Van Depremi ve Kürt Sorunu Tartışıldı

Van Depremi ve Kürt Sorunu Tartışıldı

Özgür-Der Bağcılar Temsilciliği, programda Van Depremi ve Kürt Sorunu’nu gündeme taşıdı.

Programın oturum başkanlığını Veysi Selimoğlu yaparken konuşmacılar Erdal Eker ve Rıdvan Kaya idi.

Veysi Selimoğlu yaptığı açılış konuşmasında 19 Ekimde PKK tarafından Çukurca’ ya saldırı yapıldığını ardından TSK tarafından bölge de PKK kamplarına operasyon başlatıldığını kamuoyunun bütünüyle buna odaklandığını belirtti. Selimoğlu, Van Depremi’nin de 23 Ekimde meydana geldiğini ve birden gündemin Depreme kaydığını, ekranların operasyon görüntülerinden deprem görüntüleriyle dolduğunu belirtti. Selimoğlu depremin ardından bazı sosyal medya sitelerinde ve televizyon ekranlarında bazı ayrımcı hatta faşizme varan söylemlerin geliştiğini dile getirdi.

İlk konuşmacı Erdal Eker Van depreminin trajik bir olay olduğunu belirterek Van depremiyle ilgili ortaya çıkan boyutlarla ilgili bilgiler vererek konuşmasına başladı. Eker konuyla ilgili şu bilgileri paylaştı dinleyicilere.40 gün boyunca referans ve artçılar olmak üzere yaklaşık 5000 adet deprem meydana gelmiştir. Depremin etkilediği bölgede 680 kişi ölürken,3000 kişi yaralanmıştır. Deprem’in etkilediği bölgede yaklaşık 800.000 kişi yaşamaktadır ve Kasım sonu itibariyle bu bölgeden 450.000 kişinin göç etmiş bulunmaktadır ve göç halen devam etmektedir.

Türk ve Kürt ulusalcıları depremi suistimal ederek politikleştirmişlerdir. Türk ulusalcıları PKK’nın temsil kabiliyetini bütün Kürtlere genelleyerek 24 askerin öldürülme sorumluluğunu da PKK üzerinden tüm Kürtlere yüklemişlerdir ve sonucunda da depremi alçak kalleş ve hain Kürtlerin işlediği cinayetlere karşı Allahın bir tokadı olarak tanımlamakta bir beis görmemişlerdir.

PKK çizgisindeki Kürt ulusalcıları ise arama kurtarma faaliyetlerindeki ve yardım organizasyonlarındaki kimi aksamaları politize ederek bunu sosyo-politik ayrışmaya araç kılma irade ve gayretini sergilemişlerdir.

Deprem sonrasında hükümet, belediye ve ağırlıklı İslami olmak üzere sivil Toplum örgütleri temel aktörler olarak görev almışlardır.

Depremde özellikle İHH başta olmak üzere VAHÖP ve diğer tüm İslami sivil toplum örgütlerinin ciddi bir çabası gözlemlendi. Çadır kent kurulmasından, 40000 aileye gıda yardımı yapılması, psikolojik destek üniteleri kurulması ve göç eden halka yardım edilmesi gibi faaliyetler bu çabanın sonuçlarıdır.

Depremle ilgili bu coğrafya da yaşayan tüm insanlar kardeşlik bilinciyle çabalamış bir kısım zihni dumura uğramış ulusalcılar dışında herkes yardıma koşmuş ve yaraların sarılması için elinden gelenin en iyisini yapmıştır. İnsanlar evlerini yüreklerini Vanlı kardeşlerine açmışlardır.

Eker konuşmasını şu sözlerle bitirdi; Müminlerin sosyal şahitliğinin ete kemiğe büründüğü Van depreminde şunu gördük ki sahip olduğumuz” Allah tasavvuru ve kitap algımız olaylara verdiğimiz tepkileri ve müdahale etme şeklimizi de beraberinde getiriyor. Zira depremde mazlumun dininin ve siyasi duruşunun sorgulanmadan ve sorulmadan ona yardım etme bilinci İslami anlayışın bir sonucu değil midir? Gece ve gündüz güçlü bir aidiyet hissiyle depremzedelerin yanında olmak bize diğergamlığı ve fedakarlığı dini bir zorunluluk haline getiren İslami kimliğimizin bir başka yansımasıdır.

