İzmir’de “Ümmet ve Vahdet” semineri

İzmir’de “Ümmet ve Vahdet” semineri

Özgür-Der İzmir Şubesi alternatif eğitim çalışmaları, Nurcan Büyük tarafından sunulan “Ümmet Bilinci ve Vahdetin Şartları” konulu seminer ile devam etti.

Nurcan Büyük, sunumu boyunca Müslümanlarda var olması gereken 'biz' bilinci ve ümmet şuuru ile vahdetin önündeki engeller ve bunları aşmada kullanılabilecek yöntemler üzerinde durdu.

 

Ümmet kelimesinin sahip olduğu anlamlarla sözlerine başlayan Büyük, kavramın tekil ve çoğul biçimde Kur'an'da pek çok yerde kullanılmış olduğuna dikkat çekerek bir topluluğu diğerinden ayıran belirgin özeliklerinin onu bir ümmet haline getirebileceğine değindi. Vahyi yaşayabilmek için toplum olmak gerektiğini ifade eden Büyük, 'tek başına ümmet' olan Hz. İbrahim'in, ateşe atılmaktan çekinmemesi; ata, vatan, soy gibi tabuların karşısında durması; bozulmuş kültür ve inançla savaşması; ailesini ve evladını Allah için feda edebilmesi sonucunda böyle bir durumun ortaya çıktığına işaret etti.

 

Büyük, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ümmet oluşmalı ki, ümmet içinde bir topluluk hayra çağırabilsin. Ümmetin teorik ve pratik zemini olduğu bir gerçektir. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, imandan sonraki ilk sorumluluğun 'ümmet haline gelmek için çalışmak' olduğunu ifade eder. Amacımız ve varmak için bir menzilimiz olmalı. Ümmet şirkten ve cahiliyeden uzaklaşıp fikrî ve imanî sosyal bir sorumluluğa sahip olmalı. Ümmeti iktidar ve medeniyet temelli nitelendirmelerle değil, gerçek bağlamıyla değerlendirmeliyiz. Bu da vasat ümmetin şahitliğiyle olmalı. Mekke döneminin şahitlik, Medine döneminin ise toplumsallaşma sürecini içerdiğini göz ardı etmemeliyiz."

 

ÜMMET YAPISININ BOZULMA SÜRECİ

 

Nurcan Büyük, dört halife döneminden sonra ümmet yapısında başlayan bozulmanın nedenlerini ise şöyle sıraladı: Emanetin ehline verilmesi gerektiği ilkesi göz ardı edildi. Eğitim değiştirilip devletin tekeline alındı. Akletme donduruldu. Helenistik eserlerin çevirisi örneğinde görülen aşırı dışa ıklıktan, aşırı içe kapalılığa geçildi. Tasavvuf, marifet ve benzeri kavramlar ve durumlar, akletmenin önüne geçti. İstişare büyük ölçüde terk edildi. Hz. Hüseyin'den Ebû Hanife'ye kadar pek çok alim, sırf hakkı söyledikleri için darp ve işkenceye maruz kaldı. Emevîlerle birlikte hadis uydurma süreci başladı. Üretilen hurafeler, vahiyle çelistiği halde dindenmişçesine algılandı. Kadercilik baş gösterdi ve kullanıldı. Sultan zalim de olsa kendisine itaat edilmesinin farz olduğu anlayışı yerleşti. Haccac zamanında Kâbe mancınıklarla taşa tutulduğu halde yığınlardan ses çıkmadı. Fethedilen topraklardaki israiliyat ile paganist ve panteist algıların üzerine gidilmedi; İslam'ın içine karışmalarının önüne geçil(e)medi.

