"İslam’da Aile ve Çocuk Eğitimi" konferansı...

"İslam’da Aile ve Çocuk Eğitimi" konferansı...

Özgür-Der Tatvan Şubesi tarafından düzenlenen, eğitimci yazar Şefik SEVİM'in sunduğu 'İslam’da Aile ve Çocuk Eğitimi' konulu konferans Tatvan Kültür Sarayı'nda yapıldı.

Bayanların yoğunlukta olduğu konferans, Özgür-Der Üyelerinden İbrahim Aykan'ın Kur'an-ı Kerim ve mealinin okunmasıyla başladı. Slayt gösteriminden sonra, Özgür-Der Üyelerinden Ersin SÖNMEZLER'in konuşmasıyla devam etti. Daha sonra Tatvan Özgür-Der Çocuk Kulübü üyelerinin şiir okumaları salonda coşkulu bir havanın yaşanmasına sebep oldu. Sonra Eğitimci-Yazar Şefik SEVİM sunumunu yaptı. Soru ve cevaplardan sonra program sona erdi.

Şefik Sevim'in Konuşmasında, İslam bilginlerinin Çocuk eğitimi ile ilgili görüşlerine ayrıntılı olarak değindi. Fıtri ve Sosyal Gerçekliğimiz Açısından "Aile" Kavramına değinerek; Yapılan anket çalışmalarına göre gençler için yaşamı anlamlı kılan değerlerin başında %70,6 ile ailenin geldiğini. Sevgi, şefkat, nezaket, acıma, cesaret, metanet ve irade gücünün temellerinin tamamen ailede başlayıp, gelişip, olgunlaştığını, Dengesi bozulmamış düzenli bir ailenin her türlü kötülüğe karşı bir sigorta olduğunu anlattı.

Kur'an-ı Kerim'de beyt ( ev) kavramının önemsendiğini, Eğitim için ev ve mekânın ne kadar önemli olduğunu, ahlakın vazgeçilmezliğini, takva elbisesi kavramının açılımını yaptı.

Ailede anne faktörü ve konumu ile ilgili, İslam bilginleri ile batılı yazarların görüşlerinden örnekler vererek, Bazı İslam âlimleri " cennet annelerin ayakları altındadır" hadisini annenin çocuğun genel kimlik kazanmasındaki temel belirleyici unsur olduğu anlamına geldiğini söyleyerek, Said-i Nursi'nin" 80 yıllık ömrümde 80 bin insandan ders aldım, ömrümde beni en çok etkileyen ders; annemin bana öğütleri olmuştur." Örneğini verdi.

Peygamber örnekliğinde çocuğun dini duygu ve düşünce gelişimini şu şekilde aktardı.

Peygamberimiz, yılın ilk turfanda meyvesini huzurunda bulunanların en küçüğüne vermiştir.

Çocukların çekinip ürkmelerine sebebiyet verecek hiçbir davranışı olmamıştır.

Fatıma, babasının yanına girdiği zaman, Allah'ın elçisi ayağa kalkar, ona merhaba der; onu öper ve kendi yerine oturturdu.

Karşılaştığı çocuklara selam verip hal hatırlarını sorardı; hatta hoşlanacakları lakaplar takmak suretiyle çocuklarla şakalaşırdı.

Sokakta torunu Hüseyin'i kovalayabilecek kadar doğal davranmıştır.

Çocuklarla birlikte cemaatle namaz kılmıştır.

Oğlu İbrahim öldüğünde 18 aylık olmasına rağmen cenaze namazı kıldırmıştır.

Bazı davetlere çocukları da beraberinde götürmüştür.

Henüz ergenlik çağına gelmemiş çocukların biatlerini kabul etmiştir.

Peygamberimizin yanına izinsiz girenlerin tek istisnası çocuklardı.

Medine'ye her girişinde bindiği bineğin üzerinde Allah Resulüne sarılmış birkaç çocuğu görmek çok olağandı.

Çocuğun dini duyguları kazanmasında etkili olan metodları şöyle sıraladı

İyi örnekler oluşturmak: Örnek olan kimse etkisinde kalan kimseyi işler, yoğurur ve onu kendisi gibi olmaya doğru götürür. Nitekim çocuklarda şuursuz olarak başlayacak taklitler, zamanla şuurlu birer duygu, düşünce ve davranış haline gelir.

1) Çocukların sorularından yararlanma: Verilecek cevapların sade, sıkıntısız, laubalilikten uzak ciddi ve kuşkuya meydan vermeyecek şekilde olması gerekir.

