Mutezile: Tevhid ve Adalet Ehli

Özgür-Der İzmir Şubesinin seminerlerinin bu haftaki konusu 'Mutezile: Tevhid ve Adalet Ehli' idi.

Özgür-Der İzmir Şubesi Alternatif Eğitim Seminerleri'nin bu haftaki konusu 'Mutezile: Tevhid ve Adalet Ehli', konuğu ise Özgür-Der Çorum Şube Başkanı Bülent Gökgöz idi.

Bülent Gökgöz, sunumunda özetle şunları anlattı:

Mu'tezile kelime olarak (i'tezele sözcüğünden türeyerek) "ayrılanlar, uzaklaşanlar, bir tarafa çekilenler" anlamına gelir. Büyük günah işleyen kimsenin iman ile küfür arası bir mertebede olduğunu söyleyerek Ehl-i Sünnet bilginlerinden Hasan-ı Basrî'nin dersini terk eden Vâsıl bin Atâ ile ona uyanların oluşturduğu ekol bu isimle anılır. Mu‘tezile ise kendini "ehlü'l-adl ve'ttevhîd" ("adalet ve tevhid ehli") diye adlandırır. Mutezile mezhebinden olan kişiye mutezili denir.

Mu'tezile mezhebinin kendi içinde barındırdığı beş esası vardır,

Bu mezhep, aynı zamanda iyi bir edebiyatçı ve tefsirci olan Ebü'l-Hüzeyl el- Allâf, Nazzâm, Câhiz, Bişr b. Mutemir, Cübbâî, Kadî Abdülcebbâr ve Zemahşerî gibi büyük kelâmcılar yetiştirmiştir.

Abbâsîler döneminde en parlak günlerini yaşamış olan Mu'tezile, daha sonra etkinliğini hatta bir mezhep olma hüviyetini yitirmiştir. Günümüzde Mu'tezile başlı başına bir mezhep olarak mevcut olmamakla birlikte bazı görüşleri Şîa'nın Caferiyye ve Zeydiyye kolları ile Hâricîliğin İbadiyye kolunda yaşamaktadır.

Tevhid ve Adalet ehli (TAE) “Günahlarınızın sorumluluğunu Allah'a yüklemeyin” der.

Hz. Ömer de bir hırsızlık olayı sonrası “Ben çalmadım, bana Allah çaldırdı, o öyle istediği için öyle oldu” diyen birine hem el kesme hem de Allah'a iftira attığı için kırbaç cezası vermiştir. Yani Mutezile'nin de üzerinde durduğu bu türden tartışmalar, sahabe ve halifeler döneminde de mevcut.

TAE hristiyanlarla, yahudilerle, mecusilerle, budistlerle tartışıyorlar. Tartışırlarken, onların anlayacağı dilde, onların argümanlarılya konuşuyorlar. Kur'an'a iman etmeyen birine ayet ya da hadis okumaya kalkmıyorlar. Bu esna da elbette ki etkileşim olmuş olması mümkündür ama oryantalistlerin iddia ettiği gibi TAE'nin eski Yunan felsefesinden, İsrailiyat'tan ve Mesihiyyat'tan etkilenip de ortaya çıktığı görüşü gerçek dışıdır. Onların derdi, İslam'ın böylesi dinamik ve hayatın içinde, üretken bir ekol ortaya çıkardığı gerçeğini örtbas etmektir. TAE ile ilgili kaynaklar 1950lerde Muhammed Ammara tarafından Yemen'deki kütüphanelerden gün yüzüne çıkarılmıştır. Halen Vatikan'da, Milano Kütüphanesi'nde, British Muesum'da TAE tarafından kaleme alınan el yazması eserler mevcuttur.

TAE, özellikle hadisçiler tarafından eleştirilmiştir. Kendilerine Kaderiye ismi yafta olarak verilmiştir. “Kaderiye'den biri öldükten sonra gömülse, üç gün sonra gidilip mezarı açılsa, kıblenin tersine dönmüş olduüğu görülür” tarzında hadis rivayetleri(!) dahi uydurulmuştur TAE için.

