İzmir'de "nicelik-nitelik önceliği" tartışıldı

Özgür-Der İzmir Şubesi seminerleri devam ediyor. Bu hafta Özlem Öz'ün sunumuyla "Niceliğin Önemi, Niteliğin Belirleyiciliği" başlıklı bir seminer düzenlendi.

Özgür-Der İzmir Şubesi'nde gerçekleştirilen seminerde Özlem Öz'ün konuşmasından notlar:

"Nitelik–nicelik ilişkisi; bir dünya görüşü olan ve toplumu, o doğrultuda değiştirmek isteyen tüm yapıların tartışa geldikleri bir konudur. Kur'an-ı Kerim'de 'İnsanların çoğu doğru yola gelmez', 'İnsanların çoğu Allah'a şirk koşmadan inanmaz', 'Sen şiddetle arzu etsen bile, insanların çoğu iman edecek değildir.' ayetlerinde çokluk kavramının genellikle olumsuz anlamda kullanıldığını görüyoruz.

Çoğunluk olmanın bir değer ifade etmediği, önemli olanın hakikatin yanında yer almak gerektiği başarının da nüfusa göre değil, nüfuza göre oluştuğunu birçok ayette okumaktayız. Talut-Calut kıssası, Huneyn günü yaşananlar ve Bedir savaşının anlatıldığı ayetler bize Rabbimizin nitelik–nicelik ilişkisine getirdiği perspektifi sunmaktadır.

Niteliksiz çoğunluğun hiçbir değeri yoktur. Bu nedenle insan toplumlarında tarih boyunca çoğunluğun sahip olduğu düşünceler değil, örgütlü, kararlı az da olsa başarının sünnetine göre iş yapanlar sonucu belirlemiştir. 'Nice az topluluklar çok topluluklara galip gelmiştir.' tüm insan topluluklarının üzerine yazılmış bir kuraldır. Bu yasayı uygulayan oluşumlar, Müslüman-kâfir ayrımı gözetmeksizin başarıyı yakalayacaktır.

İslami dönüşümü hedefleyen oluşumlar, topluma karşı ölçülü olmak zorundadır. 'Halk hareketi', 'Halka dayanan hareket' gibi sloganları kendisine şiar edinmiş ve buna uygun faaliyet gösteren hareketler belki kitleselleşme, geniş kitlelere ulaşma anlamında başarılı olabilirler ama İslami ilkelerden, İslami doğrulardan tavizler pahasına ulaşılan başarıların İslami bir değer taşımayacağı açıktır. Aslolan kitlelerle bir noktada buluşmak, kitlelerin doğrularını doğru kabul edip yüceltmek değil, ilahi ölçüleri baz alarak kitleleri eğitmek, doğruları halka ulaştırmaktır. Aslolan halka değil, Kur'an'a dayanmak, Kur'an'ı ölçü almaktır.

Az sayıda insanla birlikte olmaktan bıkıp, daha geniş kitlelerle birlikte olmanın arzu edilmesi, insanlardan itibar görmeye dair özlem ve beklentiler, marjinalleşmekten korkmak, kitleselleşme uğruna ilkelerin feda edilmesi Müslümanların savrulma nedenlerindendir. Hâlbuki bütün peygamberler de önce marjinaldiler ve hatta pek çoğu bu konumdan hiç kurtulamadılar. Nuh (as) 950 yılda bir gemi dolduramadı, ama tevhid gemisini inşa etmekten de hiç bıkmadı, yorulmadı.

Bir fikir, düşünce ve duruşun taraftarlarının marjinal olması, azınlığı teşkil etmesi, onun yanlışlığının ve terk edilmesi gerektiğinin delili olarak ileri sürülemez.

