadır. Vahye muhatap olan boyutu ile topluluk, insan topluluğu (inanan-inanmayan), millet, önder, zaman, dinsel inanç olarak kullanıldığını görürüz. Örneklendirirsek;

"İçinizden insanları hayra çağıran, iyiliği emreden kötülükten sakındıran bir ümmet bulunsun"

"O gün her ümmetten (inanmayan) ayetlerimizi yalanlayanları bir grup halinde toplayacağız"

"Yerde yürüyen ve kanatları ile uçan hayvanlar ancak sizin için birer ümmettir"

"Sizden geçmiş cin ve insan ümmetleriyle ateşe girin"

"Her ümmet (millet) için mutlaka bir uyarıcı gelmiştir"

"Andolsun ki; eğer biz onların azabını sayılı bir ümmete (zamana) ertelersek.."

"Gerçekten İbrahim hakka yönelen, Allah'a itaat eden bir ümmet (önder) idi"

"Hayır dediler ki; gerçekten atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk..."

Bu ayetler bizlere kavramın anlam boyutunu göstermekle beraber, bizim için belirleyici olan vasat vasfı ile vasıflandırılan dengeli, ölçülü, örnek ve önder insanlar topluluğudur. İbrahim (as)'ın tek başına ümmet olması, onun bu vasat topluma önderlik etmesi yani bu toplumun başlangıcı olması dolayısladır.

Bu noktadan hareketle bu ümmetin niteliklerini sıralarsak; Tevhide inanan şirkten uzak, aile ve yakın akrabalarla ilişkileri ölçülü, yardımlaşma ve infakın yaygın, iyiliği emreden kötülüğü nehyeden, hoşgörü ve sevginin hakim, inanç ve ibadet özgürlüğü olan, israfın olmadığı, ölçü ve tartıda hilesiz, emniyetli ve güvenli bir toplum..

Bu toplumun önündeki engeller ise; Şeytanın aldatması, sorgulama eksikliği ve körü körüne taklit, zanna tabi olmak, kibir-gurur-azgınlaşma, öfkeye hakim olamama, israf, cemaat-vakıf tarikat-dernek vb. grupların kendilerini öncelemesi, istişare eksikliği ve şuranın onaylama makamı olarak görülmesi, iman-amel bütünlüğünün eksikliği ve toplumu 72 fırkaya bölüp kendi dışındakileri cennete layık görmeyen anlayışlar sayılabilir.

Sonuç olarak; Hz. Muhammed'e ümmet olmak isteyen müslüman, örnek ahlaka sahip, ifrat ve tefritten uzak, insanları iyiliğe çağıran, kötülükten uzaklaştıran, inanç ilkelerini vahye tabi kılan, hayatının tamamını ibadet şeklinde Allah'a adayan, kendiyle beraber tüm insanlığın kurtuluşu için mücadele eden bir şahsiyet olmalıdır.

Seminer soru-cevap ve katkılar ile son buldu.

Önceki ve Sonraki Haberler