“Kur’an’ın Anlaşılmasında Bütünsellik”

“Kur’an’ın Anlaşılmasında Bütünsellik”

Özgür-Der, K.Çekmece Temsilciliği’nin düzenlediği “Alternatif Eğitim Derslerinde” bu hafta “Kur’an’ın anlaşılmasında bütünsellik” konusunu Bahattin Urlu’nun sunumuyla gerçekleşti.

Bahattin Urlu konuşmasına, İslam coğrafyasında Kur'an'ın anlaşılması sorununun, parçacı ve tarihselci bir yaklaşımdan kaynaklandığını, bu tip yaklaşımların olmadığı bir toplumun, İslami kimliğe sahip olan, zulüm sistemlerine boyun eğmeyen bir nesil olacağını belirterek başladı.

Urlu, Kur'an'ın anlaşılması için önemli olan"tertil üzere okumak" ile ilgili ayetlerden örnekler verdi. "İnkârcılar dediler ki: Kur'an ona tek bir defada, toplu olarak indirilmeli değil miydi? Biz onunla kalbini sağlamlaştırıp pekiştirmek için böylece (ayet ayet indirdik) ve onu belli bir okuma düzeniyle (tertil üzere) düzene koyup okuduk." Furkan 32 ve Müzzemmil suresi 4. Ayet'tede bahsedilen tertil üzere okuma ile Kur'an'ın anlaşılmasının ve bütünselliğininkolaylaşacağını söyledi. Bütünsellikten kastının, zihnimizde oluşan ifade ve iç bütünlüğün ortadan kaldırılmadan yaşama geçirilmesini sağlamak olduğunu belirtti. Kur'anı sure sure ayırmaktansa, kur'an'i bütünlük içinde değerlendirmek gerektiğini belirten Urlu, İslam tarihi boyunca hadisler'in anlaşılması üzerine konulu çalışmalar yapılmasına rağmen Kur'an'ın anlaşılması üzerine konu çalışması yapılmadığını belirtti.

Bahattin Urlu konuşmasını şöyle sürdürdü."toplum kendini İslama nispet eder. Ancak, bu aidiyet bütünsel değil, parçacı bir yaklaşımla olmuştur. Kur'an; okunan, toplanan anlamındadır. Dolayısıyla, parçaları anlamak için bütünü anlamak gerekir. Allah'tan gelen Kitabı, ehl-i kitap gibi beşeri bir anlayışa sahip hale getiremeyiz. Kur'an'ı anlamak için kelam, fıkıh, tefsir, hadis konuları öncelenmekte ancak, öncelenmesi gereken ön şart akıl'dır. Yusuf suresi 111. Ayette'de bahsedildiği gibi. Herkes aklı seviyesinde anlayacak ve hesaba çekilecektir." dedi.

Kur'an'ın anlaşılmasındaki en büyük engelleri; sebebi nüzul, siyak-sibak ve nasih-mensuh başlıkları altında toplayan Urlu, bu engelleri şu şekilde açıkladı.

"sebeb-i nüzul: Tarihselciliğe kapı aralayan ve yanlış anlamaya sebebiyet veren bir anlayıştır. Nüzul sebebini bilmek, ayeti doğru anlamak anlamına gelmez. Doğru olan nüzul ortamını bilmektir. Nüzul sebebi, ayete tarihselci bir anlam yükleyerek geçmişte yaşanan bir olay olarak bakar. Oysa ki; nüzul ortamı, ayetin içerdiği kapsamı ortaya koyar ve kıyamete kadar mesajın sürekliliğini sağlar."

"Siyak-Sibak: Ayetlerin parça parça okunması doğru değildir. Öncesi ve sonrası okunmadan ayetler anlaşılamaz. Mesela, namaz, cihad gibi ayetleri tek tek okuduğumuzda herhangi bir anlam bütünlüğüne ulaşamayız. Ancak, tüm namaz ve cihad ayetlerini okuduğumuzda bu konular açıklığa kavuşmuş olur. Bir yerde kapalı olan, bir başka yerde açık olabilir. Bir yerde anlaşılamayan bir başka yerde açıklanır. Allah, ayetleri bu şekilde açıklar. Mesela, fatiha suresi 6. Ayette bahsedilen "bizi doğru yola ilet", nisa suresi 69. Ayette açıklanmıştır. Aynı şekilde, kuruntu ve vehim, tasavvuf ehlinin, Allah'a ulaşmak, zikir ehli, kelamcıların, amellerin yaratılması gibi konulardaki görüşleri parça olarak ele alındığında savunucuları tarafından haklılık ifade etsede bütünsel olarak bakıldığında parçacı yaklaşımın anlama önündeki engel olduğu kolaylıkla anlaşılabilir. Bütünsellikte önemli olan şey tedrici olmaktır. Tedrici atlayıp sonuca odaklanmak yanlış algılamalara sebebiyet verir."

