K.Çekmece Seminerleri Devam Ediyor!

K.Çekmece Seminerleri Devam Ediyor!

Bu hafta Küçükçekmece Özgür-Der şubesindeki seminer programında konuşmacı olarak Mehmet Gönül vardı.

"Hadislerin yazılması, tedvini, cerh ve tadil usulü" konulu programa katılımın yüksek olduğu görüldü. Seminere Özgür-Der'in tanıtımının yapıldığı kısa bir film gösteriminden sonra geçildi.

Mehmet Gönül sözlerini şu şekilde şekillendirdi:

Kitap gelmiş tüm resullerin sünnetinde, kavminden bir süreliğine ayrıldığında kavminin getirilmiş olan mesajı saptırdığını görüyoruz. Musa(a.s)nın kırk günlüğüne kavminin yanından ayrıldığında, Samiri denilen bir adamın topluluğu kısa bir süre içerisinde puta tapar bir şekle dönüştürdüğünü Kur'an bize öğretiyor. Son resulün aramızdan ayrılışından sonra çok uzun seneler geçti. Bu süre zarfında İslam coğrafyası çok genişledi. İslam'ın özünü anlamadan; gelen İslamlaşma süreci beraberinde şu sıkıntıları getirdi; insanlar İslamdan önceki kültürlerini İslamdanmış gibi görmeye başladılar. Beraberinde bozulma ve ifsad başlamış oldu. Tekrar Allahın vahyi ile muhatap olarak bu muharref gelenekleri ıslah etme zorunluluğu hepimizin imtihan vesilesidir. Hz. Peygamber'e nelerin haram olduğu konusunda bir soru sorulduğunda "De ki: "Bana vahyolunanlar arasında onları yiyecek olan kimseye haram kılınmış bir yiyecek bulamıyorum. Ancak ölü veya akan kan, domuz eti –ki o gerçekten de murdardır- yahut Allah'tan başkası adına ses yükseltilerek kesilenler bir fısk olması müstesna. Her kim de çaresiz, haddi aşmamak ve taşkınlık etmemek üzere mecbur kalırsa muhakkak Rabbin Ğafûr'dur, Rahîm'dir" En am 145 Burada vahiy ile bir kimlik inşa etmeye başlayan peygamberin vahyin dışında bir şey söylemediğini görmekteyiz. Aynı şekilde Hz. Peygamber'in yapmış olduğu tüm işleri istişare temeli üzerine oturttuğunu görüyoruz. Hz. Peygamber'in sözleri Kur'an gibi korunmuş sözler değildir. Hadis kelimesi lügatte: "eski"nin zıddı "yeni" anlamına geldiği gibi, söz ve haber anlamlarına da gelir. Istılahta ise hz. Peygamberin söylemiş olduğu söylenen sözlerdir. Altını tekrar çizmek istiyorum; peygamberimizin söylediği sözler değil, söylemiş olduğu söylenen sözlerdir. Hadisler mana ile rivayet edilen sözlerdir. Kelimesi kelimesine peygambere isnat etmek ise resule büyük bir iftira büyük bir haksızlık olur. Hadislerin mana ile rivayet edilmesinin savunusunu yapan muhaddisler; o zaman diliminde yazının yaygın bir şekilde kullanılmadığını, bu tür aktarımların hafızaya alınarak aktarıldığını söylemişlerdir. Şunu sormak gerekir bu tür savunma yapan insanlara: vahiy kâtiplerini ne yapacaksınız? Veya Bakara suresinin 282. ayetinde borçlanma hukukunda yazıyı farz kılmasını nasıl açıklayacaksınız?  Yani alışveriş hukuku, insanın tüm ahiretini etkileyecek olan bir konudan daha mı önem arz etmektedir? Peygamberin son 1,5 yılında yanında bulunmuş olan Ebu Hureyre'nin en çok hadis rivayet eden bir kişi olması da çok manidardır doğrusu. Maalesef içinde yaşadığımız toplumun büyük çoğunluğu hadis ile sünneti birbirine karıştırarak yazılı olan tüm hadis kaynaklarını Kur'an gibi kabul etmektedir. Hâlbuki hadisler, Hz. Peygamberin vefatından yaklaşık iki yüz yıl sonra kaleme alınmış metinlerdir ve mana ile rivayet zincirleri oluşturarak günümüze gelmiştir. Hz. Peygamber yaşadığı zaman diliminde Kur'an dışında ağzından çıkan herhangi bir şeyin yazılmasına izin vermemiş, yazmış olanları da uyararak imha ettirmiştir.

Tedvin kelimesi lügatte: Düzene sokmak, kitap yazmak, kaydetmek, defterleri bir araya getirmek demektir. Bir terim olarak tedvîn; bir ilim dalının dağınık haldeki konularını tasnif ederek düzene sokmak, bunları belli bab ve kitaplar halinde birleştirmek demektir.

Hadislerin büyük çoğunluğunu söz ve fiilleriyle nakleden raviler kaynağı sonraki nesillere aktarmışlardır. Hz. Peygamber'in vefatından sonra görülen hadis toplama yolculukları ve Hicrî 1. yüzyılın ortalarından itibaren görülen, dağınık haldeki hadis malzemesini bir araya toplama, hadisleri tasnif etme işi (tedvîn) faaliyetleri, Ömer b. Abdülazîz devrinde valiliklere gönderilen emirnâmelerle resmî tedvîn halinde devam etmiştir.

Cerh; yaralamak, sövmek; ta dîl, düzeltmek, hizaya getirmek, tezkiye etmek demektir. Yaralı bir uzvun cerahatli bölümünü sağlıklı yerden ayırmak için nasıl neşter vuruluyorsa hadislerde bu manada neştere vurularak sakat bölümleri ayıklanmaya çalışılmıştır.

Ta'dil; Bir râviyi rivayetleri kabul olunacak şekilde vasıflandırmak, tanıtmak demektir.

Hadis râvilerinin kusur ve meziyetlerinin özel terimlerle tetkik edildiği "cerh ve ta'dil ilmi" hadis ilminin en önemli konularından birini oluşturur. Sözlü rivayetlerin yaygın olduğu bir dönemde ortaya çıkıp gelişen bu ilmin, hadisin ve dolayısıyla İslâm'ın korunması açısından hicrî dördüncü yüzyıla kadar çok faal bir rol oynadığı kesin bir gerçektir. Hz. Peygamber 'den sonra meydana gelen bazı siyasî olaylar neticesinde birtakım itikadî grupların ortaya çıkması ve bunların kendi görüşleri lehinde hadis uydurmaya sevk etmiştir.  Bu günkü meşhur altı hadis kitabınının güvenilirliğini arttırmak için başına sahih kelimesi eklenmiştir. Aradan uzun seneler geçtikten sonra mana ile algılanmış metinlerin resule isnat edilmesi, resule iftira etmekten çekinen insanları her zaman tedirgin etmeye devam edecektir.  Metin tenkidini yaparak, elimize Kur'an neşterini alarak, resule isnat edilen sözleri değerlendirmek her mümin kulun üzerine almak zorunda olduğu bir sorumluluktur.

Önceki ve Sonraki Haberler