K.Çekmece'de Kur'an ve İlk Nesil Semineri

K.Çekmece'de Kur'an ve İlk Nesil Semineri

Küçükçekmece Özgür-Der'de bu hafta “İlk Nesil Kuran Okumaları” konusu Bülent Şahin Erdeğer tarafından sunuldu.

Bülent Şahin Erdeğer sözlerine “Sahabenin nasıl bir Kuran algısı vardı ?” veya “1400 yıl önce Kuran’ın ilk muhatapları bunu nasıl algılıyordu ?” sorularını kendimize sormalıyız diyerek başladı. Bugün etrafımıza baktığımızda Kuran merkezli olduğunu iddia eden çok farklı Kuran okumaları geliştirilmiştir. Bu Kuran okumaları domino taşı gibi zincirleme olarak hayatımızı, amellerimizi ve ahiretimizi etkileyen bir durumdur. Dolayısıyla Kuran’ı doğru anlamak için sağlıklı bir usule ve sağlıklı bir anlam çerçevesine ihtiyacımız var. Kuran merkezli İslam anlayışları dendiğinde çok farklı anlayışlarla karşılaşabiliriz. Örneğin: Tarihselci bir Kuran okumaları yapan, mealci bir kuran anlayışına sahip olanlar, şii okumalar veyahut selefi tarzda bir Kuran okumaların hepsinde merkezinde Kuran olduğunu fakat Kuran okumalarında veya Kuran’ı anlayışlarında farklılaşma olduğu için vitrinde aynı söylemler varken alta indikçe bambaşka yaklaşımlarla karşılaşıyoruz. Bu yüzden bizim asla dönmemiz gerekir. Yani öze dönerek Allah Resulünün ve sahabe döneminde Kuran’ın nasıl anlaşıldığına bakmalıyız. Bu dönemki Kuran anlayışının en doğru anlayış olduğu ortadadır. Sahabe Kuran’ı okuduğunda uygulamaya yönelik salih amele yöneliyorlardı. Bu yüzden Peygamber bir ayetle geldiğinde bu ayetin üzerinde hesaplama yapmayan, gaybi bilgiler aramayan, mucizeleri akılsallaştırıp Kuran’ı salt bir akıl ve mantık çerçevesine sokan, semboller arayan yada onu güzel sesli okumaya çalışıp manasının ne olduğundan çok; nasıl okuruz diyen bir sahabe nesli yoktu. Aksine Peygamber bir ayetle geldiğinde dinliyorlar, ardından hıfz ediyorlar ve onu hayata geçirmeye çalışıyorlardı. Doğrudan Kuran ayetleri ilk muhattaplarında salih amele yönlendirici bir etki yapıyordu.

Hicri 150- 200 yıllarda sıcağı sıcağına vahyin ortamında bulunmayan insanlar vahyi kendi dönemlerine adapte etmeye çalıştılar. Bunun sonucunda iyi niyetle veya kötü niyetle bir hareket bir ekol oluşturmuşlardır. Zındık hareketi Abbasiler döneminde ortaya çıkmıştır. Yer altı faaliyetleri yaparak İslamı zehirleme faaliyetlerinde bulunmuştur. Yada iyi niyetli Farisiler, Kürtler ve Türkmenler gibi topluluklar İslama girerken tam bir teslimiyetle girmeyip eski inanışlarını İslama taşıyorlar. Geçmişte sahip oldukları kültürü de yaşatmaya çalışma çabalarında bulunuluyor. Bu da vahiyle şekillenmek yerine kendi düşünce dünyamızla şekillenmemize sebep oluyor. Bu dönem Kuran algısını, Kuran’ı hayata geçirme algısını etkileyen bir dönemdir. Bu dönemde insanlar yavaş yavaş Grek felsefesi, Pers miteolojisi, Şamanizm, Hristiyanlık gibi kültürlerin etkisinde kalıyordu. Bu da Kuran’ı tertil üzere okunmanın terkedilmesine sebep olmuş ve Kuran’ın kulağa hoş gelen bir şekilde okunmasına,şekilciliğe kaymasına neden olmuştur. Başka bir anlayış ise insanlar Kuran’ı mezarlıkta okumaya başladı. Kuran’ın sahabe dönemindeki hayata müdahale eden, insanı dirilten mesajlarına rağmen mezarlıkta ölüler için okunmaya başlamıştır.

