Özgür-Der Siverek’te laiklik tartışıldı

Özgür-Der Siverek’te laiklik tartışıldı

Özgür-Der Siverek Temsilciliği'nin eğitim seminerleri Cemil Yeşildağ'ın sunduğu "Laikliğin Tarihsel Gelişimi ve Sonuçları" adlı seminerle başladı.

Konuşmasına dualarla başlayan ve akabinde laikliğin terimsel anlamını anlatan Cemil Yeşildağ; Laiklik çeşitli şekillerde tanımlandığını genel bir tanımla laiklik; dinin, dünya özellikle devlet işlerine karıştırılmaması ve buna karşılık devletinde dine karşı leh ve aleyhte bir tavır takınmaması olduğunu vurguladı. Dinsel ilkelerin, siyasal yaşamda etken olmaması ve siyasal iktidarın dinsel akım ve görüşler karşısında yansızlığı anlamına da gelen laiklik, kısaca din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını ve din ve dünya otoritelerinin, birbirlerinin faaliyet (etki ve egemenlik) alanlarına karışmadan, kendilerine ait hak ve yetkilerini kullanabilmelerine imkân veren siyasal-yönetsel sistem ilkesini şeklinde tanımlandığını ifade etti.

Terim, ortaçağın ikinci yarısından itibaren anlam değişikliğine uğrayıp, felsefi ve hukuki bir mahiyet kazanarak devlet yönetimi ile din ilişkilerinin bir tarzını ifade etmeye başladığını,

Laikliğin açıklana bilmesi ve anlaşıla bilmesi için, Hıristiyanlığın Roma içinde yayılmaya başladığı MS 1.yy'ın siyasi ve toplumsal ortamına, kavimler göçü ile Avrupa da değişen siyasi tabloya, ortaya çıkan yeni siyasi yapılaşmalara, felsefi akımlara, bu ortam içinde kilisenin oynadığı role ve siyasi iktidarı devletle paylaşma çabalarına ve bu yetki çatışmalarının sebep ve sonuçlarına inmek gerektiğini vurguladı.

Ve akabinde laikliğin orta çağ Avrupa'sında gelişim serüvenine değinip, Hıristiyanlığın Avrupa'da 1.Çatışmacı dönem, 2. Bizantinist dönem, 3.teokratik dönem, 4. laiklik olmak üzere dört aşama geçirdiğine değindi.

Fransız Devriminin oluşum nedenleri ve arka planda daha çok burjuvazinin gelişen ekonomik ağını geliştirmek için proletarya sınıfını kullandığına değindikten sonra baskıcı Fransız laikliği serüvenini değindi.

Türkiye'deki laiklik serüveninin batıdan çok farklı olmuştur. Türkiye de laiklik tarihi aynı zamanda batılılaşma tarihidir. Laiklik serüveni Tanzimat dönemi ile başladığına vurgu yaptı. Türkiye'de laikliğin ne olduğu ve ne olması gerektiği, uzun yıllar tartışma konusu olmuş ve halen olmaya devam ettiğini hemen hemen her kesimin kendine göre bir laiklik tanımının olduğunu ve Türkiye'de daha çok İslam karşıtlığı şeklinde süregelen bir süreç işlediğine değindi.

Türkiye laikliğinde Atatürk'ün tabulaştığına değinip Atatürk ilke ve inkılapları adeta bir din gibidir. Toplumun bunu değiştirmesi mümkün değildir. Atatürk, yasalarla korunmaktadır. Cumhurbaşkanı ve milletvekilleri, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacaklarına yemin etmektedirler. Her vatandaş için Atatürk'e sadakat  bir borçtur. Memurlar, öğrenciler, öğretmenler ve özellikle ordu, bu değerlere bağlı kalmaya ve bu değerleri değiştirmeye cüret edenlere karşı laikliği korumaya ve kollamaya yeminlidir. Kısacası eskiden, 'kral her zaman ve her halükarda haklıdır sözü, yerini devlet her zaman ve her halükarda haklıdır' ilkesine bırakmıştır.

Kavrama yönelik İslami bakış açımızın ne olması gerektiği konusuna gelince, İslam'ın doğuş ve gelişme şartları Hıristiyanlıktan büsbütün ayrıdır. İslam'ın doğuşunda, Hıristiyanlıkta olduğu gibi, din otoritesiyle devlet arasında çekişmeye yol açacak bir ortam söz konusu olmadığına değinip laiklik şirke tekabül eder. Çünkü bu anlayış, Yüce Allah'ı hayata müdahil ettirmemek, kanun koyucu ve karar mercii olarak kabul etmemek, diğer bir ifadeyle Allah'ı, yerde ilah kabul etmemek anlamına gelmektedir. Kavramın İslam'la çelişmediğini söyleyerek işin iç yüzünü bilmeyenlere laikliği sevdirmeye çalışanlar, Laikliliği İslamileştirmeye ve İslam la uzlaştırmaya çalışanlar bu eylemlerinin hakla batılı karıştırıp hakkı batılla örtme anlamına geldiğini bilmeleri gerekir.

Laiklik, bizim dışımızda doğdu, büyüdü, gelişti. Bizim tarihimiz, inancımız ve kültür değerlerimizle hiçbir paralelliği yok.Laikliği savunanların ileri sürdükleri iddiaların karşılığını bulamazsınız.Laiklik,siyasi iktidar ve kilise mücadelesinin bir ürünü olarak hayat buldu. Laikliği İslam toplumlarına yamamak, imkânsızı başarma çabasından başka bir şey değildir. Hıristiyan Avrupa da bin yılı aşkın bir sürede yaşanan siyasi ve toplumsal olaylarla, İslam toplumlarının yaşadığı süreç arasında hiçbir benzerlik yoktur.

Unutmayalım ki Vahiy gibi bir bilgi ve iman kaynağından mahrum olan beşeri ideolojilerin insanlığa vere bileceği hiçbir şey yoktur. Vahiy; hayatın kullanma kılavuzudur. Bir aletin kullanma kılavuzunu bilmeden o aleti kullanan nasıl o aleti bozarsa, vahiyden habersiz yaşayanlar da hayatı bozarlar.

 

Murat Başaran/Haksözhaber

Önceki ve Sonraki Haberler