2) Sevgiyle yaklaşma: Temelinde sevgi olmayan hiçbir eğitim başarılı olamayacağı gibi, sevgiyi esas almayan hiçbir din de geniş halk kitleleri arasında benimsenme şansını yakalayamaz

3) Mabetlere ve tarihi yerlere götürmek: Tarihi, mimari, kitap fuarları, hat sergileri, müze ziyaretleri, Kur'an-ı Kerim okuma etkinlikleri, dini sempozyum ve panellere, Müslümanların konferans, seminer, tiyatro gibi etkinliklere anne-babayla katılmaları dini duyguları kazanmada son derece faydalıdır.

4) Hastalık veya ölüm anındaki duygulardan yararlanma.

5) Yüce değerlere sahip insanların öykülerini anlatma. Değerlerin ve bedellerin ölümsüzleştirdiği insanların hayat hikâyeleri, çocuk ve ergen çağındaki gençlere gerekli araç ve gereçlerle sunulduğunda tahminlerin üzerinde etkili olacaktır. ( Çağrı, Hz. Meryem, Ashab-ı Kehf filmleri vs.)

6) Evdeki dini tablolar, semboller, figürler, kullanılan dil, çalınan müzik, ibadet atmosferi, dini kitaplar çocuğun zihninde iz bırakan önemli unsurlardır.

7) Müslüman ailelerle geliştirilen Sılah-i Rahim ve neticesi olan gündemler.

Son olarak; Uyumlu, huzurlu ve örnek bir aile modeli için önerilerde bulunarak şu hususları sıraladı.

1) Çocuğun ruh sağlığı üzerinde olumsuz etki yapan nedenler tespit edilmeli, bu gelişmelerin önüne geçilmesi için gereken çabalar ortaya konulmalıdır. Çocuğun ruh sağlığı üzerinde olumsuz etki bırakan nedenler: Sevgi eksikliği, bazı tartışmalar, zina, ayrılıp birleşmeler, aile kavgaları neticesinde küsmeler, somurtmaları ağlayıp bağırmalar, kıskançlıklar, tehditler vs. Temhis çağından sonra insan cinselliğini sömüren yazılı ve görsel medya, çocuğun gücünü aşan sınavlara sokup büyük beklentiler içine girmeleri neticesinde çocuğun kendi değerini akademik konulardaki başarısına bağlı sayması, yakınlarını kaybetmesi, yeterli ve dengeli beslenmemesi gibi.

2) Haftalık aile değerlendirme toplantısı yapmak.

3) Evde kitap okuma ve ibadet yapma alışkanlığını geliştirmek.

4) Sılah-i Rahim geleneğini sürdürmek. ( Aile büyükleri, komşular, hastalar, mezarlar ziyaret edilmeli.)

5) Ailede düzen fikrinin gelenekleştirilmesi: Uyku, uyanma, yemek ve ibadet saatleri, eve geliş ve programlı çalışma saatleri

6) Aile düzeninin, açık net ve şeffaf bir işleyiş içerisinde olması.

7) Aile gezileri, piknikler, seyahatlerin imkânlar ölçüsünde yapılması.

8) Ebeveynlerin çocukları kendi planlarının bir parçası haline getirme duyarlılığı.

9) Kemiyeti az da olsa keyfiyeti zengin dost ailelerle ilişkilerin geliştirilmesi.  Çiçero: " Keyfiyeti zengin dost aile demek, kendini onda görebileceğin, erdeme dayanan, ruhsal donanımımızı sağlayan, birçok yönüyle akrabalığa tercih edilen ailedir."  

10) Sorunların eve taşınmaması duyarlılığı.

11) Teknolojik araç-gereçlerin ( tv, bilgisayar, cep telefonu vs.) amaç dışı kullanılarak evin atmosferini ve işleyişini mekanikleştirmesinin önüne geçmek, evin/ ailenin tabiliğini koruyucu unsurları canlandırmak. ( Aile içi dertleşme, sılah-i rahim, misafirperverlik, okuma vs.)

12)  Ebeveynin, özellikle babanın örnek ve mütevazı duruşu.

13)  Aile fertlerinin bireyselliği aşan bir cemaat ruhu içerisinde müslümanca sorumluluklarını yerine getirici, Salih amelleri esas alan etkinliklere ortak katılım duyarlılığı göstermesi.

14) Babanın evden uzun süre ayrı kalmaması.

15) Babanın mesleği, kazancı, sosyal seviyesi ve toplum içindeki konumu ve meşruiyeti.

Yaşanılan sosyal çevrenin vasat şartlarının altına düşmeyecek kadar helal kazançla ekonomik imkanların oluşturulması gerektiğini söyledi.

 Yönetim Kurulu Üyesi ERSİN SÖNMEZLER' in konuşma metni:

İslamın ilkelerinin ve kurallarının yaşanmadığı toplumlar, cahiliyye toplumlarıdır. İster sosyalist, ister kapitalist, ister demokratik, ister laik, isterse halkı Müslüman olduğu halde, Allah'ın kanunlarıyla hüküm edilmeyen toplumlar olsun, hepsi cahiliyye toplumlarıdır.

