Bağcılar’da “Türkçülük” Semineri

Bağcılar’da “Türkçülük” Semineri

Özgür-Der Bağcılar Temsilciliği gerçekleştirdiği Türkiye’nin Oluşumunda Türkçülük konulu seminer etkinliğiyle Türkiye’nin Oluşumu üst başlıklı seminerlerin sonuncusunu yapmış oldu. Oturum başkanlığını Veysi Selimoğlu’nun yaptığı seminerin konuşmacısı Bahattin Urlu idi.

Veysi Selimoğlu semineri açış konuşmasında Osmanlıda kırılma süreci'nin Tanzimat ve Islahat fermanlarıyla başladığını bu süreçte Fransız devriminin etkili olduğunu ve Avrupa'da yetişen Jön-Türklerin zihin yapılarının orada şekillendiğini belirtti. Daha sonraları ise Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura'nın isimlerinin öne çıktığını belirten Selimoğlu, Yusuf Akçura'nın 1904 yılında Türk isimli dergide Osmanlıcılık, İslamcılık ve, Türkçülüğü tartıştığı Üç Tarzı Siyaset isimli bir makale yazdığını ve burada Türkçülüğü öne plana çıkardığını söyledi.

Bahattin Urlu konuşmasına çok etnili, çok dinli Osmanlı imparatorluğunda halklar arasındaki ilişkilerin İslam geleneklerine ve pratik gereksinimlere göre düzenlendiğini, toplumlar arasındaki sınırların etnik temelde değil, din temelinde çizildiğini belirterek başladı. Urlu, Osmanlılar için etnik kökenin hiçbir anlam ifade etmediğini Türklerin ayrıcalıklı bir konumu olmadığını belirtti. Urlu, Osmanlı tarih anlayışında 2 özelliğin öne çıktığını vurgulayarak bunlardan birisinin Hz. Muhammed'in vizyonu diğerinin ise Osmanlı hanedanlığının kurulması olduğunu dile getirdi. Osmanlı tarihinde Türk kelimesine ve Türklerin İslamiyet öncesi tarihine rastlanılmamıştı. Urlu bu konuyla ilgili olarak Bernard Lewis'in şu görüşlerini dillendirdi; Türkler'in İslamiyet öncesi Asya'daki kökleri ve oradan göç edişleri kolektif hafızadan silinmiş ve unutulmuştur. İslam'ı benimseyen halklar arasında hiçbiri kendi kimliğini İslam toplumu içinde eritmede Türkler kadar ileri gitmemişti.

Urlu 19.yüzyılın Batı'nın gücünün ve üstünlülüğünün öne çıktığı bir yüzyıl olduğunu ve bu üstünlüğün yalnızca teknolojide değil değişim'in siyasi örgütlenmede, yaşam biçiminde, toplumsal ilişkilerde ve dünyayı kavramada olduğunu ifade etti. Bu modernleşme sürecinin sekülerleşmeyide beraberinde getirdiğini anlatan Urlu yaşamın dinsel kutsallıktan arınıp dünyevileştiğini söyledi. Urlu konuşmasının bu noktasında çok önemli bir tespitte bulunarak tarihte ilk kez doğunun batıdan bir şeyler öğrenmeye başladığını vurguladı. Fransız devriminden sonra vatan ve vatanseverlik gibi kavramların İslam dünyasını da etkilemeye başladığına dikkat çeken Urlu, Fransızcadan patrie sözcüğünü vatan olarak çevirerek kullanan ilk kişinin Mısırlı Tahtavi olduğunu ve bu zamana kadar vatan kelimesinin insanın doğduğu ve yaşadığı yer ve yöre anlamında kullanıldığını ve bir ülkenin tamamı için ilk kez kullanıldığını belirtti.

Urlu, 1912-1913 yıllarında gerçekleşen Balkan savaşlarının Osmanlıcılık fikrine darbe vurduğunu ve Türkçülüğün ön plana çıktığını belirterek ünlü Macar oryantalist Arminius Vambery'nin 1908 yılında yazdığı bir kitapta bu konuyla ilgili şu görüşü dile getirdiğini söyledi;' ' İstanbul'daki Türkler arasında Türk milliyetçiliği sorunuyla ya da Türk dilleriyle ciddi bir biçimde ilgilenen bir tek kişiye bile rastlamadım''. Balkan savaşlarından sonra Türk birliği, Türk yurdu,Türk ocağı, Türk gücü gibi derneklerin kurulduğu ve 1913 yılında İttihat Terakkinin yapmış olduğu kongrede Osmanlıcılığı terk ederek Türkçülüğü savunanların çoğunlukta olduğu görülmüştür.

İttihat Terakki döneminde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında gayri Türk Müslümanların ve Müslüman ve Türk olmayanların hedef alındığını ve bunlara yönelik Türkleştirme işleminin gerçekleştirildiğini ifade eden Urlu bu işlem sonucunda bu grupların zorunlu Türkçe eğitimi, tehcir, mahalli isimlerin değiştirilmesi, kolektif hafızayı gösteren işaretlerin kaldırılması gibi uygulamalara maruz kaldıklarını belirtti. Urlu İttihat terakkinin dini yerine milli kelimesini koyarak milli kütüphane, milli musiki, milli filmcilik gibi tamlamalar kullandığını, savaş esnasında da ulusçu söylemi hakim kılmak için yoksul, bezgin ve çaresiz Anadolu halkına milli istiklal, mili hareket, kuvayı milliye, milli zafer, Büyük Millet Meclisi gibi kavram ve türevlerinin enjekte edildiğini Ahmet Yıldız'ın Ne Mutlu Türküm Diyebilene isimli kitabını referans göstererek bahsetti.

Urlu konuşmasının bundan sonraki bölümünde de bu kitapta yer alan şu görüşleri dile getirdi; Kemalist rejimin militan laik niteliğine rağmen Müslüman eşittir Türk ve gayri Müslim eşittir gayrı Türk önermeleri halk katında varlığını sürdürmüştür, Kemalist ulusçuluk zımnen de olsa ve bunu göç politikalarında rehber ilke olarak kullanmıştır. Urlu,bu konuya örnek olarak gagavuz Türklerinin Türkçe konuşmalarına ve Türk olduklarını kabul etmelerine rağmen göçmen statüsünde kabul edilmemelerini, Boşnaklar ,Arnavutlar ve Pomakların ise Müslüman oldukları ve isyan etmedikleri için göçmen kabul edilmelerini gösterdi.Bu örnek ayrıca Kemalizm'in doktrinel olmaktan ziyade pragmatik olduğunun da bir göstergesidir.

Urlu son olarak aynı kitapta 1927 yılında vatandaş Türkçe konuş kampanyaları düzenlendiğinden bahsedildiğini ve CHP'nin üyelik nizamnamesindeki 8. maddede Türk kültürünü ve partinin bütün ilkelerini benimsemenin üyelik şartları arasında yer aldığını hatta 1931 de Türkçe konuşmanın da bu şartlardan biri haline geldiğini ifade etti.

Seminer programı dinleyicilerin soru ve katkılarıyla sona erdi.

Haber: Murat Yürükoğulları

Önceki ve Sonraki Haberler