K.Çekmece “Diyanet Kurumu” Konuşuldu

K.Çekmece “Diyanet Kurumu” Konuşuldu

Küçükçekmece Özgür-Der dernek binasında gerçekleşen İslam’ın Anlaşılmasının Önündeki Engeller üst başlığı altında bu hafta “Diyanet İşleri Kurumu ve Şeyhülislamlık” konulu konferans Mustafa Müniroğlu’nun sunumuyla gerçekleşti.

Konuşmacı Müniroğlu, Cumhuriyet tarihi boyunca meşruiyeti, yetki ve sorumlulukları tartışılan kurumların başında diyanet gelir. Bu tartışmanın asıl sebebi ise laik devlet kavramıdır. Mademki devlet laik bir tanıma bürünmektedir. Yani en yumuşak tanımı ile tüm dinlere aynı mesafede bulunmak durumundadır, o halde neden sadece günümüz Müslümanlığını insanlara anlatmak ve hatta Hanefi mezhebini dayatmak için böyle bir kuruma ihtiyaç duyulmuştur?

3.3.1924 tarihinde mecliste ivedilikle görüşülüp jet hızıyla karara bağlanan 3 kanun gözümüze çarpar. Bunlar: Hilafetin İlgası, Tevhid-i tedrisat kanunu, Şeriye ve Evkaf vekâletinin riyasete dönüştürülmesidir. Bu üç kanun da doğrudan dinle alakalı olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Müslümanların tüm dünyadaki lideri konumunda olan halifenin elindeki bu haklar Hilafetin kaldırılmasıyla elinden alınmıştır. Bu sayede ulaşılmak istenen amaç ise dünya üzerindeki tüm Müslümanlar kendi ülkelerindeki farklı farklı halifelere biat edecek veya pek çok ülkede de halifelik kavramı tarihe karışacaktır. 2.kanun ile İslam'a öyle bir darbe indirilmiştir ki, geleceğe yön verecek gençlerin eğitimi bugünkü Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanmış ve sistemin kuşatması altında bir eğitim anlayışıyla tek tip bir insan tipinin yetiştirilmesi sağlanılmıştır. Asıl tartışmalı konu ise Şeriye ve Evkaf vekaletinin kaldırılması ve yerine Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kurulması olmuştur. Şeriye ve Evkaf Vekaleti 1924 yılına kadar her ne kadar yetkileri sınırlandırılmış ta olsa, bakanlık düzeyinde etkili bir kurum olmaya devam ediyordu. Bakanlar kurulunda yer alır ve her konu ile alakalı görüş beyan ederdi. Şeriye ve Evkaf Vekilinin ismi oturumlarda meclis başkanı veya başbakandan hemen sonra zikredilirdi. Bu bakanlık kaldırılıp yerine bir başkanlık konulması da tartışmalı bir süreç olmuştur. Çünkü yeni başkanlığın ismi din işleri değil diyanet işleri olarak teklif edilmiştir. Din ile Diyanet arasındaki farkı en kısa ve öz bir şekilde anlatmak gerekirse; Din insanlığı ilgilendiren her şey, Diyanet ise insanlığı ilgilendiren tüm ibadet konuları idi. Din kuşattığı anlam bakımından diyaneti de kapsar ve insanla alakalı olan her şeyi konu edinir ve görüş beyan etme hakkı doğurur. Din kazaya ve muamelatı nasa dâhil olan her şeyi kuşatır. Diyanet ise sadece kazaya dahil olmayan ahkamı, itfayı (fetva), ibadeti, itikadatı içerir.

-3.3.1924 tarih ve 429 sayılı kanun şöyle der: Türküye Cumhuriyeti, Muamelat-ı nasa dair olan ahkamın teşri ve infazı TBMM ile onun teşkil ettiği hükümete ait olup din-i mümin-i İslam'ın bundan başka itikada ve ibadete dair bütün hükümleri….idaresi için Diyanet İşleri Başkanlığı tesis edilmiştir.

22.06.1965 tarihinde 633 sayılı kanun ise şöyle der: İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur. Tartışmalar neticesinde dinden sorumlu olan kişi bakan mertebesinden indirilip –bütçe müzakerelerinde görüşüldüğü üzere-tapu kadastro müdürü ile eşdeğer tutulmuştur.

Diyanet İşleri Başkanlığı aslında bir din devleti olan Osmanlıdaki şeyhülislamlığın yerini doldurmak için kurulmuş olan bir kurumdur. Bazı dar görüşlü insanlar ise şeyhülislamlık ile Diyaneti nerdeyse eş tutacak derecede yorumlar yapmaktadır. Şeyhülislamı padişah atar, Diyanet İşleri Başkanını ise Başbakan atardan yola çıkarak bu iki kurumun aynı işlevi yerine getirdiğini savunurlar.

Osmanlı da Şeyhülislamlık makamında kişi, padişahın sağ koludur. Sadrazam da Osmanlı da padişahın sağ koludur. Burada Şeyhülislam makamının Osmanlı devletindeki konumu ile Türkiye Cumhuriyetindeki Diyanet İşleri Başkanlığının konumu göz ardı edilmektedir.

Şeyhülislamların, Osmanlı devletinde padişahın etkisiyle verdiği hatalı kararlar da olsa bunlar halk tarafından tartışmasız kabul görülür. Fakat günümüzde Diyanet İşleri Başkanlığının verdiği fetvalar, imamların ve halkın bir kısmı haricinde pek fazla insan tarafından itibar görmediği su götürmez bir gerçektir.

Şeyhülislamlık, Osmanlı devletinde yasama, yürütme, yargı konularında diğer kurumlardan daha fazla söz hakkına sahipti. 19. yüzyılın ortalarına kadar eğitim, adliye ve vakıflar bu kuruma bağlı idi.

Fakat bir ülkede yaşanan hâkim dinin, devlet işlerine engel olmasını önlemek amacıyla dinin kontrol altında tutulması çabaları sonucu Şeyhülislamlık kurumu ve Şeriye ve Evkaf  Vekilliği ilga edilerek, yerine sistemin kendi algısını savunan, sistemin verilerini taşıyan bir kurum inşa etme çabaları başarılı oldu. Bu süreç tarih boyunca devam etmiştir. Hz. İbrahim döneminde, babası Azer tarafından, Hz. Musa döneminde, Samiri tarafından yapılarak günümüze kadar sistemlerin kullandığı bir metot olmuştur.

Program dinleyicilerden gelen sorulara verilen cevaplarla sona erdi.

Haber: Kürşat Okur

Önceki ve Sonraki Haberler