Cahili düzenlerde, taştan ve betondan yapılan putlara tapma, sömürü, faizcilik, ırkçılık, şiddet, kan dökme, zulüm ve zorbalık vardır. İslamın zıddı cahiliyyedir. Cahiliyye küfür demektir, batıl dindir, şirktir, ahlaksızlıktır, uydurmadır, bilgisizliktir. Kısaca  İslamsız ve Kur'an'sız  bir yaşamdır. 

Allah'u Teala İslamı bir bütün olarak göndermiştir. Kim tümünü alırsa, işte o müslümandır. Kim, laikler gibi islam'ın  bir kısmını alır, ve bir kısmını almazsa, islamla cahiliyyeyi, Hakla batılı birbirine karıştırmıştır. Müslüman asla laik olamaz; islamda dünya işi ayrı, ahiret işi ayrı diye bir ayırım yoktur. Dini, eğitimden ayırdığınızda eğitim dinsiz olur, Dini, ekonomiden ayırdığınızda, ekonomi zalim, faizci ve kapitalist olur, Dini, devletten ayırdığınızda devlet dinsiz ve zalim olur. Bu ikisini birbirinden ayırmak insanı, insanlığı katletmektir, cinayettir. Kur'an-ı Kerim'de eğitime, miras hükümlerine, evlilik ve boşanmalara, alış verişe, savaşa, suç ve cezalara dair açıklamalar, namaza ve hacca dair açıklamalara göre daha ayrıntılıdır.

Laik ve ırkçı mantık, Allah'ın emri olan namazı serbest bırakıyorken, yine onun emri olan başörtüsünü yasaklıyor, Zikir ibadetini serbest bırakıyorken, cihad ibadetini terörizmle suçluyor Müslüman Kürt halkının ana dilini okullarda  yasaklıyorken, katil Amerika ve  İngilizlerin dillerini serbest bırakıp,teşvik ediyor.

Allah u Teala Bakara Suresinin 85. Ayetinde şöyle buyuruyor. 'Yoksa siz, kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz, sizden bunu yapanların cezası dünyada rezil ve rüsvay olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise azabın en şiddetlisine atılacaklardır. Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.''

Cahiliyye, tarihte olduğu gibi, yine Kur'anla yok edilecektir. Peki, Kur'an aynı Kur'an olduğuna göre, bugünkü cahiliyyeyi neden değiştiremiyor. Bugünkü insanlar, Kur'an okudukları halde, neden karanlıklardan, işgallerden, gözyaşı ve zulümlerden kurtulamıyor. % 99'u Müslüman olduğu söylenen bu ülkede, zalim darbeci ve dinsiz rektörler, Müslüman bacılarımızın başörtülerine, kirli ellerini uzatma cesaretini NEREDEN ve neden bulabiliyorlar?

Çünkü bütün sorunlarımıza şifa olacak Kur'an, okunmadan, anlaşılmadan, raflarda duruyor. Uygulayacak hastaları bekliyor.  Bir ilacın şifaya vesile olması için, o ilacın kullanılması gerekir, reçetenin okunmasıyla şifa beklenemez.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor. 'Allah şu Kur'anla amel eden toplumları yükseltir. Onun izinde gitmeyenleri de alçaltır'.(Riyazüz Salihin)  

İşte bunun için, şu soruları kendimize sormalıyız. Kendimizi ve çocuklarımızı çağdaş cahiliyyeden, ahlaki yozlaşma ve çürümeden nasıl kurtarabiliriz? Çocuklarımızı nasıl müslümanca yetiştirebiliriz?

Mekke döneminde İslam dini, Hz. Erkam'ın evinde öğreniliyordu. Bu ev aynı zamanda mescid ve mektep görevi de görüyordu. Hz. Erkam'ın evi kâfirlerin ve zalimlerin kontrolünden tümüyle uzak, özgür bir kurumdu. İnsanları sadece Allah'ın kulu yapan bir kale idi. Hz Ali (r.a.) gibi yiğitler Hz. Erkam'ın evinde yetiştiler.

Bizler ise evlerimizi ihmal etmenin cezasını çekiyoruz. İşe, namazdan ve evden başlamak gerekiyor. Evleri otel ve lokanta halinden çıkarmalıyız. Medya ve kitle iletişim silahlarıyla evler devamlı bombardımana tabi tutulmakta, evler işgale uğramakta, evlerin kıblesini televizyonlar tayin etmektedir. Müslümanların evleri mescide ve okula hiç benzemiyor. Çağdaş evler daha çok sinemaya, gazinoya, stadyuma, kahvehaneye benziyor.