"Nasih-Mensuh: Bu anlayışı kabul edersek Kur'an'ın üçte ikisini ortadan kaldırmamız gerekecektir. Tedricen algılama olmadığı için cihad ayetlerinden 500 ayeti kaldırmamız gerekecektir. Bu durum aslında geleneğin bir öğretisidir ve bu uygulama bütünselliğin önünde engeldir. "yoksa siz kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkar mı ediyorsunuz?" (bakara 85) ayeti, parçacı okumaya örnek olmakla birlikte nasih-mensuh konusuna da açıklık getirmektedir."dedi.

Bahattin Urlu konuşmasının son bölümünde; "Kur'an'da ana başlık ve alt başlık olmaz. Ancak, Kur'an'daki konu ve kavramlar birbirleri ile irtibatlıdır. Kur'an'ı anlamaya çalışırken okuduğumuz metnin ne dediği değil, nasıl anlaşılması gerektiği önemlidir. Kur'an'a nötr yaklaşılmaz. Müslüman olan insanlar, düşüncelerini kur'an'a götürdüklerinde, düşüncelerinin Kur'an tarafından onaylanıp onaylanmadığını görmek zorundadırlar. Kendi düşüncelerini Kur'an'a onaylatmaya kalkmamalılar. Önemli olan kimliği yeniden Ku'ran'a inşaa ettirmek ve yanlışı düzeltmektir."

"Kur'an'ın neden parçacı bir yaklaşımla okunduğuna bakarsak, en büyük engelin siyasi yaklaşımlar olduğunu görürüz. Hadislere verilen ilgi Kur'an'a verilmemiş, kelam, fıkıh, siyer ve hadis Kur'an'ı anlamada temel ön şart kabul edilmiştir. Oysa ki; bunlar ön şart değil, ancak yardımcı nitelik taşırlar. Parçacı yaklaşıma, iyi niyet, art niyet, İslama sonradan girenler gibi faktörleri eklesek de en büyük etkiyi siyasi yaklaşımın yaptığını söyleyebiliriz. Hadis uydurma'nın kolaylığı, kader anlayışının yayılması gibi örnekler verebiliriz. Öyle ki; Hanefi alimlerinden biri "mezheb imamlarının görüşünün dışındaki ayetler ve hadisler ya tevil edilir ya da mensuh kabul edilir" diyebilmektedir. İbn-i Teymiyye, ölen bir kişinin son nefesinde kendisine 14 bin hadisi uydurduğunu nakletmektedir. Bu dönemden sonra oluşan algı, tefsirin tefsiri yapılarak insanlara yutturulmuştur. Namaz ile ilgili olarak Kur'an'da herhangibir öldürme ifadesi olmamasına karşın mezheblerde "namaz kılmayanı öldürme" eylemi bulunmaktadır. A.Fikri Yavuz'un ilmihalinde kesinlik ifade eden sözler olmasına karşın herhangi bir delile dayanmamaktadır." dedi.

Bahattin Urlu son olarak; tebliğde yöntem hususuna değinerek, "toplumdan ve tarihten gelen bir gelenek algımız var. Bu algı, parçacı ve Kur'an'ın anlaşılamayacağı yönündeki bir algıdır. Bu yüzden tebliğde yöntem, öncelikle Kur'an'ın anlaşılabilir bir kitap olduğunu anlatmaktır. Tebliğde tedrici bir üslup oluşturmak gerekmektedir. Şefaat, Şirk, Kabir azabı gibi meselelere girip ortaya bomba atıp kaçmak yerine, insanlara Kur'an'ın anlaşılabilir olduğunu anlatmak gerekmektedir. Anlayan kişi zaten yanlış inanışlarını ve davranışlarını bırakacaktır. Ve insanları, müşrik, kafir gibi nitelendirmelerle öyle olsalar dahi nitelendirmemek gerekmektedir. Faili suçlamak yerine fiili kötülemek en doğrusu olacaktır." dedi.

Program, dinleyicilerin soru ve katkıları ile sona erdi.

Haksöz Haber / A.Sedat Hasanbaşoğlu

Önceki ve Sonraki Haberler