Bir başka anlayış yanlışlığı ise mecazi anlamların ucu açılarak batini yorumlamalara gidilmiştir. Bunlar zorlama yorumlardır. İmam Gazali’nin Cevahir'ul Kur'an eserinde şöyle bahsediliyor. Kuran’ın 33 anlamı vardır. Bu 33 anlamında 333 tane kapısı vardır. Bu 333 tane kapının 3333 penceresi vardır. Bu yüzden sizin okuduğunuz kelimelerin çok farklı anlamları vardır. Yine İsmaili kuran okumaları da bu şekildedir. “Biz emaneti yerlere ve göklere verdik ama yer ve gök bunu kabul etmedi ve biz emaneti insana verdik. “ ayetini şöyle yorumluyorlar. Yerler Ebubekir, gökler Ömer’dir. İnsan ise insanı kamil Ali diyerek Kuran’ın anlamından uzaklaştırarak kendi duymak istediğini Kuran’da varmış gibi gösteren Kuran okumaları ile karşılaşıyoruz. Hz. Yunus’un balığın karnına girmesi olayını Yunus’un bir bunalıma girdiğini, karanlık dehlizlere girdiğini ve bu dehlizlerden kurtularak aydınlığa çıkmıştır diyerek balığın olmadığını iddia ediyorlar. Bu da aşırı sembolizm veya mecazcılık dediğimiz bir anlayıştan kaynaklanmaktadır. Bunun karşılığını bugün tasavvuf ve Risele-i Nur’da bunlar gözükmektedir. Özellikle Kuran’ın muhkem metnine ait olmayan fakat kişiler tarafından bu ayet bunu işaret eder diye yorumlanmaktadır. Risale-i Nur’da Said’i Nursi Nur suresindeki 35. ayette geçen Nur sözcüğünün Risale-i Nur’u işaret ettiğini söylemektedir. Bu tarz tefsir okumalarına tefsirde batinilik denilmektedir. Bu anlayışlar İslam tarihinde ve günümüzde devam etmektedir. “Onu Sekar’a yaslayacağım. Onu Sekar’a sokacağım.” ayetindeki “Sekar” kelimesini bilgisayar olarak gören bir anlayış vardır. Yaşar Nuri Öztürk bugün bu ayetin bilgisayar olarak yorumlamaktadır. Oysa burada geçen “Sekar” kelimesi cehennemden bahsetmektedir. Bu aşırı sembolcülük, aşırı mecazcılık kapısı açıldığında ortaya farklı yorumlar çıkmaktadır. Yunus’un balık kıssasını hapis olarak yorumlamaya, Kuşlar Babil medeniyetini, Cinler yabancı insanlardır gibi bir anda mucizevi ayetler çok rasyonel, çok akılcı bir yoruma dayandırılmıştır. Oysa cinlerin yabancı insan olması, kuşların Babil medeniyetini simgelemesi veyahut Yunus’un balığın karnında değilde hapiste olmasının bize bir faydası yoktur. Ayetin vermek istediği mesaj bu değildir. Önemli olan Hz. Yunus’un nerede olduğu, kuşlarla bahsedilen medeniyetin Babil olması değil ayetin ne dediği, hayatta yansımasının ne olduğu, mesajın hayatta neye tekabül ettiğini anlamaktır. İşin diğer kısmı magazinsel boyutudur. Allah Resulünün çok sevdiği akrabalarından olan halası Peygamberimiz vefaat ettiğinde Hz. Ebubekir ziyaret eder. Yanına gidiyorlar ve konuşurken Peygamberimizden bahsedilince halası ağlamaya başlıyor. Teselli için Hz. Ebubekir : “Biliyoruz onu çok severdin.” dediğinde halası şu sözü söylüyor: “Ben Allah Resulünün öldüğüne ağlamıyorum. Allah’ın bizimle konuşmayı bıraktığına ağlıyorum.” sözünden sahebenin vahyi nasıl algıladığını görebiliyoruz. Cidden vahyin indirilişine baktığımızda interaktif bir şekilde hayatın içinde olan bir Kuran var. Kocasıyla tartışan bir kadının yakarışını duyan ve bu yüzden ayet indirilen hayatın ihtiyaçlarına cevap veren bir Kuran vardır. Seminer dinleyicilreden gelen sorulara verilen cevaplarla sonlandı.

Kürşat OKUR / HAKSÖZ-HABER 

Önceki ve Sonraki Haberler