Evlerinde islamı hâkim kılamayanların, sokaklarını, işyerlerini, toplum ve devletlerini hayra doğru değiştirebilmeleri beklenemez.

Anne ve babalar, çocuklarına Rablerini güzelce tanıtmadıkları  ve İslami terbiyelerine yeterince dikkat etmedikleri takdirde, çocuklarının işleyecekleri günahlardan sorumlu tutulacaktır. Çocukların bezlerine ayırdıkları masrafı, elbiselerine gösterdikleri özeni, dinlerine göstermediklerinden dolayı evlatla sınavı kaybedebilirler. Allah u Teala şöyle buyuruyor. 'Ey iman edenler, kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun. Onun yakıtı insanlar ve taşlardır.'(Tahrim-6)

Peygamber Efendimizin şu hadisi meşhurdur. 'Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden  (idare ettiğiniz kimselerden) sorumlusunuz. ( Müslim)

Peygamber efendimiz (s.a.v) yine bir başka hadislerinde şöyle buyurmaktadır. 'Hiçbir baba, çocuğuna, güzel bir terbiyeden daha güzel bir miras bağışlayamaz, bırakamaz'. Çocuklarımızı,  dünya ve cehennem ateşinden korumak,  bütün şeytani tuzaklara ve hastalıklara karşı koruyucu aşılar yapmak, onları yarınlara müslümanca hazırlamak, her anne ve babanın görev alanıdır.

Çocuklarımıza ilk öğreteceğimiz söz LA İLAHE İLLALLAH olsun. Eğer onlara tevhid öğretilmez ise medya ve çevre şartlarıyla Allah korusun, Hıristiyan, ateist, laik, ataist ve satanist olabilirler. Çocuklarımızın okudukları kitapları, gazeteleri, konuştuğu arkadaşlarını, terbiye ve eğitim verenlerini, seyrettiği filmleri, oynadığı oyunları kontrol etmeli, gerektiğinde ambargo koymalıyız.

Çocuklarımızın midelerini nasıl, mikropsuz zehirsiz gıdalarla doldurmak zorundaysak; beyinlerine ve gönüllerine giden gıdaların da mikroplardan arınmış, çocukları zehirlemeyecek şekilde olmasını sağlamalıyız.

Cahiliyye döneminde müşrikler kızlarını diri diri toprağa gömüyorlardı. Onlar, çocuklarının sadece dünya hayatlarını mahvediyorlardı. Çağdaş anne ve baba ise, onların ahretini mahvediyorlar, onlar sadece kız çocuklarını öldürüyorlardı, şimdiki ana ve baba ise,  kız- erkek hepsini, onlar cahiliyyedeki adetlere göre çocuklarını kuma gömüyorlardı, şimdikiler ise, daha çağdaşça televizyonlara, internetlere, sokaklara, barlara kulüplere gömerek, çetelere teslim ediyorlar.

Anne ve babaların önce kendilerini iyi yetiştirmiş olmaları gerekir. Kendini ıslah edemeyen, başkasını ıslah edemez. Kendisi doğru olmayanın, gölgesi de doğru olamaz. Yüzme bilmeyen, başkasını boğulmaktan kurtaramaz.

Çocukla en fazla meşgul olacak anne olduğu için ilk terbiyeci ve en önemli eğitimci annedir. Hiçbir mamanın anne sütünün yerini tutamadığı gibi, hiçbir bakıcı da annenin yerini asla tutamaz.

Özetle şu hususlara dikkat etmeliyiz

*Evleri okul haline getirerek, Allah, Kur'an ve Peygamber sevgisi aşılamalıyız. Aksi halde birileri zalim, ırkçı, kafir olan sahte liderlerin sevgilerini aşılarlar.

*Çocuklarımızı kötü arkadaş ve ortamlardan, iletişim araçlarının ve medyanın mikroplarından arındırmalıyız.  .

*Çocuklara özgüven ve güzel ahlak kazandırılmalıyız.

*İsrafın her çeşidine, karşı bilinç vermeliyiz.

*Kız çocuklarına, küçük yaştan itibaren tesettür ve haya bilincini vermeliyiz.

*Çocuklarımızın beyinlerine kul hakkı ve adalet bilincini yerleştirmeliyiz.

Sonuç olarak, Şehid Seyyid Kutub'un dediği gibi, ' Şimdi tam bir yol ayırımındayız. Kişi seçimini yapmak zorundadır. Seçimini yapmışsa, artık tartışmanın gereği yoktur.

YA İSLAM, YA CAHİLİYYE, YA İMAN, YA KÜFÜR, YA ALLAHIN HÜKMÜ, YA CAHİLİYYE DÜZENİ.

Haksöz-Haber / Tat

Önceki ve Sonraki Haberler