TAE, Allah'ın kanunlarının hakim olması için devrimi gerekli görür. Baştaki sultan/emir zalimse, fasıksa vs. indirilmesi gerekir. Ama şartlar oluşmadan yapılacak bir silahlı direnişi saçma ve gereksiz görür. Yönetime muhalif olunduğu, zamana ve mekana göre değişebilecek şartlarla sürekli olarak dile getirilmelidir. Örgütlü bir muhalefet öncelenmelidir. Kıyam konusunda ise aceleciliğe kapılınılmamalıdır. Galip gelinmesi durumu ağır bastığı zaman silahlı direniş durumuna geçilmelidir. Başa gelecek yönetim veraset vs. ile değil, mutlaka seçim ile gelmelidir. Devrim sadece baştaki zalimi indirmekle kalmamalı, toplumsal gelişme ve iyileşme ile birlikte inançta tevhid ve hayatta adalet hakim kılınmalıdır.

Mutezilenin İman Görüşü

Mutezile'ye göre iman kalp ile tasdik, dil ile ikrar, ve amelden oluşur. Buna göre Mutezile inancında kişinin mümin yani "inanan" sayılabilmesi için kalbi ile İslâm'a inanması, dili ile bunu beyan etmesi ve hareketleriyle yani amel ile bunu göstermesi gerekir. Aynı iman görüşüne sahip diğer itikad mezhepleri Hariciyye ve Zeydiyye'dir. Ayrıca ünlü fıkıh alimleri İmam Mâlik, İmam Şâfiî ve İmam Hanbel de aynı iman görüşüne sahipti.

Mutezilenin Esasları

Mütezile'de önemli esasların başında Tevhid, Adalet, Va'd ve Vaîd (Söz ve tehdit, kişinin amelinin haliki oluşu), el Menziletu beyne'l-menzileteyn (büyük günah işleyenlerin iman ve inançsızlık arasında bir yerde bulunmaları), Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münkerin farz-ı ayn oluşu gelir. Ayrıca Kuran'ın mahlukiyeti ve aklın nakle faikiyeti gibi hususlar da mezhep için önemli olan hususlardandır.

Tevhid

Tevhîd (التوحيد), yani birleme İslâm dini akidesinin temeli olan ALLAH'ın birliğidir. Mutezile mezhebine mensup olanlar tevhidden yola çıkarak bazı konularda diğer itikadi mezheplerden farklı görüşler geliştirmişlerdir. Örneğin, Ehl-i Sünnet alimlerinin ruyetullahı yani ALLAH'ın kıyamet günü görüleceği görüşünü kabul etmemişlerdir. Onlara göre görülebilmesi için ALLAH'ın bir cisme sahip olması gerekir ki İslâm inancının tevhid kaidesine göre bu imkânsızdır. Bunun dışında Mutezile mezhebinin mensupları yine tevhid kaidesinden yola çıkarak ALLAH'ın belli sıfatlarının zatından ayrı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Çünkü onlara göre bu düşüncenin aksi, yani ALLAH'ın belli sıfatlarının zatıyla bir olması ezeli (ve böylece ilahi) olanların sayısını arttırır, yani tevhide karşı çıkar. Örnek vermek gerekirse, mutezile mezhebi "ALLAH alimdir" gibi bir tanımlamayı kabul ederken "ALLAH ilim sahibidir" gibi bir tanımlamayı reddeder. Zira onlara göre "ALLAH ilim sahibidir" derken ALLAH'ın zatından ayrı bir ilahi-ezeli ilim kabul edilmiş olur. Ayrıca, mutezile düşüncesi ALLAH'ın kelâm diye bir sıfatının olmadığına inanır.

Adalet

Adalet ('Adl, العدل) esasının konusu mutezilenin kader konusundaki görüşüdür. "İnsan fillerinde hür değildir." görüşünü benimseyen Cebriyye mezhebine karşı çıkarak Mutezile "insanın fiillerinde tamamen hür olduğu"na inanır. Mutezile inancındaki adalet esasına göre kişi kendi fillerini kendisi yaratır. Bunu da Allah'ın kişiye bahşettiği bir yaratma kudretiyle gerçekleştirir. Fiilerin yaratılmasında ALLAH'ın bir müdahalesi olmadığına inanırlar. Bu görüş adalet esasından şu şekilde temel alır: kişilerin hür olmaması ve yaptıkları her fiilin yaratıcı ve yaptırıcısının Allah olması durumunda kişinin hür olarak yapmadığı hareketlerden ötürü cezalandırılması zulümdür, yani adaletsizliktir. İslam inancına göre ise ALLAH'ın adaletsiz davranması mümkün değildir. Bu nedenle kişi fiilerinin tek yaptırıcısı olmalı, fiileri konusunda tamamen hür olmalıdır.