'Fitne yeryüzünden kalkana dek mücadele' ile emrolunmuş müminler için kitlelere ulaşmak bir zorunluluktur. Bu bağlamda mustazaf kesimin İslam'dan yana tercihlerini kullanmaları için de gücü, çoğunluğu önemsemek gerekir. Ne var ki halkı kuşatacak, onlara sahih dini mesajı iletecek nitelikli bir kadrolaşma sağlanmadan halkaların geniş tutulması, mesajın bulanıklaşması ve daha çok insana ulaşma azmi ile bazı doğruların gizlenmesi sonucunu doğuracaktır. Bu durum ise zamanla omurgasız, kimliksiz bir oluşumun habercisidir.

Kitlesel değişime giden yol, kadrolardan geçtiği için, kadroları öncelemek bir zorunluluktur.

İslam'da örgütlülük konusunun Müslümanlar arasında ise yeterince tartışılmamış olması İslam'ın algılanma biçimi ile ilintilendirilebilir. Bireysel ve vicdanlarla sınırlı bir din anlayışını aşamayan, toplumsal talepleri minimuma indirgenmiş bir zihnin örgütlenmeye uzak durması olası bir vakıadır.

Emr-i bil maruf nehyi anil münker eylemi bireysel güçle halledilemeyeceği gibi, yığınların plansız, programsız bir araya gelmeleri ile de gerçekleştirilemez. 'Biz olma' öncelikle insanları uyarabilecek, hakkın ve adaletin şahidi olacak bir topluluğun varlığı ile gerçekleşir.

Kadrolar mesajın kitlelere iletilmesinde ve kitleleri egemen otoriteye karşı mücadeleye sevk etmekte lokomotif görevi görürler. Kitleler ne kendiliğinden bir kimlik değişimi gerçekleştirebilirler ne de örgütlenerek planlı bir mücadeleyi yürütebilirler. Kadrolar kitlelerin içinde olmalıdır. Kitleleri uyarmak düzensiz, bireysel ve sınırlı bir faaliyet değil, ilkeli ve sürekliliği olan örgütsel bir çabayı gerekli kılar. İslami mücadeleyi üstlenecek oluşumun hazırlık safhasını realiteden kopmadan ve dışa dönük bir eylemlilik içinde gerçekleştirmek gerekir.

Oluşum safhasında kitlelerin sorunları ile ilgilenmemiz bu sorunları çözmekten çok; sorunların kaynağını gösterecek kitlelerin gündemine küfür güçlerinin zulüm ve haksızlıklarını deşifre etmek ve sorumluluklarını hatırlatmak şeklinde algılanmalıdır. Kitlelerin sorunlarını çözme iddiamız gücümüzle paralel bir yükümlülüktür.

Bir dünya görüşü üzerinde örgütlenen oluşumlar egemenler için tehdit olarak algılanmaktadır. Bu tehlikeye karşı, özellikle sivil toplum örgütleri üzerinden yürütülen, demokrasi ve serbest piyasa ekonomisi ile uyumlu, küresel değerlerle çatışmayan, örgütlenme ihtiyacını yönlendirip, yöneten projeler geliştirilmektedir.

Post modern anlayışın uzantısı olan çoğulcu yaklaşımların da hakikati parçalayıp, doğruları anlamsızlaştırması bir görüş etrafında örgütlenme ihtiyacını temelden yok etmekte, insan zihnini belirlemeye çalışmaktadır.

Dünya egemenleri için birinci derece tehdit olan Müslümanlar, vahyi doğrularda birleşerek, nitelikli kadrolarını oluşturduklarında dünyayı değiştirecek potansiyeli de kendilerinde bulacaklardır."

HAKSÖZ-HABER / İzmir

Etkinlikler Haberleri

“Postmodern Cahiliyede Müslümanca Yaşam Bilinci"
“Çağdaş dönemde Muhsinlerden olmak”
İzmir'de "Hadis İlminin Temel Meseleleri" konuşuldu
İzmir'de "Hudeybiye Anlaşması" konuşuldu
‘Modern Hayat, Egoist Eğilimleri Öne Çıkarıyor’