Modernleşmenin getirdiği kimlik sorunları

Modernleşmenin getirdiği kimlik sorunları

​​​​​​​Tatvan Özgür-Der'in bu haftaki seminer konusu Modernleşmenin Getirdiği Kimlik Sorunları idi. Semineri Bitlis Eren Üniversitesi Öğretim Üyesi Ahmet İŞLER sundu.

Ahmet İŞLER özetle şu konulara değindi;

Modernleşme süreci İslam dünyası için büyük bir buhran ve kırılmadır.  Batı karşısında yenilgi ve zayıflık ile başlayan süreç, İslam toplumlarını kendisinden daha güçlüye benzemeye götürmüştür. Bu aynı zamanda bir aşağılık duygusuna sebep olmuş ve Batı’ya hayranlık bir kimlik sorunu olarak belirmiştir. Öte yandan Batı’nın İslam dünyasına karşı elde ettiği üstünlük, Batı dışı toplumlar üzerinde bir hâkimiyete dönüşmüş bu hegemonyanın devam ettirilmesi için faaliyetler yapılmıştır. Bu bağlamda Oryantalist çalışmalar sömürgeciliğin keşif kolu görevini üstlenmiştir. İslam dünyası yeniden yapılandırılarak sömürgeci hedeflerine itiraz edecek irade zayıflatılmıştır. Nitekim Edward Said, Oryantalizmi “Avrupa kültürünün Doğu’yu yönetmek, hatta yeniden canlandırmak, siyaset, sosyoloji, askerlik, ideoloji, bilim ve hayal gücü alanlarında ona yön vermek için kullandığı ileri ölçülerde sistemleştirilmiş disiplin” olarak niteler. Böylece Batı Doğu’ya her yönüyle hâkim olmayı ve onun efendisi olmayı amaçlamıştır.

Sömürgeci Batılı güçler, uygarlıklarını “barbar” olarak nitelendirdiği toplumlara götürmemisyonu taşımışlardır.  Bu faaliyetlerinde amaçlarına uygun ve kendilerine hizmet edecek, “celladına âşık” bir kesim meydana getirilmiştir. İslam dünyası Batı’nın bu meydan okumasına karşı Batılılaşma ve modernleşme arasında gidip gelmiştir. Batılılaşmadan modernleşmenin önüne ise engeller çıkarılmış, İslam dünyası Batı hegemonyası altında farklı alternatifler aramaya çalışmıştır.

Modernleşme beraberinde “özgüven kaybı” getirmiş, İslam toplumları Batı’nın üstünlüğüne karşı öğrenilmiş çaresizlik psikolojisine girmiştir. Batı hayranlık duyulan, örnek alınan bir esin kaynağı olmuştur. İbn-i Haldun düşmana mağlup olan toplumların, yenilginin kaynağına eğilmekten ziyade rakibinin yenilmezliği ve üstünlüğüne yoğunlaşan toplumların akıbetinin “güvensizlik ve taklit” olacağını belirtir. Yine Ömer Hayyam’ın “Celladına aşık olmuşsa bir millet/İster ezan, ister çan dinlet/ İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet/Müstehaktır ona her türlü zillet” beytinde belirttiği gibi bu kimliğin toplumları ilerletmeyeceği aşikardır.

İki yüz yıldan beridir taklit edilen Batı medeniyeti, İslam toplumlarının içine düştüğü yenilgi, zillet ve geri kalmışlığına bir çare sunmamıştır. Ayrıca  ekonomik, siyasi ve teknolojik gelişmenin dışında moderniteninseküler yapısı ve kapitalist yaşam tarzı insanlığı yalnızlığa, bireyselliğe ve anlamsızlığa doğru sürüklemiş, ahlaki değerleri yozlaştırmıştır.Bu bakımdan İslam, ahlaki bir öğreti sunan dindir. Peygamber Efendimiz (sav) "Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" hadisi gösteriyor ki İslam bireysel ve toplumsal olarak ahlaki ve hukuki ölçüler ve değerler ortaya koymuştur.

İslam, insanın Rabbiyle, insanın nefsiyle, insanın eşya ile ve insanın insan ile ilişkilerine evrensel ölçüler sunarak bir kimlik inşasını ortaya koyar. Peygamber Efendimiz ve sahabesinin kimliği de vahiyle şekillenmiş ve Müslümanlar bu öğretilerle altın çağını yaşamıştır. Bilim, sanat,  teknoloji, eğitim ve edebiyat alanında eserler ortaya koyan Müslümanlar, bu vasıflarını kaybettiği günden beri medeniyet zirvesinden aşağı doğru inmişlerdir. Hasan En-Nedvi Müslümanların gerilemesiyle sadece İslam toplumlarının değil tüm insanlığın çok şey kaybettiğini belirtmektedir.

19aaa05a-56dc-4da9-b140-68f8a74d9a0b.jpg

İslam’ın ortaya koyduğu ahlaki ölçüler modern dönemde alternatif öğretiler sunmaktadır. Mümin, kendisi dışındaki her şeye güven veren, elinden ve dilinden emin olunan kişidir. Bu özellik peygamber şahsında tüm insanlığa model oluşturacak bir özelliktir. Dindarlık ile ahlak arasında doğru orantı olmasına rağmen son dönemlerde yapılan anket sonuçlarında Türkiye’nin muhafazakâr bir toplum olmasına rağmen Müslümanlara güvenin çok düşük olduğu görülmektedir. Hâlbuki ki “Kur'an'da güzel ahlakın olmadığı yerde iman ve ibadetin anlamsızlığı vurgulanır.”Modern dönemle birlikte kimlik değişimi ve ahlaki yaşantı, zihniyet ve yaşantı arasında karmaşık, tutarsız bir hal almaktadır. Birbirine zıt anlayışlar ve yaşantılar toplumda güvensizliği de beraberinde getirmektedir. Ekonomik hayatında kapitalist, evinde muhafazakâr, camide Müslüman, düşüncesinde modern ideolojilerle eklemlenmişİslam anlayışları, çıkar ilişkilerine göre şekillenmiş dostluklar, samimiyetsiz ilişkiler v.b modern dönemin kimlik krizi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ahmet İŞLER,  konu ile alakalı Aliya İzzet Begoviç’in sözlerine vurgu yaparak konuya açıklık getirdi.

Bilge Kral Aliya İzzet Begoviç;“Din ahlaktır onu hayata geçirmek ise terbiyedir iyi insan olmadan iyi Müslüman olamayız’’.“Kur'an edebiyat değil hayattır dolayısıyla ona bir düşünce tarzı değil, bir yaşama tarzı olarak bakılmalıdır”. “Yeryüzünün öğretmeni olabilmek için gökyüzünün öğrencisi olmak lazım.”

Aliya, Avrupa’nın göbeğinde büyük bir özgüvenle “Ey teslimiyet, senin adın İslam’dır”, “İstediğiniz kadar dağlara haç koyun. Gökyüzüne baktığınızda hilali göreceksiniz.” diyerek aşağılık kompleksinden azade bir meydan okumuştur. Yine “Savaş, ölünce değil düşmana benzeyince kaybedilir.”sözüyle ahlaki bir duruş sergilemiştir.

Seminer soru ve cevap faslından sonra sona erdi.

Önceki ve Sonraki Haberler