Mutezile'nin kader konusundaki görüşü Kaderiyye mezhebiyle aynıdır.

Söz ve Tehdit

Va'd ve Va'id (el-Va'd ve el-Va'id, الوعد و الوعيد) yani "Söz ve Tehdit". Bu ALLAH'ın vadettiği (söz verdiği) sevap ve iyiliğin, tehdit ettiği cezanın gerçekleşeceğine inanmaktır. Mutezile mezhebinin bu esası bir diğer itikadi mezhep olan Mürcie'ye karşı gelştirilmiştir. Mürcie mezhebi iman etmeyen (kafir) kişinin yaptığı iyilikler fayda vermediği gibi, iman eden kişinin (müminin) yaptığı günahlar da kendisine zarar vermeyeceğini öne sürmüştür. Va'd ve Vaid prensibine göre ise iyilik yapan iyiliğine karşı mükafatlandırılacak, kötülük yapansa kötülüğüne karşılık cezalandırılacaktır. Mutezile mezhebinin bu esasına göre eğer Mürcie mezhebinin "iman edenin günahları zarar vermez" iddiası doğru olsaydı, ALLAH'ın vaîd'i yani tehdit etmesi - korkutması gereksiz ve manasız olurdu. Oysa tevhid inancına göre bu mümkün değildir. Bu esas ile Mutezile mezhebi Mürcie'yi tam anlamıyla reddeder. Ayrıca Mutezile mezhebi yine bu esas ile büyük günah işleyen müminin tövbe etmezse affedilemeyeceğini öne sürmüştür.

İki Konum Arasındaki Bir Konum

"El Menzile beyne'l-menzileteyn" (المنزلة بين المنزلتين) yani iki konum arasındaki bir konum. Bu esas Mutezile mezhebinin "büyük günah işleyen müminin konumu" hakkındaki görüşüyle ilgilidir. Mutezile mezhebine göre büyük günah işleyen bir mümin (iman etmiş kişi) artık ne mümindir ne de kafir, o fasıktır. Mutezile inancına göre büyük günah işleyen mümin fasık olur ve fasık kişi işlediği büyük günahtan ötürü tövbe etmezse cehennemde azap çeker. Eğer tövbe ederse yeniden mümin olur. Onlara göre fasık mümin ile kafir arasında bir konumdadır, bu esasın adı olan "iki konum arasındaki bir konum" da buradan gelmektedir.

Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker

"Emr-i bi'l ma'rûf" yani iyiliği emretmek ve "nehy-i anil münker" yani kötülükten sakındırmak (الأمر بالمعروف و النهي عن المنكر). Mutezile mezhebinin bu esasına göre kişi itikadi ve ameli konularda insanlara iyiliğe çağırmalı, iyili yaymalı, kötülüğe karşı ise sakındırmalı, uyarmalıdır. Bu esastan yola çıkarak Mutezile mezhebi mensupları uzun yıllar boyunca birçok farklı görüşten, mezhepten ve inançtan insanla tartışmış, hatta zaman zaman tartışmalara şiddet ve kavga da karışmıştır.

Mutezile mezhebi, ehl-i sünnet ile pek çok noktada farklılıklar arzeder. Bunlardan en önemlileri, kulun amelinin haliki oluşu, iman amel münasebeti, aklın nakle faikiyeti, Kuran'ın mahlukiyeti gibi hususlardır.

Gazneli Mahmud ve Nizamül Mülk dönemlerinde ayrıca Moğol istilasında Mutezile eserlerinin neredeyse tamamı yakılmış, imha edilmiştir. Abbasîler'in bir döneminde özgür bir ortamda fikirlerini tebliğ edebilmişlerse de, gemel anlamda zorlama ve baskıya tabi tutulmuşlar; İslam inancına uyan ama yönetimlerin işine gelmeyen gerçekleri haykırmalarından ötürü her tür işkenceye, zulme ve baskıya uğramışlardır.

Seminer, Mutezile'nin İslam kaynaklı sahih fikirlerinin günümüzde nasıl yaşanabileceği üzerine soru ve cevaplarla sona erdi. 

Etkinlikler Haberleri

“Postmodern Cahiliyede Müslümanca Yaşam Bilinci"
“Çağdaş dönemde Muhsinlerden olmak”
İzmir'de "Hadis İlminin Temel Meseleleri" konuşuldu
İzmir'de "Hudeybiye Anlaşması" konuşuldu
‘Modern Hayat, Egoist Eğilimleri Öne Çıkarıyor’