İkinci konuşmacı Rıdvan Kaya ise ağırlıklı olarak konunun Kürt sorunu boyutu ve bununla ilgili oluşan gelişmeleri dillendirdi. Rıdvan Kaya konu ile ilgili şu görüşleri ifade etti;

Milliyetçi bakış açısı bir asırdır Türkleri, şimdide Kürtleri körlüğe basiretsizliğe sevk ediyor. Kemalist milliyetçilik toplumsal muhayyilede önemli yer edinmiştir. Yüzyılın başında Türk olarak nitelenmeyi reddeden Anadolu köylüleri bugün Türklüğü ferdi kimliklerinin ana belirleyicisi olarak kabul ediyorlar BDP çevreleri Kürtler sıfatını dışlamak suretiyle kullanmaktalar. Kürt milliyetçi hareketinin içinde yer almayan otomatik olarak Kürtlüğün dışında bırakılıyor. Kuşatıcı bir tarz da temsil iddiası normal, propaganda haktır ama makbul Kürt tanımlamasının dışında kalanların fikir serdetme, örgütlenme, siyaset yapma haklarından mahrum bırakılmaları despotizmdir.

Kürt sorunu merkezli tartışmalar her gündeme geldiğinde birileri ısrarla Müslümanların geç kaldığı vurgusunu yapmaktadırlar. Geç kalındığını söyleyenler neye geç kalındığını izah etmelidir. Türkiyeli Müslümanların Kürt sorununda daha aktif üretken ve kuşatıcı bir pratik içinde olmamaları elbette bir sorundur, eleştirilmelidir. Mamafih bu olguyu nasıl açıkladığımızda çok önemlidir. Genel yetersizliğin, eksikliğin hareket anlamında yeterince gelişmemişliliğin bir yansıması olarak algılanıyorsa doğrudur. Aynen diğer pek çok konuda olduğu gibi Kürt sorununda eksiklerimiz vardır. Ancak devletçi kaygılarla Kürt sorununa özel bir ilgisizlik olduğu iddiası doğru değildir. En azından tevhidi perspektife sahip olma iddiasındaki Müslümanların büyük kısmı açısından Kürt sorununda devletle paralelleşme tutumu yaşanmamış, soruna hep muhalif bir perspektiften yaklaşılmıştır.

Bu yetersizlikte sorunun doğası da belirleyici bir etkendir. Sorunun doğasıyla ne kast ettiğimizi Filistin-Kürdistan karşılaştırması örneğiyle izah etmek mümkündür. Bilindiği üzere Türkiyeli Müslümanlara Kürt duyarlılığı yüksek kesimlerce sıkça yöneltilen eleştirilerden biri de Filistin sorununda sergilenen sahiplenme tavrının, Kürt sorununa gösterilememesidir. Evet sahiplenmede fark vardır, ancak bu fark bazılarının zannettiği gibi uzak coğrafyalardaki mücadeleye gösterilen ilgilerin daha az bedel gerektirmesiyle ilgili değildir. Fark, başından beri Filistin davasının İslami şiarlar, sembollerle algılanan, ve süreç içinde de İslami hareketlerce temsil edilen bir dava oluşudur. Aynı şekilde Kürt sorununun zulme karşı haklı bir tepki boyutu taşımakla birlikte, genelde ulusal kimlik ve şiarlar temelinde gelişen ve laik-ulusal örgütlülüklerce temsil edilen bir dava olarak algılanması farkı oluşturan bir başka etkendir.

Konuşurken, yazarken Kürtler-Türkler diye genelleme yapma yanlışı yaygınlaşmaktadır. Oysa bu akla ve adalete de aykırıdır. Laik devlet ve siyasal kültür ben kimim sorusunun mahiyetini, kaynağını ifsad etmiştir. Müslüman için kimlik ne demektir, ne esastır? Müslüman için kimlik meselesine nasıl bakılması gerektiği şu hadiste net biçimde özetlenmektedir. Ebu Hureyre rivayetiyle Tırmizi ve Ebu Davud’dan nakledilen bir hadiste Resul(s.a) şöyle buyuruyor: ’’Bakınız, Allah atalarını yüceltmeye dayanan cahiliye şirkinin kibrini sizden uzaklaşırdı. İnsan ya Allah’a karşı muttaki bir mümin yahut zavallı bir günahkardır. Bütün insanlar Adem’in evlatlarıdır ve Adem balçıktan yaratılmıştır.’’

Program katılımcıların soru ve katkılarıyla sona erdi.

Haber: Murat Yürükoğulları

erdel_eker-ridvan_kaya-20111204-01.jpg 

Önceki ve Sonraki Haberler