 

Tüm bunlara rağmen tevhidî bilincin sürekli diri kaldığını ama sayıca çok olmadığını belirten Büyük, Muvahhidler Devleti, Kadızâdeliler Hareketi, Muhammed Abdulvahhab, Cemaleddin Afganî, Muhammed Abduh gibi örneklerle sürecin çağımıza kadar taşındığını ifade etti. Osmanlı'da Mehmet Ali Paşa'nın Mısır'ı modernleştirme projesi ve devletin son zamanlarındaki ulusçuluk akımlarının, ümmet olma bilincinin yitirilmesinde büyük rol oynadığına da değinen Büyük, günümüzde ise ümmetin içinde üç ana akım olduğunu dile getirdi: Geçmişi kutsayan gelenekçilik, vahyin yere ve zamana göre farklı anlaşılabileceğini iddia eden tarihselcilik ve muvahhidlerden günümüze kadar gelen ıslahatçı çizgi.

 

"DİNİ PARÇALAMAMALI, BÜTÜNÜNÜ ALMALIYIZ"

 

Büyük, konuşmasına şöyle devam etti: "Tevhid birleme, vahdet birleşmek demektir. Bütünün bir parçasını alıp derlerini bırakmak ve sonra da o parçanın bütünün kendisi olduğunu iddia etmek, büyük bir tutarsızlıktır. Din de bir bütündür. Onun işimize gelen kısmını alıp, uygulayıp, o yönlerine methiyeler düzmek, kendimizi ve vahyi ulaştırmamız gereken kitleleri aldatmaktır. Caddede, sokakta, dergilerde, sohbetlerde anlatılan dinin ne kadar tevhid dini olduğunu sorgulamalı ve gündemleştirmeliyiz. Mevcut durumu ıslah yoluna gitmeliyiz. Dini parça parça etmememiz gerektiği halde, parçalanmış halini gerçekmiş gibi gösterenler var. Vahyin değişmez hükümlerine rağmen temel konularda farklı yorumlar ortaya atıp bunu da "Farklılıklarımız zenginliğimizdir" sözüyle pazarlamak, İslamî bir duruş olamaz. Müslümanın inancında ve akidesinde mezhep olamaz ama, dinin temelleri dışındaki gündelik uygulamalarda ve şekilsel ibadetlerde kimi farklılıklar olabilir; mezhepler de bu alanla ilgilenebilir."

 

Neden ümmet olamıyoruz derken, neler yapılabileceğini öncelememiz gerektiğini belirten Büyük, birleşmenin önündeki engelleri ise şöyle sıraladı: Tembellik, sorumluluk almak istememek, konformizmin baş göstermesi, mehdi beklemecilik, hazır bir cemaat ve hazır bir lider istemek, hataya düşme korkusu, acelecilik, İslamî harekete ticarî gözle bakmak ve paylaşma yerine kazanmayı hedeflemek/öncelemek, niceliklerin niteliğin önüne geçirilmesi.

 

'BU TOPRAĞIN' DEĞİL, 'BU ÜMMETIN' ÇOCUKLARI!

 

"Kilometrelerce ötedeki Müslümanlar da bizden oldukları bilincine ulaştıkları, bizim de aynı bilinç ve düşünceyle onların dertleriyle gerçek anlamda dertlendiğimiz gün, ümmet olma yoluna girmişiz demektir." diyen Büyük "Müslümana düşen 'Bu toprağın çocukları' değil, 'Bu ümmetin çocukları' söylemini gündemleştirmektir. İslâm'ın bir masal değil, bir vakıa olduğunu, yaşanabilir olduğunu anlatmalıyız. 'Ben kendimi ve çevremi ıslah edersem, ümmete doğru yol alabiliriz.' diye düşünmeliyiz. Dünya egemenlerini en çok korkutan kavramın ümmet olması da, barındırdığı önemi göstermektedir." şeklinde konuştu.

 

Program, izleyicilerden gelen soruların cevaplandırılmasıyla sona erdi.

 

HAKSÖZ-HABER

Haber: Fazlı İnderin

Fotoğraf: Yakup Takır

 

 

 

Önceki ve Sonraki Haberler